Ara

Müslüman Mahallesi / Prof. Dr. Şadi Eren

Müslüman Mahallesi / Prof. Dr. Şadi Eren

Medeniyet, “medîne” kelimesinden gelir. Medîne, “şehir” demektir. Diyebiliriz ki, şehir olmadan medeniyet olmaz. Medîne şehrinden âleme ilân edilen esaslar nazara alınmadan gerçek bir medeniyet tesis edilemez.

Şehir denildiğinde ilk hatıra gelen, mimârîdir. “Mimârî, insanın çevresini biçimlendirme çabalarının ürünüdür.”1 Mimârî, bir yönüyle cansız maddeye ruh verme uğraşısıdır. Tâbir yerindeyse “şehirlerin rûhu” vardır veya en azından “rûhu olan şehirler” vardır. Sâdece beton yığınlarının hâkim olduğu şehirler ise, tâbir yerindeyse “can çekişmektedir”.

Paul Virilio, modern kentlerin “ölü mezarlıkları andırdığını” söyler. Çünkü kentleşme, şehri öldürdü. Sâdece şehri değil; insanı da. Modern kent, kalabalık yığınlardan oluşan insanın sürgün yeri.2

Goethe, pratik bir sanat veya estetik bir teknik olarak mîmarlığı, dondurulmuş müziğe benzetir.3

Târihte bir İslâm şehrine kuş bakışı bakıldığında ilk dikkat çeken şey, hemen her yerine serpiştirilmiş olan câmilerdir. Bu câmilerden günde beş defa ezan okunmakta, tevhîd hakîkati âleme ilân edilmektedir. Şehrin merkezinde en büyük câmi yer almakta, etrâfında da devlet kurumları yapılanmaktadır.

İslâm Medeniyeti'nin gözle görülür şekilde hükmettiği dönemlerde Müslüman mahallesi kendisine has özelliklerle arz-ı endâm etmektedir. Şöyle ki:

Hemen her mahallede câmi ve mektep bulunur. İnsanlar câmide ibâdetlerini yaparlar. Namaz sonrasında ise kıraathâne denilen sohbet ortamında çay ve kahvelerini içerken, birbirlerinin güzel özelliklerinden istifâde ederler. İlim yönüyle mümtaz olan kimseler buralarda sohbetleriyle insanları aydınlatır, dünyâ ve âhiretin sırlarını anlatır.

Önceleri câmi yanında cemaatin namaz aralarındaki vaktini değerlendirmek maksadıyla, çeşitli dînî eserlerin okunarak dînî sohbetlerin yapıldığı kıraathânelerde, daha sonraları gazete ve mecmua gibi periyodiklerin günü gününe müşterinin hizmetine sunulduğu görülmektedir. Bu yönüyle kıraathânelerin, kahvehânelerden daha seviyeli birer kültür merkezi oldukları ve bu sebeple de kulüpler gibi daha elit bir grubun devâm ettiği bir müessese olduğu görülmektedir.4

Kadınlar ve kızlar tesettüre riâyet ederek dışarı çıkar, çarşı pazarda alışverişini yapar. Başkasının hanımına kızına sarkıntılık yapmak türü davranışlar görülmez, görülse de hemen toplumsal refleks gösterilir, böyle yapanlar hem kanun önünde, hem de kamu vicdânında cezâlandırılır. İslâmî değerlerin hükmettiği mahalle ortamında müsbet yönden bir mahalle baskısından da söz edilebilir. Bu baskı sebebiyle, bozuk tabiatlı kimseler bile kolay kolay aldatmaya, yalan söylemeye, başkalarını rahatsız etmeye cesâret edemezler.

Mahallede komşuluk ilişkileri gayet samîmîdir. Mahalle sâkinleri genelde birbirlerini tanır, sokakta herkes birbirine güler yüzle selâm verir, birbirinin hal ve hatırını sorar. Bu samîmiyet diğer ilişkilere de yansır, acı ve tatlı günlerinde bir ve berâber olurlar, kuvvetli bir dayanışma gösterirler.

Hz. Peygamber (sav), komşuluk hakkıyla ilgili şöyle der: “Cibrîl bana komşunun komşuya hakkını o kadar tavsiye etti ki, onları birbirine mîrasçı kılacak zannettim.”5

 

Hz. Peygamber'in (sav) şu hadîsinde ise Müslüman mahallesinin nasıl olması gerektiği husûsunda pek çok ipuçları bulabiliriz:

O, bir keresinde ashâbına “Sakın yol kenarlarında oturmayın” buyurdu. Ashab, “Ey Allâh'ın Resûlü! Orada oturmaktan ne çıkar ki? Oralar bizim bir araya gelip sohbet ettiğimiz mekânlardır.” dediler.

Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi: “Eğer illâ oturacaksanız, yolun hakkını verin.”

Ashab, “Yolun hakkı nedir?” diye sorduklarında ise, şöyle cevap verdi:

“Gözleri haramdan çevirmek, eziyet etmekten, başkasına sıkıntı vermekten kaçınmak, selâm almak, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak.6

Hz. Peygamber bir başka hadîsinde ise şöyle der: “Müslümanların yolundan rahatsızlık veren şeyleri kaldırınız.”7

Hemen her mahallede bir de çeşme bulunur. Çeşmeler genelde vakıf eseridir. Hayır sâhibi biri çeşmeyi yaptırmış, “fî sebîlillah” yâni Allah yolunda insanların hizmetine sunmuştur.

Mahalle mektebinde küçük yaştaki çocuklar kız-erkek karma eğitim görseler bile, buluğ döneminden itibâren karma eğitim yapılmaz, kız ve erkeklerin ayrı mekânlarda eğitim görmesi sağlanır.  

Dipnotlar:

1 Turgut Cansever, İslâm Mimârîsi Üzerine Düşünceler, Divan Dergisi 1996/1 s.121

2 Kaplan, “Şehirsiz insan, insansız şehir”, Yeni Şafak Gazetesi, 27 Eylül 2010

3 Turgut Cansever, Mîmar Sinan, Albaraka Türk Yay. İst. -2005, s.5

4 Baltacı, İslâm Medeniyeti Târihi, s. 136-137

5 Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 141

6 Buhârî, Mezalim, 22

7 Buhârî, Birr, 131

Ağustos 2023, sayfa no: 9-10-11

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak