Ara

Musa (as) II / Prof. Dr. İsmail Yiğit

Elİnden Çıkan Kaza-Medyen’e Kaçışı ve Medyen Yılları Kendisinin İsrailoğulları’ndan olduğunu bilen Musa (as), gençlik yıllarında bir gün, biri Kıbtî diğeri İsrâiloğulları’ndan iki adamın kavga ettiğini görmüştü. İsrâiloğulları’ndan olan şahıs kendisinden yardım isteyince, kavgaya karıştı ve Kıbtî’ye bir yumruk atarak onu yere yıktı. Ancak, hiç istemediği ve beklemediği bir şey olmuş; yere düşen Kıbtî ölmüştü. Asla onu öldürmek gibi bir niyeti olmayan Musa (as), büyük bir üzüntü içinde, bu işin şeytanın işlerinden biri olduğunu söyledi. Elinden çıkan bu kazadan dolayı kendisini affetmesi için Allâh’a yalvardı. Bir daha suçlulara ve günahkârlara yardımcı olmayacağına söz vererek hemen olay mahallinden uzaklaştı (Kasas sûresi, 28/15-17). Kavganın Mısırlılar tarafından görülmemiş olmasına rağmen Hz. Musa’nın gönlü rahat değildi, geceyi korku ve endişe içinde geçirdi. Sabahleyin sokağa çıktığında, önceki gün yardım isteyen şahsın, yine biriyle kavga ettiğini gördü. Geçimsiz ve kavgacı biri olduğunu anladığı bu adam tekrar yardım isteyince, bu defa yardım etmediği gibi, onu suçladı ve ona gerçekten azgın bir kimse olduğunu söyledi. Ardından onları ayırmak için onunla kavga eden Mısırlıyı tutmaya çalıştı. Bunun üzerine o, Musa (as)’ı kendisini öldürmek niyetinde olmakla itham ederek, “Ey Musa, dün birini öldürdün, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun?” dedi. Kıbtî şahsın sözlerinden, önceki olayın duyulduğunu tahmin eden Musa (as), onu bıraktı. Bundan istifade eden bu şahıs kavmi Kıbtîler’e koşup Musa’nın bir Mısırlıyı öldürdüğünü söyledi.   Mısır eşrafından bir grup, bu olayı duyunca Hz. Musa’yı öldürmeye karar vermişler ve onu nasıl öldüreceklerini konuşmaya başlamışlardı. İsrailoğulları’ndan biri, onların bu konuşmalarını duyunca hemen Musa (as)’a gelerek, durumu ona anlattı ve en kısa zamanda şehirden kaçmasını tavsiye etti. Bu haber üzerine Musa (as), kendisini zâlimlerden kurtarması için Allâh’a duâ ederek, korku ve endişe içinde gizlice şehirden ayrıldı. Hayatî tehlikeyle yüz yüze geldiği bir anda Allâh’ın lütfuyla bu tuzaktan kurtulmayı başardı (Kasas sûresi, 28/18-21).   Vakit kaybetmeden şehirden çıktı, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, Kızıldeniz’in Akabe körfezi sahilindeki Medyen şehrine ulaştı. Mısır İmparatorluğu sınırlarının dışında kalan şehrin sakinleri, Arap Amur/Amorite kabilesi idi. Musa (as), Medyen suyuna vardığında, sürülerini sulamakta olan bir grup insanla karşılaştı. Sudan uzak bir yerde, su kaynağına gitmek isteyen sürülerini o tarafa bırakmayan iki kadın onun dikkatini çekmişti. Koyunlarının suya gitmesini niçin engellediklerini sorduğunda, erkeklerin izdihamı sebebiyle suya yaklaşamadıklarını, koyunlarını ancak onların ayrılmasından sonra suladıklarını söylediler. Ayrıca, evlerinde erkek olarak sadece çobanlık yapamayacak yaştaki ihtiyar babalarının bulunduğunu, bu yüzden çobanlık yapmak zorunda kaldıklarını ilâve ettiler. Bunun üzerine Musa (as), onlara yardımcı oldu, sürülerini su tarafına götürerek sulayıverdi.   Daha sonra bir ağacın gölgesine çekildi ve hiç kimseyi tanımadığı bu yabancı diyarda Allâh’ın yardımına ne kadar muhtaç olduğunu düşündü, “Rabbim! Göndereceğin yardıma ve rızka çok muhtacım!”  diye Allâh’a duâ ve niyazda bulundu (Kasas sûresi, 28/22-24).   Beklediği yardım gecikmedi. Biraz önce hayvanlarını sulayıverdiği kızlardan biri ona gelerek, utangaç bir vaziyette, babalarının yaptığı yardımın mükâfatını vermek için kendisini evlerine çağırdığını söyledi. Yorgunluk ve yabancı bir ülkede bulunmanın garipliği içinde, bu nazik dâveti kabul etti. Kızların babası, başından geçenleri dinledikten sonra, zâlimlerden kurtulmuş olması dolayısıyla Hz. Musa’yı tebrik etti. Boylu-boslu bir genç olan Musa (as)’daki ahlâkî olgunluk, ihtiyar baba ve iki kızını çok etkilemişti. İki kızdan keskin ferâsetiyle meşhur olanı, onun dürüst ve emin bir kişi olduğunu söyleyerek, babasına, onu çoban tutması teklifinde bulundu. Kızının teklifini yerinde bulan ihtiyar, Hz. Musa’ya, kabul ederse, sekiz yıl çobanlık yapması karşılığında, iki kızından hangisini isterse onunla evlenebileceğini söyledi. Eğer çobanlık süresini on yıla tamamlarsa, bunun kendileri için bir ikram olacağını hatırlattı. Musa (as), onun teklifini kabul ederek sürülerini gütmeye başladı. Yıllar birbirini kovaladı, rivayete göre, çobanlık süresini, on yıla tamamladı. Bu sürenin sonunda, kızlardan istediğiyle evlendi ve onu alıp Medyen’den ayrıldı (Kasas sûresi, 28/25-29).   Peygamberlİk Görevİnİn VerİlİŞİ Hz. Musa ve hanımı yolculukları esnasında Sînâ Dağı civarında bulundukları bir gece şiddetli soğukta üşümüş ve karanlıktan dolayı yollarını kaybetmişlerdi. Bu sırada Hz. Musa, dağın eteğinde bir ateş gördü. Hanımına, ateşin yanına gidip oradan bir haber veya ısınmak için bir ateş getireceğini söyleyerek, bulundukları yerde beklemesini istedi. Ateşin bulunduğu vadiye geldiğinde, Allah tarafındankendisine hitap edildi ve peygamber olarak görevlendirildi. Allâh’ın emri üzerine elindeki asayı bıraktığında, asanın canlanıp bir yılan gibi hareket ettiğini, yine Allâh’ın emriyle koynuna sokup çıkardığı elinin bembeyaz olduğunu gördü. Bu sırada kendisine bu iki mucizenin, Firavun ve adamlarına karşı delil olarak kullanılmak üzere verildiği bildirildi. Allah Teâlâ onu peygamber olarak seçtiğini söyleyerek sadece kendisine kulluk etmesini, âhiret gününe inanmasını ve namaz kılmasını emretti. Kıyametin muhakkak kopacağını, insanların daima hazırlıklı olmaları için onun zamanını gizli tuttuğunu, kıyamet gününde herkesin dünyâda yaptığının karşılığını bulacağını bildirdi.   Bu muazzam olayın ardından Musa’ya (as) dinini tebliğ için Mısır Firavunu’na gitmesi emredildi. Bu emir üzerine o, Firavun’un kavminden birinin ölümüne sebep olduğu için kendisini öldürmelerinden korktuğunu söyledi. Ayrıca Firavun ve halkının kendisini yalanlamalarından çekindiğini belirterek Allah’tan, daha düzgün ve daha etkili konuşan ağabeyi Harun’u (as) kendisine yardımcı olarak görevlendirmesini istedi. Onun bu isteğini kabul eden Allah Teâlâ, ikisine büyük bir güç ve kuvvet vereceğini, Firavun ve diğer kâfirlerin kendilerine bir şey yapamayacaklarını, neticede kendilerine iman edenlerle birlikte Firavun’a karşı üstünlük sağlayacaklarını müjdeledi (Kasas sûresi, 28/29-35; Tâhâ sûresi, 20/9-36).   Fİravun’la Yüzyüze Allah Teâlâ, Musa (as) ve Hz. Harun’a (as) yumuşak ve güzel sözlerden etkilenip nasihat dinleyebileceğini hatırlatıp, Firavun’a karşı yumuşak bir lisanla konuşmalarını emretmişti. Bu sırada Firavun’un kendilerine kötülük yapmasından korktuklarını söylemeleri üzerine, onları Firavun ve adamlarının kötülüklerinden koruyacağını tekrar açıkladı. Ayrıca Firavun’u İsrailoğulları’na baskı ve işkence yapmaktan vazgeçmeye çağırmalarını ve Mısır’dan ayrılmalarına izin vermesini istemelerini emretti. Allah tarafından verilen mûcizelerle geldiklerini bildirerek; peygamberlere inananların hidâyete ulaşacaklarını, onları yalanlayanların ise mutlaka azâba uğrayacaklarını hatırlatmalarını söyledi (Tâhâ sûresi, 20/42-48).   Mısır’a ulaşınca yıllardır hasretlerini çektiği annesi ve ağabeyi Harun’la hasret gideren Musa (as), vakit kaybetmeden Harun’la (as) birlikte Firavun’un huzuruna çıktı. Allah tarafından peygamber olarak görevlendirildiğini söyleyip ilâhî mesajı ona tebliğ etti. Sözlerinin gerçek olduğunu ve kendisine mucizeler verildiğini söyledi; ayrıca ondan İsrailoğulları’nın kendileriyle birlikte ülkeden ayrılmalarına izin vermesini istedi (A’râf sûresi, 7/104-107) .   Ancak ilâhlık taslayan Firavun, hiç düşünmeden onun dâvetini reddetti ve önceden yapmış olduğu iyilikleri onun başına kaktı. Onu halkından birini öldürmekle suçladı ve nankörlükle itham etti. Musa (as) ise, istemeden o adamın ölümüne sebep olmaktan duyduğu üzüntü içinde korkup kaçtığını belirtti. Yıllar sonra da Rabbinin kendisini peygamber olarak görevlendirdiğini açıkladı. Başına kaktığı iyiliğin sebebinin ise, aslında İsrailoğullarını kul-köle edinmesi ve onların erkek çocuklarını öldürmesi olduğuna işaret ederek, iyilik sandığı şeyin gerçekte zulümden ibâret olduğunu hatırlattı. Zîrâ bir sandık içinde Nil nehrine atılması ve Firavun’un sarayında büyütülmesinin sebebi bu uygulamaydı (Şuara sûresi, 26/18-22).   Firavun bu sırada “Âlemlerin Rabbi de nedir?” diye sorunca Musa (as), O’nun bütün kâinatın Rabbi olduğunu, hakîkati görenlerin bunu bildiğini söyledi. Bu cevap üzerine Firavun, alaylı bir tavır içinde adamlarına, “Onun cevabını duymuyor musunuz?” diye sordu. Hz. Musa açıklamasını, “Âlemlerin Rabbi olan Allah, sizin de atalarınızın da Rabbidir.” diye devam ettirince, büyük bir öfke içinde adamlarına dönerek, “Size gönderilen bu peygamberiniz mutlaka delidir.” dedi. Musa (as), onun hakaret ve iftirasına aldırmadan, âlemlerin Rabbi olan Allâh’ı tanıtmaya devam etti. Allâh’ın doğunun, batının ve aralarında bulunan şeylerin Rabbi olduğunu, aklını doğru bir şekilde kullananların bunu bildiğini söyledi (Şuara sûresi, 26/23-28).   Musa (as) ve Harun (as), Firavun ve adamlarını kâinat ve ondaki intizamı düşünmeye sevketmek için çok uğraştılar. Buna asla yanaşmadıklarını görünce, peygamberlerini yalanlayan kavimlerin azaba çarptırıldığını hatırlatarak onu ve adamlarını ikaz ettiler. Firavun geçmiş milletlerin durumunu sorunca, Musa (as), bunun bilgisinin sadece Allah katında olduğunu, Allâh’ın asla hata etmediğini ve hiçbir şeyi unutmadığını, yeryüzünü yaratıp, orayı insanların yaşayabileceği şekle getirdiğini, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için yağmur indirerek yeryüzünde çeşitli bitkiler bitirdiğini, bütün bunlarda akıl sahipleri için yeterli ibretin bulunduğunu söyledi. İnsanların aslının toprak olduğunu, öldükten sonra yine toprağa döneceklerini ve kıyâmet gününde tekrar oradan çıkarılacaklarını hatırlattı (Tâhâ sûresi, 20/48-55).   Fİravun’un İlÂhlık İddİası Devlet ricalinin Musa’nın (as) sözlerinden etkilenmesinden ve onların üzerindeki otoritesinin sarsılmasından korkan Firavun onlara, ‘Ben, sizin en yüce rabbinizim!” diyerek ilâhlık iddiasında bulundu ‘(Nâziât sûresi, 79/20-26). ‘Ey ileri gelenler! Ben, sizin için, kendimden başka ilâh tanımıyorum.” dedikten sonra, veziri Hâmân’a, kendisi için yüksek bir kule inşâ etmesini emretti. Alaylı bir şekilde, bu kuleye çıkıp göklerin yollarına ulaşarak, yalancı saydığı Musa’nın (as) Rabbini görebileceğini sandığını söyledi (Kasas sûresi, 28/38, Mü’min sûresi, 40/36-37).   Devam edecek…  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak