Ara

Mürşid-i Kâmil Gereklidir / Abdülkādir Geylânî (rh.a)

Mürşid-i Kâmil Gereklidir / Abdülkādir Geylânî (rh.a)

Bu zaman âhir zamandır. Allâh’ım! Âhir zaman şerrinden sana sığınırız. Dünyân dînini götürmesin. Alın terini koru, himmetini bir yerde toplamak için çalış, bu toplayacağın yer Hakk’ın kapısıdır. Allâh’tan başka hiçbir şeye kendini muhtâc etme.

İbrâhim Havvas -rahmetullâhi aleyh- şöyle anlatıyor:

Geçmiş zamanların birinde, günlerce çöllerde kaldım, hiçbir kimseye rastlamamıştım. Çölün ıssızlığında gezerken, içimde bir ürperti duymaya başladım ve o esnâda birden karşıma genç bir delikanlı çıkıverdi, ben de şaşkınlık ve hayretle ona sordum:

- Nerelisin? Genç:

- O, diye cevap verdi. Ben:

- Nereye gidiyorsun? Genç:

- O, diye cevap verdi. Bunun üzerine ben de o gence şöyle dedim:

- Şâyet iddianda sādık isen kendini O’na fedâ et.

Benim bu sözümün üzerine şiddetli bir nāra atarak baygın bir şekilde yere kapandı. Nabzına baktığımda bir de ne göreyim, o genç rûhunu Rabbine teslîm etmiş. Onu defnedecek ve üzerini örtecek çalı-çırpı toplayayım diye biraz oradan uzaklaştım, dönüp geldiğimde gencin cesedini orada bulamadım. O esnâda hâtiften bir ses geldi:

- Ey İbrâhim! Senin onu aradığın gibi ölüm meleği de aradı fakat bulamadı, onu cennet istedi o da bulamadı, cehennem aradı o da bulamadı, deyince ben de:

- Öyleyse o genç nerededir? diye sordum, hâtifteki ses şöyle cevap verdi:

‘Takva sāhipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarında, güçlü ve yüce Allâh’ın huzūrunda hak meclislerindedirler.’ (Kamer, 54/54-55)

 

Ey heves! Gāfil olma. Evlere kapılarından geliniz. Kendilerini Allâh’a itāat yolunda fânî kılmış olan Allah dostu mürşidlerin kapılarından giriniz. Onlar tamâmen mānâlaştılar. Allâh’a yakınlık evinin müdâvim sohbetçisi oldular.

Sen nīmeti al ve o nīmeti sana verene koş. Sakın nīmet seni bağlamasın, nīmeti de ona bağlananı da terk et. Nīmetin yüzüne şöyle bir bak. O bir nīmet midir bir cezâ mıdır? Yoksa bir rahmet midir? Onun zāhirine, görünüşüne aldanarak, O nīmeti vereni sakın unutma. Sağa sola bakma, o nīmeti verenden gözünü ayırma. Dünyânın elinden alarak yeme, belki o zehirli olabilir. Sana bir yiyecek geldiği zaman onu Kitap ve Sünnete arz et. Ondan sonra da kendi nefsine, müftüler fetvâ vermiş olsalar bile kendi vicdânına danış. Şâyet sen nefisle mücâdele edip, ona muhalefet edersen, zamanla nefsin kalbinle aynı güzergâha girer ve sonunda ikisi tek bir şey hâline gelir. O zaman da kendilerine şöyle nidâ edilir:

‘Ey huzūra kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnûd olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir.’ (Fecr, 89/27-30)

 

Nefs kalpten, kalp sırdan, sır da Hakk’tan haber alır.

Abdulkadir Geylânî Hazretleri şöyle konuşmaya başladı:

Ey Rabbim! Bizlerin maksadı sensin. Bizler seni istiyoruz, bizler senin sevenleriniz, bizler senin tāliplileriniz. Bizler senin rızān için gerek evlat, gerek āile, gerekse yurtlarımızdan vazgeçeriz. Rabbim! Sen bizi yardımsız bırakma. Allah’tan başka şeylerle meşgūl olmak oyun ve eğlencedir. Nefisle meşgūl olmak günahtır. Halkla meşgūl olmak, Hakk’ın kapısından uzaklaşmaktır. Sālihlerden bir zât bir gün Şam’da bir mescidde aç karnına otururken, kendi kendine şöyle söyleniyordu:

“- Keşke, İsm-i Âzam duasını bilseydim.” Bu zât böyle söylenirken ansızın iki adam onun yanına gelip oturdular. Oturanlardan biri diğerine şöyle dedi:

- İsm-i Azam duāsını bilmek ister misin? O kişi de:

- Evet, deyince bu zât şöyle dedi:

- Allâh! de.

Câmide oturan zât bunun üzerine içerisinden şu duyguları geçirmeye başladı: “Zâten ben, her zaman ‘Allâh!’ diyorum.” O kişi beni duymuş gibi bana cevap verdi:

- Senin her zamanki gelişigüzel söylediğin gibi değil, bizâtihî içinden gelerek, kalbinin derinliklerinden gelerek ‘Allâh!’ demelisin. Bunu söylerken de içinden Allah’tan başka hiçbir şeyi geçirmemelisin.

Bunları konuştuktan sonra yanımdan o iki kişi berâberce semâya yükseldiler.

Dışını, zāhirini halka, kalbini âhirete ver. Şâyet güç yetirebilirsen dünyâ ve âhiretten sıyrılarak sırrını Hakk’ın huzūrunda durdur. Yok şâyet böyle yapamazsan selâmete eremezsin.

Halvetlerde îmânı kazan, ondan sonra halkın arasına katıl. Halkın arasına katılmadan önce halvet hâlinde iken kendine bir yoldaş ara. Bu arkadaşın, yoldaşın Rabbin olsun. Allah dostları kendilerinden başkalarından alırlar, yine başkalarına dağıtırlar. Onlar mānen dâimâ kıyam hâlindedirler. Onlar senden alırlar yine sana tasadduk ederler.

Mürîd Allah (cc)’dan, ārifler halktan, insanlardan alır, çünkü o Hakk’ın amelesidir. Hakk’ın vekîlidir. Arif kişi; insanlardan yine insanlar için alır. Arifin aldığı, kapılar ve perdeler arkasında, Allâh’ın huzūrundadır.

Ey Rabbimiz! Dünyâda da âhirette de bize iyilik ver ve bizi cehennem azâbından koru! (Bakara, 2/201)

 

El-Fethu’r-Rabbânî

 

 Haziran 2022, sayfa no: 14-15

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak