İnsan, yaratılış itibâriyle zayıf bir varlıktır. Sınırlı olan kuvvetiyle, sınırsız kudret sâhibi olan Allâh’a (cc) dayanmak zorundadır. Kul, ibâdet ve taat ile yaratıcısıyla irtibat hâlinde olur. Kulun Rabbiyle irtibatını sağlayan en önemli ibâdetlerden biri de hiç şüphesiz ki duâdır. Kul, muhtaç olduğu şeyleri Cenâb-ı Haktan tazarru ve niyâz ederek kemâl-i tevazu ile istirhâm edip istemesiyle bir mânevî kuvvet kazanır. İşte bu istemeye duâ denilir.
Bir insan olarak, çevremizde meydana gelen olaylardan etkilenebilir ve işlerimizin düzensiz gitmesinden de üzülüp sıkılabiliriz. Ancak bu gibi üzüntü ve sıkıntıların geçici olduğunu bilmeli ve bütün hayâtımızı sarsacak bunalıma ve strese düşmemeliyiz. Bir mü’min için, strese veya bunalıma girmek asla doğru değildir. Çünkü o, hayâtın ağır yükleri altında acze ve sıkıntıya düştüğünde, kendisine şah damarından daha yakın olan, onun en gizli sırlarını bilen, her yakarışını duyan ve her şeye gücü yeten Yüce Allâh’a (cc) güvenir. O’na duâ ve niyazda bulunur, O’nun engin lütuf ve keremine sığınır. O’ndan başka sıkıntılara çâre, dertlere devâ, hastalıklara şifâ ihsân eden olmadığını bilir. Çekilen sıkıntıları ebedî mükâfât vesîlesi bir imtihan olarak değerlendirir ve tesellî bulur. Ne zaman yalnızlık duygusuna kapılsa, ne zaman tahammülünü zorlayacak bir sıkıntıyla karşılaşsa kul Allâh’a (cc) duâ ederek O’nun engin şefkat ve merhametine sığınır. Çünkü duâ, kulu Allâh’a (cc) yaklaştıran ibâdetlerin özüdür.
Namaz, oruç, zekât, hac vs. gibi ibâdetler nasıl kulun Allah (cc) ile irtibatta kalmasını sağlıyorsa, duâ da aynı şekilde kulun Rabbi ile irtibat hâlinde olmasını sağlayan bir ibâdettir. Kul Rabbine istediği zaman mürâcaat edebilir. Bunu yaparken fiil ile kavlin/sözün birleşmesi sağlanırsa duânın karşılık bulması daha da hızlanmış olur. Çünkü sâdece kuru birkaç samîmiyetsiz cümleyle yapılan duâlar, inançsızca ve ümitsizce yapılan duâlar en hafif hükümle duâ âdâbıyla uyuşmayan durumlardır. ‘Şüphe yok ki Allah, şuursuz ve gaflet içinde bulunan bir kalpten çıkan duâyı kabûl etmez.’1
Gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse de hadîs-i şeriflerde bizim her zaman Rabbimize yönelip duâ etmemizi emreden ifâdeler vardır. Nitekim Allâh Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’inde şöyle buyurmaktadır: “Rabbiniz size: Bana duâ edin, duânızı kabûl ederim dedi.”2 Yine Peygamberimiz (sav)’in duânın önemini belirten şu hadîs-i şerîfine kulak verelim: “Allah katında duâdan daha değerli bir şey yoktur.”3 Duâ Âlemlerin Rabbinden istemektir. O’na muhtâc olduğumuzu bilip, her şeyi O’nun verdiğini idrâk etmektir. O’na derdini açmayı vesîle yaparak O’nun katına yükselmektir. Duâsız gönüller ise huzursuzdur ve dinmez bir ıstırap içerisindedir. Gerçek huzûra ancak O’na duâ edip rahmet kapısını çalmak, O’nun izzet ve azameti karşısında secdeye kapanıp ibâdet etmek ve O’nu anmakla kavuşulur.
Duânın Müstecâb Olduğu Vakitler
Mümin her zaman duâ edebileceği gibi özellikle beş vakit namazların sonunda duâ etmesi çok önemlidir. Çünkü Sevgili Peygamberimiz (sav) bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmaktadır: ‘Farz namazını huşû ile edâ eden kimsenin o namazın sonunda yapacağı duâ, kabûl olunan duâlardandır.’4
Yine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor:
“Beş gece vardır ki, o gecelerde yapılan duâlar reddedilmez:
1-) Recep ayının ilk gecesi
2-) Şaban ayının 15. gecesi (Berat gecesi)
3-) Cuma gecesi
4-) Ramazan bayramı gecesi
5-) Kurban bayramı gecesi”5
Bu zaman dilimleri bizler için birer fırsattır. Hem kendimiz için, hem ailemiz için, hem de ümmet için duâlarda bulunma vakitleridir. Kulun kendi âcizliğinin farkına vararak, edeb dâiresi içerisinde Yüceler Yücesine hâlini arz etmesi, aynı zamanda mâneviyâtını kuvvetlendiren güçlü etkenlerdendir.
Duânın Kabûlüne Engel Durumlar
Hz. Enes naklediyor: Dedim ki: ‘Yâ Rasûlallâh, duâlarımın kabûlünü istiyorum.’ Efendimiz (sav) şöyle buyurdular: “Ey Enes, helâlinden kazan, helâlinden giyin ve helâlinden ye. Çünkü elbisesi haram olan, midesinde haram lokma bulunan kimsenin ibâdeti kırk gün kabûl olmaz!”6 Duânın kabûlüne engel olması açısından haram lokmanın olumsuz etkisi çoktur. Haramla beslenen bir vücutla yapılan ibâdetlerin kabûl olmayacağı haber verilir. ‘Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: “Yâ Rabbi! Yâ Rabbi!” diye duâ eder. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdâsı haramdır. Böyle birinin duâsı nasıl kabûl edilir!’7
Allâh’ın (cc) hukûkuna riâyetsizlikte bulunmak da duânın kabûlüne engel olan durumlardandır. ‘Yâ Mûsâ, kişi kendisini parçalayacak derecede ellerini kaldırıp yalvarsa bile, bana karşı görevlerine bakmadıkça ben de onun isteklerine bakacak değilim.’8
‘İbrâhim bin Ethem’e (ks) bir grup insan gelerek şöyle sordular:
- Ey Ebu İshak! Biz Allâh’a duâ ediyoruz ama Allah (cc) duâlarımızı kabûl etmiyor. Niçin?
İbrahim bin Ethem (ks) şu cevâbı verdi:
- Sizin kalpleriniz şu on şeyden dolayı ölmüş:
1-) Allâh’ın hakkını bildiğiniz halde yerine getirmediniz.
2-) Kur’ân-ı Kerîm’i okudunuz, fakat hükümleriyle amel etmediniz.
3-) Biz Allah Resûlünü (sav) seviyoruz dediniz, fakat sünnetini terk ettiniz.
4-) Allâh’ın nimetini yersiniz ama onun şükrünü edâ etmezsiniz.
5-) Ölüm haktır dediğiniz halde ölüm için hazırlık yapmadınız.
6-) Şeytânın düşman olduğunu iddia ettiğiniz halde günah işlemede ona itaat ettiniz.
7-) Biz ateşten (cehennemden) korkarız dediğiniz halde nefis ve şeytâna uymak sûretiyle kendi nefsinizi elinizle ateşe attınız.
8-) Biz cenneti seviyoruz dediniz, fakat cennet için hiçbir amel yapmadınız.
9-) Ölüleriniz gömersiniz ama onlardan ibret almazsınız.
10-) Yataklarınızdan kalktığınız zaman, ayıplarınızı sırtınızın arkasına atıyorsunuz, halkın ayıplarını getirip önünüze seriyorsunuz. Böylece Rabbinizi gazaba getiriyorsunuz. Durum böyleyken Rabbiniz sizin duâlarınızı nasıl kabûl edecektir?’
Sonuç olarak, suyun toprağı canlandırdığı gibi biz de duâlarımızla mâneviyâtımızı canlı tutalım. Bedenimizi çeşitli besin maddeleriyle gıdâlandırdığımız gibi rûhumuzu da duâ ile gıdâlandıralım. Duâlarımızda hem kendimize hem bütün ümmet-i Muhammed’e yer verelim. İhlas ve samîmiyetle yaptığımız duâlarımız husûsunda asla şüpheye düşmeyelim. Duâlarımız vesîlesiyle Allah (cc) katında değerlendiğimizi bilelim. ‘De ki: Duânız olmasa Rabbim size ne diye değer versin.’9 Duâlarımızda aceleci olmayıp, sabırla hareket edelim. Neyin kendimiz için hayırlı olacağını bilmemiz mümkün olmadığından, hep hayırlısını talep edelim. Dünyâda karşılığını bulamadığımız duâlarımızın, ahirette sevap olarak bize yansıyacağını unutmayalım. ‘Duâ edenin ya günâhı affolur veya hemen hayırlı karşılığını görür yahut âhirette mükâfâtını bulur.’10
Dipnotlar:
1 Tirmizi Deavât, 11, 66-374; Hâkim, Müstedrek, 1/493.
2 Mümin, 40/60.
3 İbni Mace, Dua, 1.
4 Münavî, Künüzü’l-hakaik, s. 143.
5 Câmiü’l-ehâdis, H.no: 310; Sünenü’l-kübrâ, 319.
6 Taberani.
7 Müslim, Zekât, 65; Tirmizî, Tefsîru’I-Kur’ân,3.
8 el-Mu’cemü’l-Kebîr 12/212; Câmiu’l-Ulûm, s. 108.
9 Furkan, 25/77.
10 Deylemi.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak