‘İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de
Allah sizi onunla hesâba çeker.’1
Dünyâ hayâtının sonunda, yaptıklarımızdan hesâba çekileceğimiz âşikâr bir hakîkattir. Sınırlı bir ömre sâhip olan insanoğlunun dünyâlık bütün işlerinde mevzu bahis olan ‘hesap’ kavramı belki de en başta onun nefsi için konuşulmalıdır. Günlük hayâtında her şeyi hesap eden insanoğlunun, ihmâl ettiği bir şey vardır ki o da kendi muhasebesidir.
Belirli zaman dilimlerinde nefsimizi muhasebeye tâbi tutmak, bizlerden kendisine itâat ve ibâdet etmemizi isteyen Yüce Allâh’ın (cc) bu emrine uyma ve dünyânın geçici hevâ ve heveslerinden kendimizi soyutlama noktasında ilerleme katetmemizi, tâbir yerindeyse, deşarj olmamızı sağlayacaktır. İlâhî rahmet, mağfiret ve bereketin sağanak sağanak mü’minlerin üzerine yağdığı ve içerisinde bulunduğumuz (‘Üç Aylar’ diye bilinen) Recep, Şaban ve Ramazan aylarında nefis muhasebesine daha fazla önem vermek bizleri sâlihlerden olma yolunda bir adım daha ileri götürecektir.
Olumlu sonuç alınmak istenen her şey için denetim, muhasebe ve murâkabe şarttır. İnsanın âhireti kazanabilmesi için de kendini sık sık denetlemesi ve bir şekilde murâkabe altında tutması gerekmektedir. Aslında Allah Teâlâ Hazretleri insanı ‘Kirâmen Kâtibîn/Hafaza’ melekleri aracılığıyla murâkabe altında tutmakta ve insanın lehine ve aleyhine olan bütün işlerini/amellerini kayıt altına aldırmaktadır:2 ‘Biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek (insanın yaptıklarını) alıp kaydetmektedir.’3 Sâdece bu meleklerin varlığını düşünmek bile insanın hatâya düşmeme noktasında kendisini frenlemesine yetecek derecede önemli bir husustur. Fakat insanoğlu aceleciliğinin getirmiş olduğu zaaflar sebebiyle, denetim ve murâkabenin netîcesini anında görmediği için genel olarak hatâya düşme ve hatâda ısrâr etme konusunda zâfiyet göstermektedir. Bu ısrârı da kendisini ilâhî rızâdan uzaklaştırmakta, kalbinin/gönlünün her geçen sâniye dünyâya daha fazla meyletmesine sebep olmaktadır. Bu olumsuz durumdan kurtulmanın yolu ise ilâhî irâdenin bizi devamlı olarak denetlediğini hatırımızdan çıkarmayıp, kıyâmetteki hesaptan evvel kendimizi hesâba çekmekten geçmektedir.
Dünyâ ve Âhiret Dengesi İçin Vazgeçilmez Duygu:
Hesâbı Verilebilir Bir Hayâta Açılan Kapı Olarak Muhasebe Bilinci
Şüphe yok ki insan her günün sonunda o günün muhasebesini yaptığında, ertesi günler için vereceği kayıpların da önüne geçmiş olur. Bu husûsu Hz. Ömer’in (ra) şu veciz ifâdelerinde görmek mümkündür: ‘Hesâba çekilmeden evvel kendinizi hesâba çekiniz.’ Adâletiyle meşhur, nefsini îman değirmeninde un ufak etmiş bir sahabe olan Hz. Ömer’in (ra) bu ifâdesi, mü’min için âhireti kazanma adına bir yol haritası niteliğindedir. O’nun (ra) muhasebesi sözde kalmamış, özüne ve amellerine de yansımıştır. Hz. Ömer (ra) her gün kendisine ölümü hatırlatması için tuttuğu adama, saçında gördüğü ak sebebiyle artık ölümü hatırlatmasına gerek olmadığını söylemiş, saçındaki beyaz telin ölümü hatırlatmaya yettiğini bütün insanlığa bir mesaj olarak bırakıp bu fânî âlemden göçüp gitmiştir. Herkes için mukadder olan ölüm bize de ulaşacağından, ölmeden önce nefsimizi öldürmek ve amellerimizi, Rabbimize vereceğimiz hesâbı düşünerek İslâm’ın emir ve yasaklarına riayet ederek işlemek, kısaca Hz. Ömer’in (ra) bu tavsiyesine uygun bir şekilde hayâtımızı tanzim etmek akıllıca bir tavır olacaktır.
Özellikle günah işlemenin ve meşrû olmayan yollara girmenin çok normal karşılandığı günümüzde, haramlardan ve yanlışlardan kurtulmak için muhasebeyi disiplinli bir şekilde uygulamak mecbûriyetinde olduğumuz açık bir hakîkattir. Dünyâ ve âhirette huzûra erebilmek için insanın kendini kontrol altında tutmasına yarayan muhasebe, mükemmel bir kontrol mekanizması işlevi görerek aklı yanlış düşüncelerden tezkiye edip, nefsi de Allâh’ın râzı olmadığı işlere meyletmekten alıkoymaktadır. İnsanoğlu sâhip olduğu birçok şeyin kıymetini elinden çıktıktan sonra anlayan bir yapıya sâhiptir. Hayât nimeti de, insanların emelleri peşinde koşmaktan eceli unutarak ihmâl ettiği ve bu ihmâlleri sebebiyle âhirette hüsrâna uğrayıp pişmân oldukları nimetlerden bir tânesidir. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadîs-i şeriflerinde bu noktaya işâretle şöyle buyurmaktadır: ’Ölüp de pişmân olmayan yoktur; mutlaka herkes nedâmet duyar: Muhsin (İyi yolda) olan hayrını daha çok artırmadığı için pişmân olur, nedâmet duyar. Kötü yolda olan da nefsini kötülükten çekip almadığına pişmân olur, nedâmet duyar.’4 İnsan, hem nefsini kötülükten alıkoymak hem de hayır ve iyiliklerini çoğaltmak için dâimâ muhasebe hâlinde olmalıdır. Muhasebesini ve kontrolünü zamânında ve eksiksiz yapmayan şirketler ticârî hayatta başarılı olamadıkları gibi insan da dünyâ pazarında yaptığı ticâretinde kontrolsüz hareket edip sâdece dünyâlık peşinde koştuğu takdirde, hesapların ortaya konulduğu gün başarılı olamayacağı görülecektir. Bu sebeple insan geçmişine dönüp bakmalı, geleceğini yanlışlar üzerine binâ etmemelidir.
Muhasebe insanın âhiret sınavına dünyâda iken hazırlanmasını sağlayan bir olgudur. Sahabe-i kiramdan birinin; ‘Ey Allâh’ın Resûlü! ‘Mü’minlerin en akıllısı kimdir?’ sorusuna; ‘Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonraki hayâta en iyi hazırlık yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir’5 şeklinde cevap veren Allah Resûlü’nün (sav) bu târifinden mü’minin her hâl ve şartta ölüme hazırlıklı olması gerektiği sonucu anlaşılmaktadır. Ölüme hazırlık ise yaratılışın gâyesini düşünmek, tefekkür etmek, geçmişte yaptığımız hatâlardan dolayı tevbe ve istiğfarda bulunmak, ibâdet ve taatlerimizde daha dikkatli ve itinâlı davranmak ve geleceğe yönelip ileriyi görmeyi, kendimizi bilmeyi, anlamayı ve dâimâ dengeli bir tutum sergilememizi sağlayan muhasebe duyarlılığıyla mümkün olabilecek bir husustur. Kendimizi ve vazîfemizi bilip bizi yoktan var eden Allâh’a (cc) kulluk edebilmek ve huzûr-i İlâhî’ye çıktığımızda yüzleri ak olanlardan olabilmek için bir hazırlık olan muhasebe, insanın kendine çekidüzen vermesine vesîle olmaktadır. Yüce Rabbimizin Kur’ân-ı Kerim’deki; ‘Ey îmân edenler! Allâh’ın azâbına mâruz kalmaktan korunun. Herkes yarın âhireti için ne gönderdiğine dikkat etsin’6 uyarısına kulak verip, âhirette karşı karşıya kalacağımız soruların cevâbını bu dünyâdaki tutum ve davranışlarımızla vereceğimizi hatırımızdan çıkarmamamız, Allâh’ın(cc) azâbından nefsimizi korumamız anlamına gelmektedir ki bu da muhasebe hissiyâtını gerekli kılan bir süreci zorunlu olarak ihtivâ etmektedir.
İmam Gazâlî (ks), nefis muhasebesi konusunda herkesin kulağına küpe olacak şu tesbitlerde bulunmuştur: ‘Allâh’a ve son güne îmân eden her tedbirli kulun nefsini hesâba çekmesi, hareketlerinde ve düşüncelerinde nefsi sıkıştırması farzdır; zîrâ hayâtın her nefesi değer biçilmez bir cevherdir. O cevher ile nimeti ebediyen tükenmeyen hazînelerden biri satın alınır. Bu bakımdan bu nefesleri zâyi etmek veya helâkı gerektiren mevzulara sarfetmek büyük bir zarardır, korkunç bir harekettir. Akıllı bir kimsenin nefsi böyle bir harekete râzı olmaz. Öyleyse kul sabahladığında ve sabahın farzını edâ ettiğinde bir saatlik zamânı nefsiyle hesaplaşmaya tahsis etmelidir. Nitekim tüccar bir kimse ticâret malını ortağına teslim ettikten sonra aralarındaki şartı konuşmak için sâkin bir yer bulur. Bu bakımdan kul nefsine şöyle demeli: ‘Hayâtımdan başka sermâyem yok! Hayâtım yok olunca sermâyem yok olmuş demektir. O zaman hem ticâretten, hem de kârdan ümit kesilir. Bu yeni günde de Allah Teâlâ bana yaşama imkânını vermiştir. Ecelimi bir gün daha tehir etmiş ve onu bana bir nimet olarak lütfetmiştir. Eğer beni öldürseydi, beni -sâlih amel işlemek için- bir tek gün dünyâya göndermesini temennî edecektim. O hâlde, ey nefsim! Öldüğünü, sonra dünyâya geri gönderildiğini düşün de sakın bugünü boşa geçirme! Zîrâ nefeslerin her biri değer biçilmez bir cevherdir.’7
Bu bağlamda değerlendirildiğinde dünyâ, dünyâdaki her şey ve özellikle zaman nimeti, insanın emrine verilmiş hazîneler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hazînelerde tasarrufta bulunacak olan insanın, fırsat elindeyken hazîneleri değerlendirmeye, mülkün sebepleri olan o hazîneleri boş bırakmamaya dikkat etmesi ve yaşadığı her günü/ânı, son günü/ânı gibi anlamlı ve faydalı yaşamaya gayret göstermesi gerekmektedir. Tembellik ve istirahata yönelip hesap ve mahşeri unuttuğunda, İmam Gazâlî’nin (ks) ifâdesiyle ideal hedef olan ‘Illiyyîn’ dereceleri insanın elinden kaçabilir. Buna mukâbil kişi, hesap gününü her dâim hatırında tutup Rabbine vereceği hesap ile bu dünyâda yüzleştiğinde, kitabı kendisine sağından verilen mesrur kimselerden olma yolunda büyük bir adım atmış olacaktır. Bu hakîkati Yüce Allah (cc) Kerîm kitâbında şu şekilde beyân etmiştir; ‘O gün (hesap için Allâh’a) arz olunursunuz. Hiç bir sırrınız gizli kalmaz. İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki, ‘Gelin, kitabımı okuyun!’ Çünkü ben, hesâbımla karşılaşacağımı zâten biliyordum.’ Artık o, hoşnut bir hayat içindedir.’8
NETÎCE İTİBÂRİYLE
Âhiret saadetini kazanmak, dünyâda sırât-ı müstakîm üzere yaşamak isteyen her mü’minin belirli periyotlarda da olsa mutlaka kendini hesâba çekmesi gerekmektedir. Zîrâ muhasebe; insanın gafletten uyanmasına, günah ve hatâlarının farkına varabilmesine, âhirete dâir kâr ve zarar hesaplarını bu dünyâdayken yapmasına, amellerindeki eksik ve kusurları düzeltmesine, nimete erişince şımarmayıp belâ ve musibetlerle karşılaştığında sabretmeyi öğrenmesine vesîle olmaktadır. Bu itibarla gâyesizlik ve başıboşluktan kurtulmak isteyen herkesin yaratılış amacını idrâk edip bu doğrultuda yaşaması adına, nefsini terbiye ve tezkiye etme yolunda her dâim muhasebeyi elden bırakmaması, nefsini bir kuş misâli îman kafesinde tutması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki imtihanlar ancak çalışmakla ve geçmişte yapılan hatâlardan ders çıkarmakla kazanılabilir ve bu da ancak nefis muhasebesiyle mümkündür.
Dipnotlar:
[1] Bakara 2/284.
2 İnfitar 82/11-12.
3 Kaf 50/17.
4 Tirmizî, Zühd 59.
5 Kütüb-i Sitte Terc. 17/598.
6 Haşr 59/18.
7 Gazali, İhyau Ulumi’d-din, Tercüme: Ali Arslan, Arslan Yay., İstanbul 1993. c.VI, s.304-305.
8 Hakka 69/18-21.
Habib Öztürk
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak