Eser bırakmak
Toprağı vatan kılan iksir, mânâdır… Ruhtur.
O mânâ, o rûh, Yûnus Emre’den başlayarak Muhammedî muhabbet ve ahlâk olmuştur.
Muhammedî muhabbeti ve ahlâkı dile getiren eserler yazılmış: Âşık Paşa’nın Garib-nâme’si, Kadı Darir’in Siyer-i Nebî’si ve Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i… Bu üç eser, bu topraklarda ahlâkı muhabbetle mezcederek sunan başyapıtlardır… Kurucu metinler, toprağı mayalayan eserler.
13-14. asırda yazılan bu eserlerin benzerlerinin, 15. asırda da yazıldığına tanık oluyoruz. Çünkü inşâ devâm ediyor. Osmanlı, hâlâ kurulma aşamasında. Toprak işleniyor, vatan kıvâmına tebdîl edilecek bir hâle getiriliyor.
Bu dönemde kurucu şahsiyetlerin, bilhassa Hacı Bayrâm-ı Velî’nin nefesiyle mânâ kandili uyananlar olduğunu söyleyebiliriz. İkisi kardeş: Yazıcızâde Muhammed ve Ahmed, diğeri ise Hacı Bayrâm-ı Velî’nin dâmâdı Eşrefoğlu Rûmî…
Hacı Bayrâm-ı Velî, eser vermekten çok sohbetleriyle ve dersleriyle müessir olmuş… Bir kültür muhîti inşâ etmiş. Ders halkaları kurmuş. Meselâ bu ders halkalarında, bir yandan Fahreddîn-i Irâkî’nin Leme’at’ını takrîr ettikleri gibi, öte yandan ilm-i fıkha dâir eserleri tedrîs ettiklerini biliyoruz. Böylece o, sözü ve sohbetleriyle, insan kitâbını yazmış.
Ondan geride birkaç ilâhi var; ama merhum Âmil Çelebioğlu’nun ifâdesiyle nice kitâb-ı nâtık (konuşan kitap) telif etmiş; kültür hayâtımızı şenlendiren nice koca çınarlar yetiştirmiş.
Hatırlayalım; Yazıcızâde kardeşler ve Eşrefoğlu’ndan başka, Akşemseddin, Ömer Sikkînî, Şücâeddîn-i Karamânî, Muslihiddîn Halîfe, Himmet Dede, Yûsuf Sefer Hisârî, Yûsuf Hakîkî Baba, İnce Bedreddin vd. bu muhit içinde yetişmişlerdir. Hacı Bayrâm-ı Velî, bir yandan toprağı işlerken, burçak tarlasında burçak biçerken ve harmanda biçtiklerini işlerken öte yandan da insan toprağını işlemiş, onu verimli ve bereketli hâle getirecek bir çabanın içinde olmuştur.
Sadırlara yazmak
Kurucu metin olarak, Yazıcızâde Muhammed’in Muhammediyyesi, Yazıcızâde Ahmed’in Envâru’l-âşıkîn ve Eşrefoğlu’nun Müzekki’n-nufûs adlı eserleri zikretmemiz gerekir. Bunlar, efsânevî metinler... Asırlarca halk irfânını sulayan pınarlar.
Rivâyet o ki, Hacı Bayrâm-ı Velî, yazarın sunduğu Muhammediyye adlı eseri almış, incelemiş; müellife dönerek “Mehmed bunu yazacağına bir sîne hâk etseydin daha iyiydi” demiş. Bu olmuş mu? Kronolojik olarak mümkün değil. Zîrâ eser, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin irtihâlinden takrîben 20 yıl sonra yazılmıştır. Nitekim Hacı Bayrâm-ı Velî 833 (1429)’da mânâ âlemine göçmüş, Muhammediyye ise 853 (1449)’da tamamlanmıştır.
Lâkin bu rivâyette farklı mânâlar saklıdır. Şöyle ki, Hacı Bayram’a atfedilen bu sözü sûfîlerin kitap yazmak yerine, sohbet etmeyi önemsedikleri şeklinde anlayanlar olmuştur: Mânâyı satırlara değil de sadırlara yazmak… İlim önemli, ama esas olan ameldir. Sohbet, ilmi amele dönüştürmektir.
Halk muhayyilesi, sâdece kâmil insana değil, okuyup anladığı, sevdiği, beslendiği kitaba da menkıbevî anlamlar yüklüyor. Oysa Yazıcızâde eserler telif ettiği gibi, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin muhîtinde bulunan pek çok kimse eserleriyle toplumu tenvîr etmişlerdir. Halkın anlattığı bu menkıbede, hakîkati dile getirmenin zorluğuna, gönül lisânıyla konuşmaya ve insan kitabına (kitâb-ı nâtık) atıf vardır.
Muhammediyye
Yazıcıoğlu Mehmed (Muhammed), kardeşi Ahmed Bîcan’ın teşvîkiyle Arapça kaleme aldığı Meġāribü’z-zamân li-ġurûbi’l-eşyâʾ fî’l-ʿayn ve’l-ʿıyân’ı yazdı.
Bu eserini, daha sonra kardeşi Ahmed’den Türkçeye tercüme etmesini istedi. Ahmed Bîcan bu eserden hareketle Envârü’l-âşıkīn’ı ilim ve irfan hayâtımıza kazandırdı.
Bir müddet sonra bu defa kendisi, Meġāribü’z-zamân’ın özellikle Hz. Peygamber ve ashâbıyla ilgili kısımlarını Türkçe olarak yeniden yazmış ve eserine Kitâbü Muhammediyye fî na‘ti seyyidi’l-âlemîn habîbillâhi’l-a‘zam Ebi’l-Kāsım Muhammedini’l-Mustafâ adını verdi.
Yazıcızade, Resûl-i Ekrem’in diliyle aktardığı:
“Yenile mevlidim çıksın cihâna
Eğerçi söylenir dehren-fe-dehrâ”
beytiyle, na‘t diye nitelendirdiği eserinin aynı zamanda mevlid özelliği taşıdığına işâret eder.
Mevlidlerde yer alan bütün bölümleri içeren ve dînî törenlerde mevlid gibi okunduğu bilinen eser siyer-mevlidler arasına girecek dînî-destânî bir muhtevâ taşır.
Yazıcıoğlu, çilehânesinde zikir ve ibâdetle meşgûl olduğu sırada bāzı yakınlarının kendisinden Hz. Peygamber hakkında bir kitap kaleme almasını istediklerini, daha önce birçok siyer ve mevlidin yazılmış olduğunu söyleyerek bu teklîfi kabûl etmediğini, ancak rüyâsında Resûlullâh’ı görüp ondan:
“İçir hikmet şarâbın ümmetime
Sözümü söyle halka âşikârâ”
emrini alınca eseri yazmaya başladığını belirtir.
Muhammediyye 853 Cemâziyelâhir’inde (Ağustos 1449) Gelibolu’da tamamlanmıştır.
Değişik konulardaki manzûmelerden oluşan Muhammediyye üç bölümde incelenir:
- Yaratılışla ilgili kısım (1-1413. beyitler).
Mülemma‘ bir tevhîdin ardından bir na‘t ile başlayan bu bölüm Hulefâ-yi Râşidîn’in övgüsü, sebeb-i te’lîf ve içinde bir tevhîdin yer aldığı “iftitâhu’l-kitâb” ile devâm eder. Devriyye-i arşiyye tarzında kaleme alınan bu kısım önce Hz. Muhammed’in nûrunun, daha sonra kâinâtın onun şânına yaratılması anlayışı üzerine kurulmuştur. Cennetin, cehennemin, yerlerin, göklerin, meleklerin, cinlerin, şeytanların, diğer mahlûkātın, Âdem ve Havvâ’nın yaratılışı, bu ikisinin cennetten yeryüzüne inmesi, Arafat’ta buluşmaları da aynı bölümde işlenen başlıca konulardır.
- Siyer-mevlid bölümü (1414-4756. beyitler).
Burada Hz. Âdem’den itibâren bütün peygamberlerin bāzı özellikleriyle tanıtılmasından sonra Hz. Muhammed’in doğumu, hayâtı, savaşları, mûcizeleri, Ehl-i beyt’i ve halîfeleri anlatılır. 285 beyitlik bir mi‘râciyyeyi de içeren bu kısımda ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’in husûsiyetleri, Fâtiha, İhlâs gibi sûrelerin tefsîri, hadis şerhleri, Resûlullâh’ın nasîhatleri, salevât getirmenin fazîletleri, ibâdetlere ve cihâda teşvîk gibi konular yer almaktadır.
Muhammediyye’nin halk üzerinde en etkili kısmı olan “Vefât-ı Muhammed” bahsi de buradadır. Bu bölüm Hz. Fâtıma’nın, Hulefâ-yi Râşidîn’in, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in vefatlarıyla ilgili mersiyelerle aşere-i mübeşşere ve ashâb-ı Suffe’nin tavsîfinin ardından bir münâcâtla sona erer.
İfrat ve tefritten uzak bir yaklaşımla kaleme alınan “Vefâtü’l-Hasan ve’l-Hüseyn” başlıklı elli dört beyitlik Kerbelâ mersiyesi Muharrem törenlerinde asırlarca okunmuştur.
Mersiyenin Zâkirî Hasan Efendi tarafından nühüft makāmında yapılan bestesi, Türk dînî mûsikîsinde türün en çok rağbet gören örneklerinden biri sayılır.
- “Fasl fî eşrâti’s-sâa” başlığından itibâren gelişen kısım (4757-8765. beyitler).
Burada kıyamet alâmetleri, deccâlin çıkışı, nüzûl-i Îsâ, Ye’cûc ve Me’cûc, dâbbetü’l-arz, güneşin batıdan doğuşu, tövbe gibi konular işlenmiştir. Kıyâmetin kopması, sûr-ı İsrâfîl, haşir, havz-ı kevser, livâü’l-hamd, şefâat, hesap ve kitap, sırat, cennet ve cehennem hakkında bilgilerin ardından hâtime kısmı gelir. Bu kısımda müellif ayrıca eserin telif sebebini, Hz. Peygamber’i ve Hacı Bayrâm-ı Velî’yi rüyâsında görmesini anlatır. Mahmud Paşa, Ahmed-i Hâs, Derviş Bâyezid, hocaları Zeyne’l-Arab ile Haydar-ı Hafî’ye dâir mâlûmat verir. “Eğer Rûm’un revânında görürsem ben dilârâyı / Revânına revân edem Semerkand u Buhârâ’yı” matla‘lı meşhur na‘tın ardından eser bir duā ve münâcâtla son bulur. Yazıcıoğlu, Muhammediyye’yi yazarken Fahreddin er-Râzî, Zemahşerî, Gazzâlî, Mücâhid b. Cebr, Nevevî, Kādî İyâz, Tahâvî, Mâtürîdî, Molla Câmî gibi âlimlerin eserlerinden istifâde etmiş, ayrıca kaynaklarındaki İsrâiliyat’a ve mevzû rivayetlere de yer vermiştir.
Eserde başta hezec olmak üzere aruzun çeşitli bahirleri kullanılmış, uzun kalıpların ardından kısa kalıpların seçilmesi eserin daha başarılı ve etkileyici olmasını sağlamıştır.
Muhammediyye’de tahkiye kısımlarının dışında tevhîd, na‘t, münâcât, mi‘râciyye, devriyye, şemâil ve methiye türünde manzûmeler mevcuttur. “Kasîde ilâhiyye” başlıklı manzûme, Türk edebiyatında daha sonra “ilâhi” adıyla gelişecek müstakil bir türün başlangıcıdır.
Eserde yirmi dört terciibend, bir terkibibend, birkaç müstakil kasîde (Vedâ haccı) ve mesnevî (hâtimetü’l-kitâb), biri Arapça altı adet kıta bulunmakta, ayrıca Arapça-Farsça mülemma’ beyitler yer almaktadır. Müellifin kāfiye, redif ve diğer âhenk unsurlarına dikkat etmesi, Muhammediyye’nin ezberlenmesini ve dînî toplantılarda okunup dinlenmesini kolaylaştırmıştır. Nitekim Evliya Çelebi Gelibolu, Ankara ve Amasya halkının Muhammediyye’yi ezbere okumakla tanındığını kaydeder. Eser Anadolu ve Rumeli’nin yanı sıra Kırım’da, Kazan’da ve Başkurt Türkleri arasında da tanınmıştır.
Muhammediyye sâde ve samîmî ifâdesi, akıcı üslûbu ve halk dilinden tâbirleriyle asırlardan beri geniş halk kitleleri üzerinde etkili olmuştur. Medrese, tekke ve câmiler yanında, köy odalarında da muhâfaza edilmiş, okunup dinlenmiş, bu sûretle yaygın din eğitiminin dayandığı en mühim eserlerden biri kabûl edilmiştir. Elde bestesi bulunmamasına rağmen mûsikî araştırmacıları eserin XV. yüzyılda bestelenmiş olduğu kanâatine sâhiptirler. XVII. yüzyıldan itibâren bāzı sanatkârların “muhammediyyehan” diye kayıtlara geçmesi eserin mevlid gibi irticâlen ve beste ile okunduğunu göstermektedir. Bu hususta meşhur isimlerden biri Halvetî şeyhi Müstakim Efendi’dir. XVIII. yüzyılda muhammediyyehan olarak tanınmış en önemli isimler arasında Akbaba imâmı bestekâr Mehmed Zaîfî ve İstanbullu Hâfız Şühûdî Mehmed Efendi gibi üstatlar da bulunmaktadır. İsmâil Hakkı Bursevî, Akbaba imâmının Sultan Selim Câmii’ne muhammediyyehan tâyin edilmesinin şehirde büyük bir sevinçle karşılandığını, onun başarılı icrâsıyla hatim meclislerinin sonunda eserin bāzı bölümlerinin okunmasının bir âdet hâline geldiğini yazmaktadır (Ferahu’r-rûh, I, 2-3).
- yüzyıl Anadolu Türkçesi için zengin bir dil malzemesine sâhip olan Muhammediyye’nin müellif hattı harekeli nüshası Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv ve Neşriyat Müdürlüğü Kütüphanesi’ndedir (nr. 431/A). İstanbul’da otuz ikisi Süleymaniye Kütüphanesi’nde olmak üzere elli sekiz tam, yedi eksik nüshası tesbît edilmiştir. Bunların dışında Anadolu kütüphanelerinde otuzdan fazla, Kahire, Londra ve Vatikan kütüphanelerinde onu aşkın yazması bulunmaktadır (Muhammediye[haz. Âmil Çelebioğlu], I, 57-59). Eski harflerle yirminin üzerinde baskısının yapılmış olması (Özege, II, 898) eserin gördüğü rağbeti göstermektedir.
Âmil Çelebioğlu, Muhammediyye üzerine hazırladığı doktora çalışmasını (Erzurum 1971), metin kısmını günümüz Türkçe’sine yaklaştırarak müellif ve eser hakkında kısa bir giriş ve lugatçe ile birlikte yayımlamış (I-IV, İstanbul 1975), esas ilmî neşir daha sonra gerçekleştirilmiştir (I-II, İstanbul 1996). Eserin Agâh Güçlü (İstanbul 1969) ve Abdülkadir Akçiçek (İstanbul 1984) tarafından yapılmış Latin harfli baskıları da vardır.
İsmâil Hakkı Bursevî Muhammediyye’yi Ferâhu’r-rûh adıyla şerhetmiş, İstanbul ve Kahire’de birçok defa basılan eseri (a.g.e., IV, 1652) Mustafa Utku sâdeleştirerek yayımlamıştır (I-V, İstanbul 2000-2004). Hüseyin Yenice (İstanbul 1987) ve Murat Ali Karavelioğlu (İstanbul 1999) Ferâhu’r-rûh’un I. cildi, Sunay Yılmaz ise II. cildi (İstanbul 1993) üzerinde bir yüksek lisans tezi hazırlamışlardır. Muhammediyye XVII. yüzyılda Esîrî Mehmed Yûsuf Efendi tarafından nesre çevrilmiştir (Nuruosmaniye Ktp., nr. 2581; Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 184).
Muhammediyye’nin bāzı nüshaları hattatlar tarafından özellikle nesih hattıyla yazılmış ve tezhip edilerek ciltlenmiştir. Ayrıca matbu nüshaların bir kısmı Mustafa Râkım gibi tanınmış matbaa hattatlarınca yazılarak bastırılmıştır. İstanbul’daki İranlı yayıncılar eliyle yapılan kaçak baskılara okuyucuların dikkatini çekmek üzere bāzı baskıların ilk sayfasına kayıtlar konması Türk yayıncılık târihi bakımından eserin önemini arttırmaktadır. Bunun yanında cennet, cehennem, arş, kürsü, livâü’l-hamd, Mekke, Medîne, Kâbe ve Mescid-i Nebevî ile ilgili şekil ve çizimlerin eklenmesi eseri dînî halk resimciliği açısından değerli kılmaktadır.
Kaynaklar
Yazıcıoğlu Mehmed, Muhammediye (haz. Âmil Çelebioğlu), İstanbul 1996, I, 55-59, 81-85, 89-95, 119-125; II, tür.yer.
İsmâil Hakkı Bursevî, Ferahu’r-rûh, Bulak 1258, I, 2-3.
Hatice Kelpetin Arpaguş, Osmanlı Halkının Geleneksel İslâm Anlayışı ve Kaynakları, İstanbul 2001, s. 24-28.
Mustafa Kara, “XIV. ve XV. Yüzyıllarda Osmanlı Toplumunu Besleyen Türkçe Kitaplar”, UÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, VIII/8, Bursa 1999, s. 45.
Mayıs 2025, sayfa no: 44-45-46-47
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak