Ara

Muhammed Es’ad-ı Erbilî’nin (ks) Nakşibendiyye Tarikatının Zikir Usûlünü Tarifleri

Muhammed Es’ad-ı Erbilî’nin (ks) Nakşibendiyye Tarikatının Zikir Usûlünü Tarifleri

Es’ad-ı Erbilî (ks), yirminci yüzyılda ilmî ve tasavvufî kişiliği ile etkili olmuş bir şahsiyettir. O, Nakşibendiyye tarikatının Hâlidiyye kolu mürşidlerindendir. Bu çalışmada onun Nakşibendiyye evrâd ve ezkârını tarif ettiği bir mektubunun tahliline yer verilecektir.1

 

Nakşibendiyye Tarikatının Evrâd ve Ezkâr Usûlü

Ele aldığımız söz konusu mektupta Es’âd Efendi (ks), Nakşibendiyye tarikatının evrâd ve zikirlerini birçok defa sözlü olarak tarif ettiğini, bununla birlikte tarikata yeni girenler için bir yol gösterici olması ve onlara yön verecekler için yazılı bir belge olması bakımından tarikattaki evrâd ve ezkârı yazılı olarak tarif etmek istediğini belirtir. Es’ad Efendi (ks), bu yola giren samimi bir mürîdin her gün sabah namazından sonra seccade üzerinde kıbleye dönerek Cenâb-ı Hakk’ı görürcesine bir edeple oturup öncelikle kendi kusurlarını tefekkürle pişmanlık duyarak 25 defa “Estağfirullah’” söylemesi gerektiğini söyler. Ardından Hz. Peygamber’e (sav) 25 defa salât ü selâm göndermesini mürîde tavsiye eden Es’ad-ı Erbilî (ks), akabinde bir “Fatiha”, bir “Elem neşrahleke sadrek”, üç “İhlâs-ı Şerif” okuyup hâsıl olan ecir ve sevabı Hz. Peygamber (sav), âl ve ashâbı ve meşâyih-i kirâmın temiz ruhlarına hediye edilmesi gerektiğini aktarır.

Ardından Es’ad Efendi (ks), Nakşibendiyye tarikatında önemli bir uygulama olan “Tefekkür-i Mevt” uygulamasının nasıl yapılacağını tarif eder. Buna göre mürîd, “Her nefis ölümü tadacaktır”2 âyet-i kerimesi gereğince gerçekten ölümün amansız pençesine düşeceğini, bütün malından ve çocuklarından ayrılarak yalnız ve bir kefen ile ahiret yolculuğuna çıkacağını düşünmelidir. Ölüm tefekkürü ile mürîd “O gün mal ve oğullar fayda vermez. Kalb-i selim ile gelen başkadır”3 hükmünce kalp hastalıklarının şifasına çareler bulacağı sebeplerin lüzumunu araştırmalıdır.

Nakşibendiyye tarikatına intisap eden mürîd, tefekkür sürecinde “Allah Teâlâ’yı zikir kalbe şifadır”4 anlamındaki hadis-i şerifler gereğince zikr-i kalbe olan ihtiyacını takdir etmeli ve bu yüce gayeye ulaşmak için merdiven mesabesinde olan tarikat-i aliyyenin önemli bir araç olduğuna inanmalıdır. Es’ad Efendi (ks), mürîdin kalp zikrinin nasıl yapılması gerektiğini öğrenmesinin zorunlu olduğunu söylediği bu satırların ardından “Her sanatı yardımla öğrenin”5 hadis-i şerifi gereğince yol göstermeye izin verilmiş temiz yaradılışlı ve halka nasihat eden bir mürşidin yol göstermesine başvurmakla meydana geleceğini belirterek mürşid-i kâmilin manevî sahadaki fonksiyonuna işaret eder.

Es’ad-ı Erbilî (ks), mürşid-i kâmilin mürîdi ıslah edebilmesinin râbıtaya bağlı olduğunu ve mürîdin nasıl râbıta yapması gerektiğini şu satırlarda dile getirir: “Dolayısıyla bir insan önce kalb-i zikre, ikinci olarak bir manevi öğreticiye ihtiyacı olduğunu anlar, ondan sonra Cenâb-ı Hakk’a hitaben ‘İlahî, zahir ilimlerin hocalarının dillerinden bir öğrencinin kulağına ulaştırdığın meseleler gibi âlemlere rahmet olan Efendimiz (sav) Hazretleri’nin mübarek kalb-i şerifine ve ondan da üstadımızın kalbine varıncaya kadar müteselsilen vârislerin şerefli kalplerine ihsan buyurduğun kalp zikrini üstadımızın kalbinden benim kalbime ihsan buyur’ diyerek istirham eyler ve sol memenin altında olan ve kalb-i hakikinin meskeni olan huni şeklindeki kalbine arş-ı ilahî olan mürşidinin kalbinden Samedanî feyzlerin inmesi için bekler ve yalvarır. Ve her ne kadar arzu ederse yalvarışını güçlendirmiş olur. Ondan sonra kalben zikre başlar.

Es’ad Efendi (ks), bu zikirde dil ve boğazın bir etkisinin olmadığını, mürîdin kalbini bir insan suretinde görüp o insanın “Allah birdir” sözünü tekrar ettiğini düşünmesinin gerekliliğini vurgular. Bu bilinç hali ile yüzlerce veya binlerce lafza-i Celâl’i zikretmesi gereken mürîdin Allah’ın izniyle kalbine Hakk’ın zikrinin nakşedileceğini söyler. Mürîdin bu şekilde “Rabbini içinden yalvararak O’ndan korkarak ve yüksek olmayan sesle sabah akşam zikret. Gafillerden olma”6 ve “Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir”7 gibi âyet-i kerimelerde olan emir ve yasaklara yapışarak ve Cenâb-ı Hakk’a boyun eğen kulları arasına dâhil olacağını belirten Erbilî (ks), mürîdin bu ideal hedefe ulaşabilmesi için “Sadıklarla beraber olun”8 âyet-i celilesine uyarak şeyhini hatırda bulundurmasının önemine işaret eder. Bunun hikmetini nefs ve şeytan gibi iki amansız düşmana karşı müdafaa eylemenin her yiğidin kârı olmaması şeklinde izah eden Erbilî (ks), bu düşmanlar milyonlarca mü’mini yoldan çıkararak Cenâb-ı Hak gibi yüce bir yaratıcıya, bir rızık vericiye, veliyy-i nimete isyan ederek azaba ve azara uğramaktan ve bir kuvvete dayanmadıkça günah pençelerinden kurtulamamalarını bu uygulamanın diğer hikmetleri olarak sıralar. Bu ifadeleriyle Erbilî (ks), sâlikin bu kuvveti Hz. Peygamber’e (sav) ulaşan silsile-i meşayihte araması gerektiğini ve Cenâb-ı Hakk’ın sâdık bir kulu olduğuna inanarak kendisine şeyh kabul ettiği bir kimseye manevi bağı, kalbî sevgi ve ruhanî birlikteliğinden beklemesi gerektiğini salık verir.

Es’ad-ı Erbilî (ks), ruhaniyyetin nur türünden olduğu için güneş ışığı gibi yakın ve uzak mesafelerinin etkisinden uzak olduğunu şu şiirle dile getirir: “Yemen’de olup benim gibi olan, benim yanımdaki gibidir/ Yanımda olup benim gibi olmayan ise Yemen’deki gibidir.” Mürşid-i kâmilin manevî yönünden bu şekilde istifade edilmesini mürîd açısından zorunlu gören Erbilî (ks), “Sâdıklarla beraber olun” emri gereğince mürîdin, Cenâb-ı Hakk’ın sâdık bir kulunu manevi peder kabul etmesi, ruhanî maiyyeti görerek gayret gösterip çalışması, tarikat-i aliyyeye itaati ölçüsünde nefs ve şeytanın saldırılarından kurtularak, geleceğini teminat altına almak için temiz din ve tarikat-i maneviyyenin eman dairesinde bulunmasını daima şükre vesile olan adımlar olarak sıralar.

 

Netîce-i Kelâm

Es’ad-ı Erbilî (ks), bu mektubunda sözlü şekilde bildirilen hususların teyit edilmesi için bu hususları yazılı olarak da muhataplara iletmenin değerine işaret etmiştir. O, “Tefekkür-i Mevt” uygulamasıyla ile ruhların daima diri tutulmasını manevî seyr açısından zorunlu gördüğünü ifade etmiştir. Nakşibendiyye tarikatında zikir, manevi yol gösterici ve bu yol göstericiyle manevî irtibata verilen önemi dile getirdiği bu satırlarda Es’ad Efendi, bu noktada nefs ve şeytana dur diyebilen insanlarla huzurlarında ve gıyaplarında bir olmanın paha biçilemez değerine atıfta bulunmuştur. Bu yolda nefs ve şeytanı düşman olarak belirleyip onlara karşı durabilecek manevî güce ulaşabilmek için çeşitli tedbirler almanın önemli bir başlık olduğuna sözlerine ekleyen Erbilî (ks), bu anlamda tarikatın manevî olgunluk için önemini anlayarak bu değere uygun hareket edilmesinin gereğinden bahsetmiştir. Es’ad Efendi (ks), her işin bir yol göstericisi olduğu gibi manevî terakki için de mürşid-i kâmillerin yol gösterici konumlarını idrak edip onların direktifleriyle hareket etmenin lüzumunu da gündeme getirmiştir. Netice olarak ifade etmek gerekirse Erbilî (ks), bu mektubu ile bir Nakşibendiyye şeyhi olarak yolunun usulünü herkesin anlayabileceği bir kıvamda izah etmiş ve bunu döneminin önemli bir iletişim aracı olan mektupla yaparak günümüz insanına iletişim yöntemlerinin nasıl etkin bir şekilde kullanılacağını göstermiştir.

Dipnotlar:

1 Muhammed Es-‘ad-ı Erbilî, Mektûbât, Hazırlayanlar: Kâmil Yılmaz, İrfan Gündüz, Erkam Yayınları, İstanbul 2012, s.38-44. (Yedinci Mektup)

2 Âl-i İmran 3/185.

3 Şuara 26/88-89.

4 Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.419.

5 Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.122.

6 Araf 7/205.

7 Haşr 59/19.

8 Tevbe 9/119.

 Haziran 2022, sayfa no: 54-56

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak