Es’ad Efendi’nin (ks) yaşadığı dönemde tartışılan en önemli konulardan biri de dînin maddî ilerlemeye engel olup olmadığı mevzusu idi.1 Es’ad Efendi (ks), Batı’da meydana gelen bilim ve teknolojideki ilerlemelerin ardında yatan ana sebebin dinden uzaklaşmak değil bahsi geçen alanlarda gereken gayreti göstermek olduğunu söyleyerek dînin dünyâyı anlamlı kılma noktasında engel görülmesi fikrini eleştirir. Ona göre Batı, dîne karşı mesâfeli duruşu sebebiyle değil bilim ve teknolojiyi geliştirme konusundaki çalışmaları ile ilerlemiştir. Batı’nın kendilerini bilim ve teknolojide geri bıraktığını ileri sürerek dîne büyük ölçüde tepki göstermesinin izahı sadedinde Erbilî (ks), onların bâtıl bir inanışa sāhip olduğunu ve tahrif/tahrip edilen bu din anlayışının onları hayattan kopartıp diğer milletlerle yarışamaz hâle getirdiğini belirtir. İslâm’ın ise herhangi bir değişikliğe uğramadan kendilerine ulaşan son din olduğunu belirten Es’ad Efendi, Batı’nın dîne bakışı ile İslâm dünyâsının dîne bakışının aynı olamayacağını söyler.2
Es’ad Efendi: “Dînin Sāhibi Allah’tır”
Es’ad-ı Erbilî (ks); her şeye gücü yeten, her şeyi eksiksiz bilen, kâinâtı eşsiz bir şekilde yaratan Mevlâ’nın kullarını cehâletin karanlığından kurtarmak için ālemlere rahmet olan Hz. Muhammed’e (as) nûrun kaynağı olan ilâhî bir düstur, ahlâkī bir kānun yāni Kur’ân-ı Azīmüşşân’ı ihsan buyurduğunu söyler. Yaratıcı’nın tevhîd esâsını yāni Cenâb-ı Hakk’ı birlemeyi ve O’nun yüce irâdesine teslîm olmayı, maddî-mānevî ilerlemeyi sağlayacak ilimleri ve irfânı tahsîli, iffete yapışmayı ve din kardeşliğinin esaslarını sağlamlaştırmayı, insanlığın irşâdı için içerdiği sebepleri açıkladığını belirtir. Erbilî (ks), bu ilâhî düstûra riāyet edip bu ahlâkī kurallara uygun hareket edenlerin ahlâkın yüksek pâyesine ulaşıp muhterem bir millet olduklarını, nice ilim adamları ile yüksek medeniyetin yetiştirebileceği en büyük insanlar vücûda getirdiklerini hatırlatır. Ona göre bu, Kur’ân-ı Azīmüşşân’ın sıradan bir kitap olmadığını ve insanları gaflet ve cehâlet uykusundan kurtaracak ahlâksızlık ve fenâlık kökünden çıkarıp muhabbet, sadâkat, merhamet, cesâret ve çalışma gibi en kıymetli fazīletleri öğreten bir Rabbânî kitap, bir Rahmânî kānun olduğundan başka bir şey olmadığını ortaya çıkarmaktadır. Es’ad Efendi (ks), Kur’ân-ı Kerîm’i dikkatle mütâlaa edenlerin, insanların ortaya koyabileceği bütün şan ve şerefi, dünyevî ve uhrevî bütün selâmet ve saādeti orada bulacaklarına aslâ şüphe etmeyeceklerini dile getirir.
Es’ad Efendi: “Din, Dünyâ ve Âhiret Hayâtının Kurtuluş Reçetesidir.”
Es’ad-ı Erbilî (ks), insanların dünyâ ve âhirette mutluluğa ulaşmak istemelerini ve gerçek mānâda kurtuluşu arzulamalarını mākūl görür. O, insanların bu hedeflere ulaşmak için iki şeye ihtiyaç duyduklarını söyler. Ona göre dünyâ ve âhirette gerçek mutluluk ve kurtuluşu elde etmenin birinci yolu rûhî isteklerine kulak vermeleridir. Ona göre, bu yüksek zirve ve büyük lütfa ulaşanların yalnız âhirette değil dünyâda da huzurlu ve hürmete lâyık olduklarını bütün halkın kabûl edeceği çok açıktır ki şu âyet-i kerîme buna işâret etmektedir: “Rabbinin huzūrunda durmaktan korkan kimselere iki Cennet vardır.”3 Dünyâ-âhiret mutluluğu ve kurtuluşunun ikinci yolu olarak bedenin sıradan arzularından uzak durmayı zikreden Es’ad Efendi (ks), bu vazīfenin ilk başlıkla sıkı bir bağlantısının olduğunu söyler. Ona göre, insan her şeyden önce bedenî gereklere ihtiyaç duyar. Aç ve susuz kalırsa ve hayâtın devâmı için gerekli olan ihtiyaçlardan āciz bulunursa mānevî mutluluğuna hizmet edemez. Acziyet içerisinde yaşayıp rûhun yücelmesi akla bile gelmez. Bundan dolayı Resûl-i Ekrem’in (sav) “İnsanın geçimini sağlamaya çalışması akıl ve dînin meyvesidir” hadîs-i şerîfini akılda tutmak gerektiğini belirten Erbilî (ks), Cenâb-ı Hakk’ın geçimi genişletmek için kullarının geçirdiği zamânı da ibâdet olarak gördüğünü ve şer’-i şerîf dâiresinde bulunan her türlü cismânî malzemenin tamâmına müsāade buyurduğunu zikreder.
Es’ad Efendi (ks), dînin maddî ilerlemeye aslâ engel olmadığını, tam aksine dünyâ ve âhirette gerçek kurtuluş ve mutluluğun ancak din ile mümkün olabileceğini kararlı bir şekilde vurgular. O, Allah (cc) tarafından sorumluluk çemberi içine “İyiliği emretmek kötülükten alıkoymak” görevi kendisine verilmiş olan ilim adamlarından ve sūfîlerden umulan ve beklenen birinci işin mescidler ve medreselerinde, tekke ve zâviyelerinde özel zamanlarda talebeleri ve sevenleri ile gerçekleşen toplantılarında İslâmî maārifin ve rûhânî güzelliklerin üstün faydalarını ve irfan sofralarını yaymak olduğunu belirtir. “Mü’minler ancak kardeştirler”4 âyet-i celîlesi gereğince topluma öncülük etmesi gereken bu kimselerden beklenen ikinci görev ise, din kardeşlerinin tamâmını içine alacak muhabbet ve sadâkat ile, riyâ ve dalkavukluktan uzak bir şekilde, mü’minlerin kalplerinin bir olarak hayat ve ölümlerinde, izzet ve yalnızlıklarında birlikte olmak gereğini anlatmaktır. Es’ad Efendi (ks), özellikle sūfiyye ricâli ve mānevî orduların yetiştirilmesi amacıyla birer mektep makāmında inşâ edilmiş olan birçok dergâhın görevlerini îfâ ederek şan ve şereflerini yüce tutmaya özen göstermeleri husūsu üzerinde durur.5
Sonuç
Muhammed Es’ad-ı Erbilî (ks), insanın hayâtına Allah Teālâ’nın her şeye güç yetirdiği ve kâinâtı eşsiz bir şekilde yarattığı bilinciyle yön vermesi gerektiğini savunmuştur. O (ks), Kur’ân-ı Kerîm’in insanları cehâletin karanlıklarından kurtaran kitap olduğunu, Allah Teālâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’i Hz. Peygamber’e (sav) bahşetmekle mutluluğun bütün yollarını kullarına gösterdiğini söylemiştir. Es’ad Efendi’ye (ks) göre Kur’ân-ı Kerîm’e riāyet edenler üstün ahlâklı ve ilmî anlamda yüksek mertebeye sāhip bireyler yetiştirmiştir ki bu durum Kur’ân’ın sıradan bir kitap olmadığını gösteren bir delildir. Ona göre rûhun ve bedenin ihtiyaçlarını giderme konusunda bir dengeden söz edilmelidir. Bedenin talepleri dînin ölçülerine uygun ve gerektiği kadarıyla giderilmeli ki ancak bu noktadan sonra mānevî ilerlemeye kapıların açılması mümkündür.
Es’ad Efendi (ks), ilim ehli ve sūfîlerin medrese ve tekke-zâviyelerde maddî ve mānevî dengenin unsurları olarak hizmetlerini en üst derece îfâ etmeye çalışmaları gerektiğini söylemiştir. Ona göre, bireysel ve toplumsal anlamda gerçek mutluluk, zıtlaşmak ve ötekileştirmekten değil birleşmek ve bütünleşmekten geçmektedir. Yine Es’ad Efendi’ye göre, gerçek anlamda mü’minler kardeş oldukları için karşılıklı haklarına riāyet ederek hayatlarını şekillendirmelidirler. Bu anlamda sadâkat göstererek iyi ve kötü günde kardeşliğin gereği olarak mü’minler bir olmalı ve birbirlerine destek olmalıdırlar. İnananlar karşılıklı duā ederek birbirleri için günahsız ağızlarla Mevlâ’dan af dilemelidirler. Es’ad Efendi (ks), özellikle bir tarîkata mensup olanların mensup oldukları yolun işleyişine eksiksiz bir şekilde riāyet etmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Netîce olarak Es’ad Efendi (ks), dînin dünyâyı öteleyen bir anlayış olmadığını bilakis dünyâ ve âhiret dengesi ile hayâta anlam katma çabasının ana kaynağı olduğunu ifâde etmiştir.
Dipnotlar:
[1] Dücane Ctindioğlu, “Emest Renan ve "Reddiyeler" Bağlamında İslâm-Bilim Tartışmalarına Bibliyografik Bir Katkı”, Divan İlmî Araştırmaları, 1996/2, s.l-94; Celal Nuri (İleri), “İslâmiyet Mâni-i Terakki midir?”, Hazırlayan: Ali Ertuğrul, tabula rasa--felsefe&teoloji, Yıl: II, Sayı: V, (Mayıs-ağustos 2002), s.241-261.
2 Muhammed Es-‘ad-ı Erbilî, Mektûbât, Hazırlayanlar: Kâmil Yılmaz, İrfan Gündüz, Erkam Yayınları, İstanbul 2012, s.32. (Altıncı Mektup)
3 Rahmân 55/46.
4 Hucurât 49/10.
5 Erbilî, Mektûbât, s.32-37.
Mayıs 2022, sayfa no:55-56-57
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak