Ara

Molla, Sûfî ve Şâir Said Emre

Molla, Sûfî ve Şâir Said Emre

“Bakuban ne görürüsün gözün açılmayınca

Kimseyi ne bilesin sen seni bilmeyince”

Said Emre

Yûnus Emre, daha kendi döneminden başlayarak Anadolu’da bir şiir mektebi kurdu ve çok sayıda tâkipçileri yetişti. Yûnus Emre ile bu şâirler arasındaki münâsebet, hem şiir hem de tasavvufî tutum ve anlayış anlamında gerçekleşti. İşte bu özellikteki isimlerin en başta gelenlerinden biri de Said Emre’dir. Dolayısıyla Yûnus Emre’nin tâkipçisi en önemli isimler arasında Said Emre de bulunmaktadır. Bu yüzden onun da Yûnus Emre’nin sûfî çevresi içinde ele alınması gerekmektedir.

Hacı Bektâş Velî’ye intisâb etti

Said Emre, Hacı Bektâş-ı Velî ile Yûnus Emre ile çağdaş bir isimdir. XIII. yüzyılın sonu ile XIV. yüzyılın başında yaşamıştır. Doğum ve vefat târihleri bilinmemektedir. Bildiğimiz şey ise onun aslen işin başında Aksaraylı bir âlim oluşudur. Bu yüzden “Molla Sâdeddin” olarak da bilinir. İlim tahsîlinden sonra Aksaray’da ders okuturken bir ara Sulucakarahöyük’e yakın Tuz köyünde Hacı Bektâş Velî ile karşılaşır. Menâkıba göre önce ona karşı çıkmış hattâ onunla tartışmalara da girmiştir. Daha sonra ondan etkilenip intisâb etmiş ve bu olaydan sonra Mollalığı bırakarak Hacı Bektâş'ın dervişi olmuştur. Bu münâsebetin ardından on sekiz yıl dergâhında ve onun hizmetinde bulunmuştur.

Said Emre, Hacı Bektâş’ın ölümünden sonra halîfesi Hacım Sultan’a intisâb etmiş, tarîkatın yayılmasında da etkili olmuş, bu misyonla bu dönemde Hacım Sultan’ın faaliyetlerini sürdürdüğü Batı Anadolu’ya, özellikle Karahisar, Sandıklı, Susuz, Uşak, Şeyhlü ve Seyitgazi’yi içine alan ve o devirde Germiyan ili denilen bölgeye giderek tasavvufî çalışmalar içerisinde olmuştur. Manzum Vilâyetnâme’de geçen bir rivâyete göre Said Emre, Hacı Bektâş-ı Velî’nin emriyle gittiği İçel’e yerleşmiş ve orada vefât etmiş, mezarı Karamanoğulları’ndan biri tarafından ihyâ edilip ziyâretgâh hâline getirilmiştir. Çeşitli arşiv belgelerine göre ise onun mezarı Kula’nın Sarnıç köyündedir. Sarnıç köylülerinin Said Emre’nin mezarına gösterdikleri hürmet, onu “Şıh (Şeyh) Said”, “Said Emre”, “Said Dede” veya sâdece “Dede” olarak isimlendirmeleri, bu bölgede onunla ilgili anlatılagelen menkıbeler bu durumun başka bir kanıtı sayılabilir. 

Eserleri

Said Emre’nin bugüne kadar müstakil bir dîvânına veya cönküne rastlanılmamıştır. Ona âit olduğu düşünülen şiirlerden bāzıları Makālât’ta ve Menâkıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî adlı eserde bulunmaktadır. Hellmut Ritter’e âit el yazmasında da Yûnus Emre’nin 98 şiirinden sonra “Min kelâm-ı Kıdvetı’l vâsılîn Said Emre Rahmetüllâhi aleyh” başlığı altında 15 şiiri yer almaktadır. Bu şiirleri Abdülbaki Gölpınarlı “Yûnus Emre ve Tasavvuf” adlı kitâbında yayımlamıştır. Buna göre ona âit bilinen şiirlerin sayısı 15-20 civârındadır.

Said Emre’nin bu eserde yer alan bir şiiri şöyledir: “Zâhir bâtın bir gerek birlik eri hâlinde/Dünyâ ahret bir adım aşk erinin yolunda/Zâhirini bırakmış külli bâtına bakmış/Sıfât-ı aşka akmış varlığı aşk elinde/Ayrılığı unutmuş birlik kendide bitmiş/Varlığını gark etmiş yağmur ile selinde/Kendi adın eyitmez kendiden kabûl etmez/Bileliğin unutmaz ayrılık yok yolunda/Dirliğin aşka yazar varlıktan külli bîzâr/Yolun yokluğa düzer yürür yokluk ilinde/Said eydür Zi dirlik dost ile olsa birlik/Yolun yokluğa düzer yürür yolluk ilinde”

Bir başka şiiri ise şöyledir: “Hudâvendâ kulum emrine fermân/Zire sensin benim derdime dermân/Senin işlerine kimse karışmaz/Âlimler cümlesi yolunda hayrân/Bezedin yer yüzün rahmet nûriyle/Yarattın gökleri bu yere sayvân/Ebetsin senden ayrığı fenâdır/Kani yel götüren taht-ı Süleyman/Kani Husrev kani Şirin ü Ferhad/Kani ol Calinus Hâkim ü Lokman/Bular geçti belirmedi nişânı/Çürüdü tenleri canları pinhan/Oku Bismillâhi Rahmâni Rahîm/Ki yüz bin cânına ola nigehban/Said sen sözünü câhile deme/Ne bilir şekeri dağdaki hayvan”

Said Emre’nin eserleri bağlamında söylenmesi gereken önemli bir hizmeti de Hacı Bektâş-ı Velî’nin “Makālât” adlı Arapça eserini Türkçeye tercüme etmesi olmuştur. Böylece Makālât, daha geniş kitlelerin istifâde edebilecekleri bir eser hâline gelmiştir.

Yûnus Emre ile münâsebeti

Said Emre’nin doğum ve vefât târihleri bilinmemekle birlikte Hacı Bektâş’la münâsebeti onun da Yûnus Emre ile aynı çağda yani XIII. yüzyılın sonu ile XIV. yüzyılın başında yaşadığını göstermektedir. Coğrafya olarak da yaşadıkları bölge hemen hemen aynıdır. Yine Yûnus Emre’nin yolun başında Hacı Bektâş ile olan münâsebeti de bir Bektâşî dervişi olan Said Emre ile münâsebetini açıklayıcı bir örnekleme olabilir.

Bir ilginç benzerlik de şiire başlama hikâyelerinin hemen hemen aynı olmasıdır. Hatırlanacağı üzere Yûnus Emre şeyhinin izni ve duâsı ile şiirler söylemeye başlamıştı. Said Emre için de durum böyle olmuştur. Vilâyet-nâme’de geçen bir menkıbeye göre, Hacı Bektâş-ı Velî bir sohbet esnâsında Said’e “…mânâya âit şiirlerin, senden sonra armağan olsun” duâsında bulunmuş, bu duâdan sonra Said Emre birçok nefes (şiir) söylemiş ve bunlar zamanla mûteber bir dîvân olmuştur. Yine rivâyete göre Hacı Bektâş-ı Velî, ona Yûnus Emre tarzında şiir söylemesinden dolayı, “Said Emre” adını vermiştir.

Said Emre’nin şiiri

Said Emre’nin en önemli özelliği Gölpınarlı’nın ifâdesi ile söyleyecek olursak Yûnus yolunda yürüyen şâirlerin en eskisi olmasıdır. Fuat Köprülü de aynı şekilde düşünmektedir. Bu tâkip meselesi Said Emre’nin Yûnus’un şiirlerine nazîreler yazması şeklinde gerçekleşmiştir. Bir örnek olarak şu beyitleri analım: Yûnus “Bu bir acâyip haldür bu hâle kimse ermez/Âlimler dâvî kılar velî değme göz görmez” beyti Said Emre’de “Değme bir anduğumca yürek yerinde durmaz/Nice kim ânı anam gönlüm hiç karar almaz” şeklinde karşılık bulur. Yine Yûnus Emre’nin “Hakk’ı kaçan bulasın Hakk’a kul olmayınca/Erenlerün eşiğün yasdanup yatmayınca” beytinin Said Emre’de “Gönül kanda dolanur ma’şukun bulmayınca/Kişi âşık mı olur gönülsiz kalmayınca” şeklinde olduğu görülür. Yûnus’un “Andan beri günildüm dostıla bile geldüm/Bu âleme çıkıcak acâyib hâle geldüm” beytine ise Said Emre tarafından şöyle tanzîr edilmiştir: “Ezelden ben bu ışkı bu mülke tuta geldüm/Yâridüm anda şeksüz yine ol yâre geldüm”

Said Emre de Yûnus Emre’nin kullandığı vezin ve kāfiyeleri kullanmıştır. Yine onun bāzı şiirlerinin Yûnus Emre’nin şiirleriyle karıştırıldığı görülmektedir. Bu karışıklığın başta gelen sebebi de onun “Said” yanında “Emre” veya “Said Emre” mahlasını kullanmasıdır. Yine Gölpınarlı’nın neşrettiği bāzı şiirlerde bunların Yûnus’un şiirlerinin bir başka şekilde söylenişi şeklinde olduğu görülmektedir. Meselâ; Yûnus Emre’nin “Ete deriye büründüm Yûnus diye göründüm” ifadesi onda “Adım âdem urundum üşde zuhûra geldüm” şeklinde dile getirmiştir.

Said Emre’nin şiirlerinde Yûnus Emre’nin şiirlerinde olduğu gibi Türkçe söyleyiş hâkimdir. Bunu hem kelime seçiminde, hem de mısrâ kuruluşunda görmek mümkündür. Kullandığı dil sanatlı olmaktan çok sâde ve anlaşılırdır. Şiirlerindeki temalara bakıldığında da devrinin tasavvuf anlayışıyla uyum içinde olduğu görülür. Sonuç olarak onlar, biri bu yolun öncüsü diğeri tâkipçisi iki Emre olarak tekke edebiyatımızın en mühim iki sîmâsıdır.

Kaynakça

Abdülbaki Gölpınarlı, Yûnus Emre ve Tasavvuf, İstanbul 1961

_________________, Menakıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî: Vilâyetnâme, İstanbul 1995

Aziz Merhan, 14. Yüzyıl Şâiri Said Emre ve Şiirleri, Türk Dilleri Araştırmaları, 26.1 (2016): 67-121

Mustafa Alkan, “Germiyan İlinde Bir Sûfi: Said Emre Zâviyesi, Mezarı, Şiirleri ve Menkıbeleri”, Türk Kültürü ve Hacı Bektâş Velî Araştırma Dergisi, sy. 38, Ankara 2006, s. 25- 47.

________________, Yûnus Emre'nin İzinde Bir Sûfî Said emre, Ankara 2015

Vasfi Mahir Kocatürk, Tekke Şiiri Antolojisi, Ankara 1955

Zehra Sema Demir, Said Emre, Molla Sâdeddin http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/said-emre-molla-sâdeddin

Ekim 2021, sayfa no: 46-47-48-49

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak