Ara

Millî Eğitim Şûrâsı Toplanıyor: Ne Yapmalı-Nereden Başlamalı?

Millî Eğitim Şûrâsı Toplanıyor: Ne Yapmalı-Nereden Başlamalı?

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz hafta içerisinde sosyal medya hesâbından 20. Millî Eğitim Şûrâsı’nın 1-3 Aralık 2021 târihleri arasında Ankara’da toplanacağını açıkladı. Millî Eğitim Bakanlığı’nın açıklamasına göre Şûrânın başlığı “Eğitimde Fırsat Eşitliği” olacak. Şûrâda üç ana konuda özel ihtisas komisyonu kurulacağı ve konuların, “Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği”, “Meslekî Eğitimin İyileştirilmesi” ve “Öğretmenlerin Meslekî Gelişimi” olarak belirlendiği ifâde ediliyor. Şûrâ, Cumhurbaşkanlığı himâyesinde gerçekleştirilecek.

Sayın Cumhurbaşkanımızın uzun süredir eğitime dâir “istenen başarıyı elde edemedik” şeklindeki eleştirilerini biliyoruz. Derslik, donanım ve teknoloji anlamında Cumhuriyet târihinin en büyük atılımı gerçekleştirilmesine rağmen eğitim-öğretim kalitesinde istenen seviyeye ulaşılamaması pek çok isim tarafından gündeme getirildi. 

Osmanlı’nın ikinci hükümdarı Sultan Orhan’ın Bursa’nın alınmasının hemen akabinde başkente bir üniversite açtırması ve başına da dönemin en büyük âlimlerinden Dâvûd El-Kayserî’yi getirmesi de boşuna değildir. Sultan Fatih, Kānûnî ve nihâyet Sultan Abdülhamîd zamanlarında eğitim alanında yapılan devâsâ yatırımlar milletimizin bugünlere ulaşmasının en büyük sebebidir. Merhum Kemal Karpat hocamızın kitaplarında Abdülhamîd dönemine âit açılan okul sayıları, öğrenci sayıları, ilk defa açılan kız okulları ve askerî üniversiteler ayrıntılı şekilde yer almaktadır. Sultan Abdülhamîd’in açtığı bu okulların pek çoğu günümüzde de en kaliteli eğitim kurumları olarak varlığını sürdürmektedir. 

20. Millî Eğitim Şûrâsı, geçmişte yapılan bu atılımların arkasındaki anlayışı iyi okumalıdır. Eğer ki bu şûrâ da öncekiler gibi Amerikan-Alman-İskandinav-Japon eğitim sistemlerinin çarpıştırıldığı bir akademik alıntılama yarışına dönüşecekse başarısızlığa mahkûm olacaktır. Çünkü her milletin eğitimi târihine, kültürüne, inançlarına ve hattâ coğrafyasına göre şekillenir. Dünya târihinin en büyük devletlerini kuran ecdâdımızın bu konudaki uygulamalarına yönelmeliyiz. Eğitimi ne zaman boşladıysak o dönemlerde çöküşe geçtiğimizi hatırlamalıyız.

Eğitim Bir Bekā Meselesidir

Geçen 20 yılda eğitim alanında özellikle okullaşma, teknolojik altyapı, ücretsiz kitap dağıtımı, her şehre üniversite kurulması ve okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması gibi konularda büyük atılımlar gerçekleştirildi. Kemmiyete dâir bu ilerlemelere rağmen keyfiyet (eğitimin içeriği ve sonuçları) îtibâriyle istenen gelişmenin sağlanamaması Cumhurbaşkanımızın özeleştirisinin temelini oluşturuyor. Tanzimat’tan bu yana eğitim alanında sürekli yeni yöntemler deneniyor, müfredat güncelleniyor, öğretim yöntemleri yeniden ele alınıyor fakat bir türlü istenen sonuç elde edilemiyor. Tüm bu yenilik çabalarının ortak bir yönü var: Batı eğitim sistemlerini aynen taklîd etmek. Bu durum organ naklinde ortaya çıkan doku uyuşmazlığına benziyor. Bu uyuşmazlık kangrene dönüşüp tüm bedeni tehdit edebiliyor. 

Burada asıl sorun bahse konu yeniliklerin taklit yoluyla ülkemize aktarılmasıdır. Oysa bu yeniliklerin yerli ve millî bir görüşle harmanlanarak gücünü gelenekten alan bir sentez hâline getirilmesi lazımdır. Avrupa’nın 12. ve 13. yüzyıldan îtibâren yaptığı tam da budur. Endülüs İslâm Medeniyeti’ni kendilerine örnek alan Avrupalılar ilk üniversiteyi Bologna’da kurmakla İslâm bilgi kaynaklarını kendi ülkelerine taşımış ve bu bilgileri Avrupa geleneğiyle harmanlayarak yeni bir senteze ulaşmışlardır. Daha sonra açılan Oxford, Salamanca, Sorbonne gibi üniversiteler de tamâmen Endülüs üniversitelerine gönderdikleri öğrencilerin tecrübelerine dayanarak kurulmuştur.

Ülkemizde eğitime dâir en büyük engel geleneğimizi, târihimizi ve inançlarımızı hor gören körü körüne taklitçiliği son iki asırdır tek kurtuluş çâresi olarak değerlendiren, aşağılık kompleksinden muzdarip sözde aydınların tesirleridir. “Kraldan çok kralcı” olan bu tipoloji başta eğitim olmak üzere “dil devrimi”, “dilde sâdeleşme”, eski yazının (Osmanlıca) yasaklanması, Türk Mûsikîsinin radyolardan kaldırılması, dînî eğitimin etkisizleştirilmesi, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinin silikleştirilmesi gibi uygulamalara imzâ atmakla milletimizin târihinden ve geleneklerinden koparılmasına ve toplumsal anomi/fikrî buhran yaşanmasına vesîle olmuşlardır. 

Sayın Cumhurbaşkanımızın “Genç bir nüfûsa sâhibiz ama medeniyet tasavvurumuzu lâyıkıyla hayâta geçiremiyoruz”eleştirisi işte bu gerçekleri özetleyen önemli bir tespittir. Son iki asırdır alışkanlık hâline gelen bilinçsiz taklitçilik bugün de eğitimimize yön vermeye devâm etmektedir. Müfredat sürekli güncelleniyor, öğretim metotları değişiyor, kitaplar yenileniyor lâkin sonuç değişmiyor. Aslolan; bakış açısının, paradigmanın, temel felsefenin ve ilhâm alınan kaynakların değiştirilmesidir. Bu da ancak Gazâlîleri, Birûnîleri, Farâbîleri, Uluğ Beyleri, İbn Sînâları, Kâtip Çelebileri, Ahmed Cevdetleri ve nice ilim adamını yetiştiren kadîm anlayışımıza dönmekle mümkündür. Bu kadîm anlayış; ilhâmını yüce Kitâbımızdan alan “İlim her Müslümana ömür boyu farzdır” şeklinde özetlenebilecek temel akîdedir. Hâlen bir benzeri îmâr edilemeyen Tac Mahal, Divriği Şifâhânesi, Selimiye Camii, Mağlova Kemeri, Gevher Nesibe Şifâhânesi, El-Hamra Sarayı gibi yaşayan binlerce âbide bahsettiğimiz temel akîdenin, kadîm eğitim anlayışımızın, kültürümüzün, irfânımızın, geleneğimizin veciz bir numûnesi olarak bizlere her konuda yol göstermelidir. 

Temel Muharrikler

Eğitim elbette âilede başlar ancak iyi bir âile için de eğitimli ve şuurlu ebeveynler gereklidir. Bu sebeple de bu alandaki tüm ihyânın dibâcesi eğitimdir. Ahlâkī ve millî şuuru eğitim yoluyla almamış ebeveynlerin, çocuklarına vereceği fazla bir şey olamayacağı mâlûmdur. Eğitimde temel alınacak muharrikler: SEVGİ, MERAK DUYGUSUNU UYANDIRMAK, SABIR ve GÜZEL ÖRNEKLİKTİR. İşini severek yapmayan bir öğretmen talebelerle ünsiyet kuramaz ve bu sebeple de istenen netîce alınamaz. Talebelerin sevmeyi öğrenmeleri için öğretmenlerinden de sevgi görmeleri gerekir. Sevmeyi ve merhameti öğrenen öğrenci ise hayat boyunca ruh sağlığını korur. Hazır bilgi yerine çocukların merak duygusunu uyandırmak, sorgulama yapmalarını sağlamak ise eğitimin esâsıdır. Merâkı teşvîk edilen öğrenci bilgi Çin’de bile olsa arayıp bulacaktır. Ardından da bu yolda sebat göstermeyi bilmeli, eğitimin bir süreç olduğu gerçeğinden kopmayarak talebelerin hatâlarını usûlünce te’dib etmelidir. Tüm bunları yaparken de öğrettiği düsturları kendi hayâtında yaşayarak güzel örneklik sergilemelidir.

Temel Öğretim Usûlleri

Eğitimin içeriği kadar öğretim yöntemleri de oldukça önemlidir. Türk İslâm geleneğinde üç temel öğretim usûlü vardır: SÂDELİK, TEKRAR ve UYGULAMA. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadîs-i şeriflerinde “Faydasız ilimden Allâh’a sığınırım.” buyurmuştur. Bu sebeple özellikle temel eğitim çağındaki çocuklarımıza binlerce gereksiz bilgiyi boca etmek yerine sâde ve hayâtî önemi hâiz bilgiler/değerler aşılanmalıdır. Bu bilgilerin/değerlerin bolca tekrar ile önce zihinlere ardından da sadra işlemesi sağlanmalıdır. Son aşamada ise öğretilen bilgilerin uygulanması ile talebelerin öğrendiklerini içselleştirmesi sağlanmalıdır. Japonya, Finlandiya, Çin, İngiltere gibi pek çok ülkede 5. sınıfa kadar sınav yapılmadığı gibi toplumsal değerlerin olabildiğince yalın bir tarzda uygulamalı olarak öğretilmesi esastır. Örneğin Japonya’da 4. sınıfa geçen her öğrenci mutlakā atom bombasının atıldığı Nagasaki ve Hiroşima şehirlerine götürülerek sorumlulukları fiilî olarak öğretilir.

Temel Kaynaklar

Millî bir eğitimden bahsedeceksek millî kaynaklarımıza dönmek durumundayız. Anglo-Sakson ülkelerde (İngiltere, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, ABD) kendi dillerinin ihyâsını sağlayan Shakespeare, Almanya’da Goethe, İspanya’da Cervantes, İtalya’da Dante ilkokuldan lise son sınıfa kadar okutulan temel kaynaklardır. Bir İngiliz, millî şâirlerinin eserlerini adı gibi bilir ve benimser. İngiliz, Alman, İtalyan, İspanyol rûhu bu isimler ve eserleri aracılığıyla yeni nesillere aktarılır. Bu sebeple eğitimimizde esas alınmak üzere iki öneride bulunacağım: Birincisi bugün kullandığımız Türkçe’nin münşii olan büyük ozanımız Yûnus Emre ve ikinci olarak da Büyük Türk destanlarımız müfredâta kapsamlı şekilde konulmalıdır. Temel eğitimde millî destanlarımız (animasyon firmalarına filmleri yaptırılabilir), ortaokul ve lisede ise düzenli olarak “Yûnus Emre Okumaları” yapılması millî rûhun, medeniyetimizin ve değerlerimizin yeni nesillere tevârüs etmesini sağlayacaktır. 

Öneriler

Bu vesîleyle biz de içeriden bir göz olarak eğitim sistemimize dâir görüş ve önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

1- Öğretmen meslek kānunu bir an önce çıkarılmalıdır. Çünkü “öğretmenlik” kurucu nitelikte bir ihtisas mesleğidir.

2- Üniversitelerin öğretmenlik programları millî bir anlayışla güncellenmelidir. Öğretmenlerimiz eğitimin özünün öncelikle ahlâk olduğu şuuruyla yetiştirilmelidir. Öğretmen kalitesini artırmadan eğitimin kalitesinde artış beklemek yanlış olur. Bu amaçla üniversite sınavlarında öğretmenlik programlarında baraj yükseltilmelidir. Diş hekimliği ve eczacılık gibi bölümler ilk 80 binden alırken ülkemizin geleceğini belirleyen öğretmen adaylarının 300 bin içerisinden alınması temel çelişkilerimizden biridir.

3- Atalarımız “mal canın yongasıdır” der. Gençlere özendirmek amacıyla öğretmenlerin sosyo-ekonomik durumları iyileştirilmelidir. Mevcut durumda öğretmen maaşları en düşük memur maaşlarından biridir. Öğretmen ve yöneticilik alımlarında uygulanan mülâkat sistemine son verilmelidir. Sözleşmeli/kadrolu öğretmen ayrımı kaldırılmalıdır. Öğretmene yönelik şiddeti önleyecek kānunlar çıkarılmalı, ilgili yönetmeliklerde somut yaptırımlar getirilmelidir. Çünkü disiplin başarının şartıdır. Eğitimde popülizmden uzak durulmalıdır. Öğrenciyi/velîyi merkeze alayım derken öğretmen sâhipsiz bırakılırsa bundan en fazla eğitim sistemimiz zarar görür.

4- Eğitim yöneticiliği profesyonel bir meslek olarak düşünülmeli, atamalar liyâkate göre yapılmalıdır. Bizim önerimiz “Eğitim Yöneticiliği” ismiyle üniversitelerde yeni bir bölüm açılarak kamu yönetimi ve eğitim bilimleri eğitimi almış mezunların yönetici yapılmasıdır. Harvard başta olmak üzere pek çok okulda sistem bu şekildedir. Okulların eğitim bilimlerine vâkıf kamu yönetimi mezunları tarafından yönetilmesi verimliliği artıracaktır. Çünkü öğretmen olarak atanan bir kişi okullara yönetici yapıldığında inşaat, mali işler, çevre ilişkileri, tanıtım gibi alanlarda eğitimi olmadığı için kurumu yeterince verimli yönetememektedir.

5- Proje okullarında (nitelikli/sınavlı okullar) uygulanan teklif usûlü atama sistemi bir an önce kaldırılmalı, bu okullara atanacak öğretmen ve yöneticiler somut ölçütlere göre belirlenmelidir. Şu an bu okullar eğitim sistemimizdeki en büyük açıklardan biridir. Bu durum öğretmenler arasındaki iş barışını ve motivasyonu derinden etkilemektedir. Çünkü adâletin olmadığı yerde güven ve huzur olmaz.

6- Bakanlığın taşra teşkîlatları olan İl ve İlçe müdürlükleri hantal yapıdan kurtarılarak proje üreten, ufuk sâhibi dinamik kamu yönetimi anlayışına kavuşturulmalıdır. İl/İlçe bazında değerlendirmesi yapılan yöneticilerden ilerleme sağlayamayanlar değiştirilmelidir. Söz konusu eğitim olduğunda liyâkatten aslâ tâviz verilmemelidir. Tıpkı şûbe müdürlüğünde olduğu gibi bu makamlara objektif ölçütlere göre atama yapılmalıdır. Taşrada kolları güçsüz olan merkez, istenen başarıyı sağlayamayacaktır. 

7- Hâlen uygulanan 12 yıllık kesintisiz eğitime son verilmelidir. Bu uygulama liselerdeki eğitim kalitesini düşürdüğü gibi yığılmalara da sebebiyet vermektedir. Bunun yerine Çıraklık Eğitim Merkezleri açılmalı, akademik eğitime zorlanan milyonlarca öğrencinin sanâyimize katkı sunacak şekilde usta-çırak anlayışıyla eğitilmesi sağlanmalıdır. Bu sâyede meslek liselerinde, sürekli teknolojisi ilerleyen atölye kurma masrafları ortadan kalkacak, öğrenciler güncel makinelerle eğitimi yerinde öğrenme imkânına kavuşacaktır. Ayrıca akademik liselerde sınıf geçme kıstasları zorlaştırılmalıdır. Çünkü kolaya alışan beyinlerin zora istidâdı zayıflar.

Değinecek pek çok başlık bulunmasına rağmen kanâatimizce bu yedi maddede belirttiğimiz hususlar eğitim kalitemizi belirleyen temel hususlardır. Lokal çözüm çabaları yerine köklü çözümlere yönelmek durumundayız. Cumhurbaşkanımız da pek çok kez bu konudaki beklentilerini dile getirmiştir. Bakanlığımıza düşen bu irâdeyi hayâta geçirecek adımları atmaktır.

Ekim 2021, sayfa no: 54-55-56-57-58

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak