Sûfîler, Hakk’ın bütün isimlerinin tecellî imkânı bulma özelliğine sâhip olması özelliği dolayısıyla insanın en mükerrem varlık olduğu noktasında fikir birliği içerisindedirler. Bir başka ifâdeyle gönül erleri, insanın diğer varlıklara fizikî üstünlüğünün ötesinde mânevî/rûhî istidâdı dolayısıyla Hakk katında mükerrem olduğunu belirtmişlerdir.1 Es’ad Efendi de insanın madde ve mânâ boyutuna dikkat çekerek bu noktaya dikkat çeken isimlerdendir. Bu çalışmamızda Erbilî’nin, Hakk’ın “Mükerrem insan” vasfını kime lâyık gördüğünü ifâde ettiği bir mektûbunu değerlendirmek istiyoruz.2
Es’ad-ı Erbilî’ye (ks) Göre Mükerrem İnsanın Vasıfları
Es’ad Efendi (ks), “Biz insanı mükerrem kıldık”3 âyet-i kerîmesinden hareketle “Mükerrem insandan kasıt nedir?” sorusuna cevap aramış, insanın; fizikî yapısı itibâriyle değil nefsini arındırma, ahlâkını tezyîn etme, iç ve dışını Hakk’ın nûru ile süsleme, dînin hizmetinde takvâ hassâsiyetiyle hizmet yolunu tutma gibi vasıfları ile mükerrem olma vasfını hak ettiğini dile getirmiştir. Es’ad Efendi (ks), nefsin kölesi olan, dînin zâhir ve bâtın boyutlarını ayaklar altına almış, süflî isteklerine esîr olmuş kimselerin sâdece düşünme ve konuşma kābiliyetlerine sâhip olmaları sebebiyle mükerrem insan vasfını elde edemeyeceklerini söylemiştir. O, böyle kimselerin Hak dostları nezdinde “Kara câhil” denilmekle tanındıkları bilgisini paylaşmış ve bu kötü vasıftan kurtulmak için kişinin mânevî bir seyrin misâfiri olması gerektiğini savunmuştur.
İnsanı mükerrem kıvâmına yükseltmek için her dönem gayret gösteren nebî veya velîlerin ayak izlerini tākīb etmeyi bu konuda çözüm önerisi olarak zikreden Es’ad Efendi’ye (ks) göre, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’i (sav) tanımak,4 O’nun (sav) nübüvvetine îmân etmek, O’nun (sav) yolunu tākīb etmek ve O’nun (sav) getirmiş olduğu Kur’ân-ı Kerîm’in ufkunda hayâta bakmak mükerrem insan olabilmenin son ve evrensel yoluna tâbî olmak anlamına gelmektedir. Onun ifâdesine göre, Hz. Peygamber (sav) nübüvvet ile görevlendirilmeden önce Arap halkı aşîret ve boylara ayrılıp atalarından kendilerine kalan buğuz ve düşmanlık mîrâsını sâhiplenmişler, çapulculuk ve kanlı savaşlar sebebiyle kötü bir imajla târihe geçmişlerdir. Bu handikaptan bir çıkış yolu bulamayan Araplar, kötü ahlâkı ikinci karakterleri hâline getirmişler ve fizikî anlamda yaratılanların en değerlileri olmalarına rağmen vahşî canavarlara dönüşüp hayvanlardan aşağı bir seviyeye düşmüşlerdir. Bu azgın insanların, Hz. Peygamber’in (sav) takdîm ettiği îman ve İslâm nîmetleri etrâfında toplanmaları sebebiyle kısa bir sürede bütün dünyâya adâlet ve insanlık yaymaya başladıklarını nakleden Es’ad Efendi’ye (ks) göre onlar, bu nîmetler sâyesinde ma’rifet ve medeniyet nurlarını insanlara ulaştıran bir yapıya bürünmüşlerdir. Onların bu hızlı ve etkileyici dönüşümlerinin temelinde sağlam tevhîd inancının yattığını belirten Es’ad Efendi (ks), onların inançlarındaki kuvvetle tam bir yücelik ve şerefle yüce hükûmetler/yönetimler kurmayı başardıklarını ve bunun yapılabileceğini gözler önüne serdiklerini söylemiştir.
Muhammed Es’ad-ı Erbilî’nin (ks) “Mükerrem insan” olabilme noktasında vurguladığı önemli bir başlık da ilâhî ihsan sofralarının sâdece ilk devirlerde olan İslâm ümmetine mahsûs olmadığı husûsudur. O, her devirde tertemiz dîne tâbî olan bütün İslam milletlerinin, hiçbir şeye muhtaç olmayan her şeyin kendisine muhtaç olduğu Cenâb-ı Hakk’ın bu gibi nîmetlerinden tam mânâsıyla istifâde edeceklerini “Eğer siz Allâh’ın dînine yardım ederseniz Allah da sizi başarılı kılar”5 âyet-i kerîmesinden ilham alarak dile getirmiştir.
Sonuç ve Es’ad Efendi’nin (ks) Günümüze Mesajları
Sûfîlerin sürekli olarak insanın, kemâl yolculuğuna müsâit olan mânevî yönüne yaptıkları vurguları Es’ad Efendi (ks), mükerrem insan olabilmenin şartlarını sıraladığı bu mektûbunda dile getirmiştir. Mektûbunda “İnsanın aslının ne olduğu” sorusuna cevap bulmanın öneminden bahseden Erbilî (ks), insanın konuşması veya aklı ile değil Allah Teâlâ’ya karşı kulluk vazîfelerini hakkıyla yerine getirmesi yönüyle mükerrem vasfını alabileceğini savunmuştur. O, emir ve yasaklara uygun hareket etmeyen kimselerin gerçek anlamda “Câhil” olduklarını söylemiş, ilâhî emir ve yasakları insanlara ulaştıran nebî ve velîlerin izini tākīb etmekten başka Hakk katında değer kazanmanın bir yolunun olmadığı mesajını vermiştir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’i ve getirmiş olduğu mesajı lâyık olduğu şekilde tanıma ve anlamanın insanın kendini gerçekleştirmesi için zorunlu bir tercîh olduğu mesajını da nakleden Es’ad Efendi (ks), Hz. Peygamber’den (sav) önce savaş ve kargaşanın hâkim olduğu bir toplum olan Arap toplumunun hak ve hakîkate teslîmiyetleri sâyesinde kısa sürede dünyânın her tarafına adâlet dağıtan bir millet hâline gelmesini bu fikrine temel olarak nakletmiştir. O, “Bizler de hak ve hakîkat yolculuğunda Hz. Peygamber’in (sav) terbiye ettiği bu örnek nesil gibi davranırsak başta nefsimiz olmak üzere bütün dünyânın mutluluğa ulaşabilmesi için gayret göstermiş oluruz” gerçeğini vurgulamaya çalışmıştır.
Dipnotlar:
[1] Zülfi Güler, “Şeyh Galib Divanında Ayna Sembolü”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c.XIV, Sayı: I, (Elazığ 2004), s.111-116.
2 Muhammed Es’ad Erbilî, Mektûbât, (1. Mektûp), Erkam Yayınları, İstanbul 2021, s.6-9.
3 İsrâ 17/70.
4 Enbiyâ 21/107.
5 Muhammed 47/7.
Ağustos 2021, sayfa no: 56-57-58
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak