Ara

Merhameti Yitiren Şiddet Bulur

Merhameti Yitiren Şiddet Bulur

Her gün yüzlerce insanın haksız yere öldürüldüğü, mâsum bebeklerin katledildiği, sâdece para hırsıyla milyonların yerlerinden ve yurtlarından zorla sürüldüğü, soykırımların uygulandığı, zevk için hayvanların katledildiği, bitkilerin genetiğiyle oynandığı, hattâ cansızların ve tabiatın tahrip edildiği, havanın, suyun ve toprağın zehirlendiği, kirletildiği bir dünyâda yaşıyoruz. Şiddet sarmalına dönen dünyâmızda, insanların tüm bunları hiçbir şey yokmuş gibi izlemesi, en büyük kaybımızın merhamet olduğunun en acı göstergesidir. Daha doğrusu, merhametin kalplerimizden ve toplumsal ilişkilerimizden sökülüp alınması belki de bize biçilen en ağır cezâdır diyebiliriz. 

Geçmişten Günümüze Toplumsal Tercîhler

Kur’ân-ı Kerîm, geçmiş toplulukları bize sâdece târihî bir bilgi olarak değil; tercîh ettikleri olumlu-olumsuz, iyi-kötü, hayır veya şer yaşam tarzlarını ve bunların sonuçlarını bilmemiz için anlatır. 

“Sizden önce nice (milletler hakkında) ilâhî kānunlar gelip geçmiştir. Onun için yeryüzünde gezin dolaşın da (Allâh’ın âyetlerini) yalan sayanların âkıbeti ne olmuş görün! Bu (Kur’ân), bütün insanlığa bir açıklamadır; takvâ sâhipleri için de bir hidâyet ve bir öğüttür.”1 Bu Âyet-i Kerîme’nin âkıbetlerini görmemizi istediği topluluklar; hayrın yerine şerri, adâletin yerine zulmü, hakkın yerine bâtılı, merhametin yerine şiddeti, kardeşliğin yerine düşmanlığı, itāatin yerine isyânı, paylaşımın yerine sömürüyü tercîh edip helâk olanlardır. Geçmişten günümüze ve kıyâmete kadar, Allâh’ın (cc) rahmeti sâyesinde yaşadığı bu dünyâda yanlış olanı tercîh eden toplumlar, helâk olmaktan kurtulamayacaktır. 

Toplumların yaşamlarında yaptıkları en büyük yanlışlık, Allâh’ın kendilerine olan sonsuz merhametine karşılık, onların birbirlerine merhamet etmek yerine şiddet göstermeyi seçmeleridir. Allâh’ın merhametinin devâmı, toplumun kendi içinde ve müşterek yaşadığı bütün mahlûkāta merhamet etmelerine bağlıdır. Sevgili Peygamberimiz (as) şöyle buyurmaktadır: 

“Merhametliler (var ya!)... Rahmân, işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökteki(ler) de size merhamet etsin.”2 Yāni toplumların helâk olma sebebi, yanlış inançtan daha çok yanlış ahlâkı tercîh edip bunu toplumsal bazda savunmaları ve uygulamalarıdır. Bunların başında da zulüm, şiddet, günâhın alenîleşmesi, kimsesizlerin, yaşlıların, güçsüzlerin, hayvanların korunmaması ve ezilmesi gelir. Toplumun katmanları arasında ve bireylerin kalplerinde rahmet damarlarının kuruması, şiddet ahlâkının fert ve topluma hâkim olması demektir. Aslında bu durum en büyük azaptır, Allah tarafından cezâlandırılmaktır. Zîrâ sevgili Peygamberimiz Efendimiz’e bir bedevî gelip: “–Siz çocukları öper misiniz, biz hiç öpmeyiz!” deyince, Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem): “–Allah senin kalbinden merhamet ve şefkat duygusunu çekip aldıysa ben sana ne yapabilirim ki?”3 buyurdular. 

Değişim İlkesi ve Sorumluluk

Ra’d sûresi 11. âyette Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ki bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.”4 Bu Âyet-i Kerîme, Allâh’ın toplumların kendilerine menfî ya da müsbet yön çizmelerinde sorumluluğu kendilerine yüklediği önemli bir ilkeyi vurgular. Tıpkı bireyler gibi toplumlar da iyi-kötü, doğru-yanlış, sevaplı veya günahlı, medenî ya da bedevî bir kimlik edinirler. İnsanlık târihi boyunca toplumlar bu kimlikleriyle var olmuşlardır. Toplumun genel meyline yāni çoğunluğuna göre dînî, kültürel ve ahlâkî kimlikleri şekillenmiştir. Onlar ne istemişlerse Allah da onlara onu vermiştir. Adâleti isteyene adâlet, zulmü isteyene zulüm, huzur isteyene huzur, kaos isteyene kaos verilmiştir. Bu, Sünnetullâh yāni Allâh’ın değişmez bir ilkesidir. Her toplum hakkettiğinin karşılığını almıştır. 

Merhamet İksîrini Kaybetmek

Şiddetin en yoğun yaşandığı bir ortama, câhiliye toplumuna gönderilen rahmet peygamberi Sevgili Peygamberimiz (sav), şiddetle beslenen bütün damarlarını keserek onları merhamet iksîriyle yeniden hayâta bağladı. Gözünü kırpmadan her türlü şiddeti işleyen o toplum, karıncanın hakkını korur hâle geldi. Rahmet iklîminin o neferleri öyle bir tohum ektiler ki asırlarca bütün bir dünyâ bu rahmet kanallarından beslendi. Ama ne yazık ki rahmet elçisinin bize bıraktığı bu merhamet ahlâkına sâhip çıkamadık. Vahşî kapitalizmin etkisiyle birbirimizi yemeye ve ezmeye başladık. O güzelim mîrâsa sâhip çıkamadık. Toplum olarak menfî anlamda değişim yaşadık ve yaşıyoruz. 

İsterseniz merhametten şiddete meylimizin hayâtımızdaki yansımalarına yāni en büyük kaybımız olan merhameti kaybedişin, fert ve toplum olarak bize nelere mâl olduğuna bir bakalım: 

  1. Allâh’ın Ahlâkıyla Ahlâklanmayı Kaybettik

Kur’ân-ı Kerîm’de Allah (cc) Kendini bize Rahmân ve Rahîm yāni çok merhametli olarak tanıtır.5 Dolayısıyla mü’min olmak, Allâh’ın ahlâkıyla ahlâklanmayı, yāni merhametli olmayı gerektirir. İçerisinde merhamet olmayan bir kalp, Allah’tan uzak ve nasipsiz bir kalptir. 

  1. Acıma Duygusunu ve Gözyaşı Dökmeyi Kaybettik

Gözyaşı Allâh’ın bir rahmetidir. “Allah (cc) onu sevdiği kulunun göğsüne koyar...”6 Okuduğu âyetin veya olayın etkisiyle yanakları ıslanan insanlar yok artık. Bu durum, yāni toplumsal göz kuruluğu, kalpteki ilâhî rahmetin yok olduğunun göstergesidir. 

  1. Yetimlerin ve Güçsüzlerin Hakkını Korumayı Kaybettik

Yetimlere şefkat, merhamet ve onların hakkını korumak, yetim başı okşamak, merhametli olmanın en büyük göstergesidir. Artık yetim malı yemenin karnımıza ateş doldurmak olduğu bilinci yok. Hattâ sökülen merhamet hislerimizden dolayı kamu malını nasıl daha çok hortumlayabileceğimizin derdine düştük. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” diye atasözleri uydurduk. Yetimlerin mallarını merhametsizce yiyoruz. Bu da yetmiyormuş gibi, ezilen yetimlere sâhip çıkmıyoruz. Ümmetin yetimlerini umursamıyoruz, onların çığlıklarını duymuyoruz. Bu durum, yeni yetimlerin çoğalmasını berâberinde getirmekte ve azâbımıza azap katmaktadır. 

  1. Düşenin Elinden Tutup Kaldırmayı Kaybettik

İhtiyâcımız olduğu hâlde başkalarını kendimize tercîh etme; îsâr ahlâkını kaybettik. Düşeni kaldırmanın, ona yardımcı olmanın yerine “altta kalanın canı çıksın,” “gemisini kurtaran kaptandır” dedik. Bireyselciliği teşvîk ederken başkalarına yardım ve acımayı bile menfaate bağladık. 

  1. Haklının Yanında Yer Alma Onurunu Kaybettik

Güçlülerin sözünün geçerli olduğu bir dünyâ ve toplumda, haklının, güçsüzün, mazlûmun değil; güçlünün yanında yer aldık. Hz. Ebû Bekir’in (ra) hilâfete geldiği ilk gün: “Ey insanlar! Sizin en zayıfınız hakkını alıncaya kadar benim yanımda en güçlü olandır.”7 haykırışını yapamadık. Bundan dolayı, en ağır silahlarla korumasız ve savunmasız insanları Gazze’de bütün dünyânın gözü önünde soykırıma tâbi tutan ve canlı yayınlarda bombalayarak öldüren zālim siyonistlere boykotu bile benimseyemedik. Kalplerimiz zālimlerin kalbine benzediği ve acıma hissimizi kaybettiğimiz için, onuruyla savaşan ve şehit olan insanları suçladık. 

  1. Anneye, Babaya ve Yaşlılara Hürmeti Kaybettik

Peygamberimiz (sav): “Eğer takva sâhibi gençler, beli bükülmüş yaşlılar, süt emen çocuklar, yayılan hayvanlar olmasaydı, belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti”8 buyurmuştur. Allah bize anne babamıza ve yaşlılarımıza merhameti emretmektedir. Artık onlara merhameti bakıcıların ve huzurevlerinin insâfına bıraktık. 

  1. Ticârette Helâl Kazancı ve İnsâfı Kaybettik

Kapitalist sistemlerde acıma ve paylaşım yoktur; paran kadar yer içer, paran yoksa açlıktan ölürsün mantığı vardır. Kazançta da sınır yoktur; serbest piyasa mantığı ve kârda ölçü yoktur. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”9 erdemini kaybettik. Yeri geldiği zaman bütün mal varlığını kardeşinle paylaşma ve infak ahlâkını kaybettik. Kazançta ölçüyü bırakıp insafsızlığı şiār edindik. 

  1. Hoşgörü ve Affetmeyi Kaybettik

Şefkat ve merhametin en büyük belirtisi, bizim dışımızdaki insanların hatâ ve kusurlarını hoş görmek ve affetmektir. Kin gütmemek, öç almamaktır. Küs durmamaktır. İnsanların hatâ yapabileceklerini, melek olmadıklarını bilerek hareket etmektir. Fırsat vermek, nefes aldırmaktır. Hatâ ve kusurlarını örtmek, onları toplum içinde rencîde ve linç etmemektir. Bize düşen, Allah için birbirimizi, hatâları düzelterek iyiye kanalize etmektir. Bu saydıklarımızın ve benzerlerinin tersini yapıyorsak, o zaman en güzel erdemlerimizi kaybettik demektir. 

  1. Eşlerimizin ve Çocuklarımızın Hakkına Riāyeti Kaybettik

Hāne içindeki en temel bağ olan merhamet, yuvalarımızın direğidir. Oysa merhamet zayıfladıkça, en yakınımızdakilere, yāni eşlerimize ve çocuklarımıza karşı tahammülümüz kalmadı. Şiddeti ve baskıyı bir terbiye ya da yönetim aracı olarak görmeye başladık. Çocuklarımızın fıtratına uygun davranmayı, onlara şefkatle yol göstermeyi unuttuk. Eşlerimize karşı yükümlülüklerimizi ve hakkāniyeti gözetmeyi bırakıp, onları birer rakip veya hizmetçi gibi görmeye başladık. Hâlbuki Peygamber Efendimiz, âile içinde dahî merhametin en yüksek seviyesini göstererek, “Sizin en hayırlınız, âilesine karşı en hayırlı olanınızdır.”10 buyurmuşken, bu hayır ölçüsünü kaybettiğimiz için yuvalarımızdaki huzur, yerini kırgınlığa ve çatışmaya bıraktı. 

Dipnotlar:

1 Âl-i İmrân, 3/137.

2 Tirmizî, “Birr”, 16.

3 Buhârî, “Edeb”, 18.

4 Ra’d, 13/11.

5 Fâtiha, 1/3.

6 Buhârî, Cenâiz 23; Müslim, Cenâiz, 11; Ebû Dâvud, Cenâiz 24.

7 bn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, nşr. Mustafa es-Sekkâ vd., Kahire: Mektebetü Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1375/1955, c. 4, s. 306.

8 Taberânî, el-Muʿcemü’l-Evsat, (h. no: 8291).

9 Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ‘ale’s-Sahîhayn, nşr. Mustafa el-Bugâ, Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1411/1990, c. 4, s. 167, h. no: 7300.

10 Tirmizî, “Menâkıb” 62.

Kasım 2025, sayfa no: 14-15-16-17

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak