Ara

Mektûbât-ı Es’ad-ı Erbilî (ks) (36. Mektup)

Mektûbât-ı Es’ad-ı Erbilî (ks) (36. Mektup)

Hakk -celle ve alâ- Hazretleri Kelâm-ı Kadîm ve tâzîme lâyık olan Kur’ân’da; ‘Her nerede olursanız olun Allah sizinledir1 buyurmuştur. Yâni O (cc), özel hallerinize vâkıf, hâzır ve nâzırdır, demektir. Bu âyet-i celîleye kalp, söz, fiil ve hâl olarak îman ve itikâd eden kullar derece ilerlemesiyle cennet müjdesine ulaştıkları gibi dünyâ yurdunda da büyük faydasına nâil olacakları hadîs-i şerîf ile sâbit ve aşikârdır. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: ‘Allah Teâlâ, dünyâyı âhiret niyetine göre verir.’

Lâkin bu hadîs-i şerîfin tasdîkini dile hasreden cesur (?) câhiller yâhud nisyan ve gaflet perdeleri altında gizlenmiş gâfillerin, daha doğrusu ayıplayıp kınanmayı gerektiren yasak bir işi yaparken insanların görmesinden sıkılıp kaçınan fakat Cenâb-ı Hakk’ın hâzır ve nâzır bulunduğu gerçeğine iltifat etmeyenlerin cezâ gününde, büyük mahkemede, o alenî olan herkese açık son soruşturmada ne yolda cevap verecekleri gerçekten düşünmeye değer bir konudur. Mülk ve melekûtun sâhibi olan Allah Teâlâ Hazretleri, kullarına hitâben ‘Ey kulum! Senin hayâtın ve ölümün, yükselmen ve düşmen, genişlik ve darlığın, sıhhat ve âfiyetin, velhâsıl her bir nefesin benim kudret elimde olduğu halde yasaklamış olduğum münker bir fiili ne cesâretle yaptın? Mutluluğun düşmanı olan boyun eğmeye ne akılla teşebbüs ettin? Ey kulum! Beni görmez mi bilmez mi zannettin? Veyâhud kendin gibi âciz bir kula gerek duyduğun hayâ ve hürmeti, bana karşı gereksiz mi düşündün?’ buyuracağı hengâmede acabâ ne gibi bir cevap verilecektir? Hangi bir filozofun aşırı zekâsından, hangi bir avukatın detaylı bilgisinden istifâde edilecektir? Yazık, yazık! Şunu da ilâve edelim ki konuşma esnâsında günah ve hatâlarını itirafla birlikte azarlama infiâlinden kurtarmak için ‘Allah Ğafûr’dur’ diyen birtakım laubâliler kesin olarak bilsinler ki kendilerini aldatmış olurlar. Zîrâ âyet-i kerîmede ‘Şüphesiz ben tevbe eden kimse için affediciyim2 buyrulmuştur. Yasak ve günahlarda ısrâr edenler hakkında böyle bir müjde olmadığı gibi tam aksine Kur’ân’ın açık âyetinde ‘Ey benim kullarım! Şeytan sizi benim af ve mağfiretimle kandırmasın3 buyrulmuştur. İmam Gazzâlî (aleyhi rahmetü’l-Bârî) Hazretlerinin bu anlamda ortaya koymuş olduğu bir beliğ hikmeti ve büyük bir hakîkati yeri gelmişken arz edeyim. Şöyle ki:

Hakk Teâlâ Hazretlerinin isim ve sıfatlarına inanmak her bir mü’min için farz-ı ayndır. Ancak birinden birini ayırmamak da şarttır. Mesela Ğaffâr ismine dayanarak amel ve ibâdet mecbûriyetini gereksiz görenler, Rezzâk ismine dayanarak dünyevî maişetlerini temin husûsunda gayreti ekstra görmelidirler. Birine inanıp diğerine güvenmemek mantık olarak ve hikmet açısından itibâra şâyân olamaz. Dînen, aklen sahih inanca yaklaşamaz. Hemen Vâcibü’l-Vücûd cümlemize bir akl-ı kâmil ihsan buyursun. Bizleri, meydana gelmesi muhakkak olan âhiret yolculuklarını unutmak isteyenlerden ve bir saat kalası bilinmeyen dünyâ hayâtını sevgili kabûl eden çocuksu gruptan eylemesin, âmîn.

 

Es’ad-ı Erbilî’nin (ks) Bu Mektubundan Öğrendiklerimiz

  1. Müslümanın en temel kaynakları Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerdir.
  2. Allah Teâlâ’nın gördüğünü ve her yerde bulunduğunu idrâk etmek sûfînin ideal hedefi olmalıdır.
  3. Kişi, kullardan utanarak gizli yerlerde işlediği hatâlarından Allah Teâlâ’dan utanarak vazgeçmelidir.
  4. Kişi/Sûfî, âhirette karşılaşacağı büyük hesâbı düşünerek dünyâyı anlamlı hâle getirmelidir.
  5. Âhiret yurdunun halleri dünyevî ölçülerle değerlendirilmemelidir.
  6. Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarını birbirinden kopararak düşünmek büyük hatâlara ve İslâm’ın yanlış anlaşılmasına sebep olacaktır.
  7. Dünyâ hayâtı geçici, âhiret yurdu ise kalıcıdır. Mü’min hesaplarını bu dengeyi gözeterek yapmalıdır.
  8. Duâ cümleleri mü’minin cümlelerinin sonunu süslemelidir.

Dipnotlar:

1 Hadîd 57/4.

3 Tâ-Hâ 20/82.

4 Lokmân 31/33; Fâtır 35/5.

Ocak 2018, sayfa no: 34-35

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak