Ara

Mektûbât-ı Es’ad-ı Erbilî (ks) (27. Mektup)

Mektûbât-ı Es’ad-ı Erbilî (ks) (27. Mektup)
Çeşitli târihlerde yazılan değişik lütuf ve şefkatlerle süslenmiş merhamet dolu mektubunuz vaktiyle alınmış ve ayrılık derdime şifâ, hasret dolu gönlüme safâ bahşetmişti. Bir zaman mâruz kaldığım hastalıktan, bir süre de ikametgâhınızı ve evinizi taşıdığınız yeri kestirememekten, Allâh’ın takdiri böyleymiş, şimdiye kadar teşekkür mektubu yazmaya muvaffak olamadım. Mâmâfîh kalbime yerleşen sevginiz ve ruhlarımız arasındaki herkesçe bilinen samîmiyet ve yakınlık ile teskin ve tesellî olmaktayım. Bu da Rabbimin bir lütfudur. ‘Kalpten kalbe yol vardır’ güzel sözü ve sahih hükmüne uygun olarak dâimâ gözden uzak ve hâtırdan ırak olduğumuz inandırıcı başka bir delîle muhtaç olmayacak kadar açık bir gerçektir. Daha doğrusu ilâhî lütuflardandır. Her türlü ihtiyâcın kendisine arz edildiği ve bu ihtiyaçların karşılandığı, duâları kabûl eden Mevlâ’nın dergâhına takdîme lâyık duâ ve yakarışlarımın birisi hattâ birincisi tekrar sizinle kavuşmaktır. Mevlâm ihsan buyursun. Gözümüzü, özümüzü tekrar şenlendirsin ve neşelendirsin, âmin. Yirmi bir Eylül üç yüz yirmi iki târihli mektubunuzda açıklandığı gibi mânâ âleminde meydana gelen mülâkat ve torba içerisinde bulunan rengârenk şekerlerin verilmesinden son derece memnun oldum. Evet, sünnet-i Seniyye ve pak Muhammedî nizâma kıl kadar muhâlif olmayan Nakşbendiyye velîlerinin büyükleri vâsıtasıyla her türlü münâkaşadan uzak bulunan Hâlidiyye yoluna kalbini bağlayan sâdık ihvânımız için büyük müjdelerin olduğu inkâr edilemez. Kemâl sâhipleri için de kullanılan ‘Temin-i İstikbâl’ sözü, geçici dünyâ yurdundan bulunan sınırlı hayâtımızın ikmâline yarayan konulara âit olmasa gerektir. Sonsuz olanı görüp düşünmeye çalışan nazar ehli, hakîkati gören akıl sâhiplerinin istikbâl kelimesinden maksadın ebedî âleme ve uhrevî hayâta âit olduğunu basit bir mütâlaa ile tasdîk eyleyeceği açıktır. Binâenaleyh hayat bağının keskin kılıcı makâmında bulunan akıp giden zamânın, gece ve gündüzün su gibi akıp gitmesi esnâsında teessüf ve üzüntüyü gerektiren bir sâniye düşünülse, o da istikbâl temin etmeye medâr olan râbıta, zikirden uzak bir şekilde geçirilen zamandan ibârettir. Mevlâm -celle ve alâ- Hazretleri zât-ı âlînizi bendenizle birlikte vakitlerini gaflette zâyi edip sonra pişman olan kullarından etmesin. ‘Ben, beni zikreden kimseyle berâberim’1 kudsî hadîsine mazhar olan sâdık kullarının arasına dâhil buyursun, âmin. Es’ad-ı Erbilî’nin (k.s) Bu Mektubundan Öğrendiklerimiz 1. İnsan, dostlarını hastalık ve adresini bulamama gibi meşrû mâzeretler dışında arayıp sormakla yükümlüdür. 2. İnsan, uzak kalma gerekçesini bildirerek kardeşinin gönlünü alma yoluna gitmelidir. 3. Kişi, güzel söz, atasözü ve deyim gibi etkileyici sözlerden istifâde ederek mesajını karşısındaki insana etkili bir şekilde sunmalıdır. 4. Kişi, sevdiğine sevdiğini ve ona duâ ettiğini yerinde ve zamânı gelince ifâde etmelidir. 5. Mürid, yaşadığı hâl ve gördüğü rüyâları şeyhiyle paylaşmalı ve onun direktiflerine göre hareket etmelidir. 6. Tasavvuf ehli arasında kullanılan cümleleri eksik veya yanlış değerlendirmemek için ehlinden konularla ilgili yardım ve destek istenmelidir. 7. Zaman, hayat bağının keskin kılıcıdır. Bu keskin kılıca karşı mürid dikkatli olmalıdır. 8. İnsan için gerçek kayıp zikir, tefekkür ve râbıta gibi uygulamalardan uzak geçirilen zaman dilimleridir. 9. Duâ ve gayretle kişi zamânı iyi değerlendirmeli ve ilâhî rızâyı kazanabilmek için zamânın ne denli önemli bir fırsat olduğu bilinciyle hareket etmelidir. 10. Zamânı Allah ve Resûlü’nün gösterdiği istikamette kullanmamanın sonu hüsrâna açılan bir kapıdır. Güncelleme: Fatih Çınar

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak