Ara

Mektûbât-ı Es’âd-ı Erbilî (ks) (18. Mektup)

Mektûbât-ı Es’âd-ı Erbilî (ks)  (18. Mektup)
Yüce tarîkat kardeşlerimize daha doğrusu bütün din kardeşlerime arz ve ifâde olunur ki her şeyden ziyâde ümmetin dünyevî ve uhrevî saadeti, selâmet ve ebedî selâmetlerini dikkate alan, kâinâtın yaratılış sebebi ve varlıkların övünç vesîlesi aleyhi’s-salât u vesselâm Efendimiz Hazretleri; ‘İnsanlar helâk olmuşlardır. Ancak âlimler müstesnâ. Âlimler helâk olmuşlardır, ilmiyle amel edenler müstesnâ. İlmiyle amel edenler helâk olmuşlardır, ihlâslı olanlar müstesnâ. İhlâslı olanlar da büyük bir tehlike üzeredirler.’1 buyurmuşlardır. Yâni insanlar Cenâb-ı Hakk’a karşı dünyâda vâki olan kusurlarına sebep, öldükten sonra azap göreceklerdir ki bu ilâhî adâletin gereğidir. Ancak müstesnâ olanlar İslâm inancı ve dînin ölçülerini âlimlerden öğrenmiş olan kimselerdir. Şu kadar var ki bunlar da ilimleriyle amel etmedikçe meselâ namazın şart ve rükunlarını öğrenip buna rağmen namazı kılmadıkça aynı şekilde âhiret azâbından yakalarını kurtaramazlar. Bunların bir üçüncüsü de vardır ki o da ihlâstan ibârettir. Yâni nefislerini arındırmayanların kibir, hased, riyâ, buğz ve cimrilik gibi rezilliklerden münezzeh olan Yüce Zât Hazretlerinin kabûlüne takdim etmeye lâyık olamayacağından onlar da af ve ilâhî inâyete ulaşamadıkları halde azaptan kurtulamazlar. İlim, amel, ihlâs gibi fazîletleri içeren seçkin ümmet ise şüphesiz azaptan kurtulmuş demektir. Bunlar için bir endişe var ise yalnız mânevî makamlardan uzaklaştırma ve nasb endişesidir. Allah Teâlâ, ‘Allah dilediğini mahv eder, dileğini de isbât eder.2 buyurmuştur. Şunu da ifâde edelim ki ilim öğretme gayreti olsun, ilmiyle amel olsun bunların ikisi de zâhiri ve cismânî amellerden sayıldığına göre herkes için istediği zaman ve mekânda icrâsı mümkündür. Fakat bedenî hastalıklardan kurtulmak bir doktorun tetkik ve ilaçlarına muhtaç bulunduğu gibi yukarda değinilen kibir ve hased gibi kalbî hastalıkların da manevî bir doktorun ilaç ve tetkiklerine şiddetle ihtiyaç duyduğundan gâfil olunmamalı ve bu konuda cehâlet gösterilmemelidir. Hz. Peygamber (sav); ‘Zikrullâh kalplerin şifâsıdır.3 buyurmuştur. İşte bu ihtiyaç üzerinedir ki gizli zikrin öğretilmesi ve mü’minlere telkin edilmesi Hz. Sıddîk’a ve açık zikir de Hz. Ali Efendilerimize tevdi buyrulmuş ve ‘Her asırda ümmetimin önde gelenleri vardır.’ hadîs-i şerîfince bu önemli öğretme ve telkin meselesinin devâmı ve silsile şeklinde sürmesi için her zamanda ehil ve erbab kimseler yetiştirilmiştir. Yâni Cenâb-ı Hakk -celle ve alâ- Hazretleri zâhirî ilimleri öğrenen ve öğreten her zaman ulemâ yetiştirmiş olduğu gibi tarîkat ilmini de öğretmek için her zaman tarîkat bireyleri eksik olmamıştır. Ve tarîkata girmeyi istemeyen nefs-i emmâre ahâlisine karşı Allâh’ın bir delîli olarak O (cc) ehliyeti tevâtür ile sâbit olan bir kulunu halkın gözleri önüne sunmuştur. Mevlâ’m Hazretleri, ümmet-i Muhammed’i şeytânın vesveselerinden koruyarak delil sayılmayan bahanelerle istikballerini tehlikeye atmaktan korusun, âmin. Es’ad-ı Erbilî’nin (ks) Bu Mektubundan Öğrendiklerimiz:
  1. Peygamber (sav) ümmeti için dünyâ ve âhiret mutluluğuna vesîledir.
  2. Allah Teâlâ’nın adâleti asla şaşmaz.
  3. İlim öğrenmek amel ve ihlâs ile bir arada olduğu sürece bir anlam ifâde etmektedir.
  4. Nefisleri riyâ, buğz, hased ve cimrilikten kurtarmak gerekmektedir.
  5. Kalbi mânevî hastalıklardan ancak mânevî bir rehber ile arındırmak mümkündür.
  6. İnsanların izâfî konuları anlayabilmeleri için zâhirî örneklerden istifâde edilebilir.
  7. Âyet-i kerîmelerin zâhir ve bâtın yorumlarını dikkate alarak müslüman hayâtını şekillendirmelidir.
  8. Zikir, kalplerin şifâsı olduğu için açık ve gizli zikir dâimâ mü’minin hayâtında olmalıdır.
  9. Tarîkata girip nefislerini ıslâh etmek istemeyen kimseler emmâre olan nefislerinin aldatmacalarına boyun eğmektedirler.
  10. Şeytan sakınılması gereken bir varlıktır ve her hâlükârda onun şerrinden Allah Teâlâ’ya sığınmak gerekmektedir.
Güncelleme: Fatih Çınar  (Haziran 2016) Dipnotlar: [1] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.312. 2 Rad 13/39. 3 Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.505.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak