Ara

Medeniyetin (م) Mimi

Medeniyetin (م) Mimi

İnsan doğuştan medenîdir diye tanımlanmış. Bu, insan yalnız başına yaşayamaz anlamına gelmektedir. Hakīkaten, yanlış bir tanım da değil. Çünkü içinde yaşadığımız dünyâ gezegenine ayak basar basmaz ilk medeniyet hareketini başlatan Hz. Âdem (as) babamızdır. Ve ilk uygarlık kazmasını yeryüzünün ilk insan yetiştirme beşiğinin temeli için vurmuştu. “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibâdet evi elbette Mekke'de, âlemlere rahmet ve hidâyet kaynağı olarak kurulan Kâ'be'dir.”1 Medeniyet şehirleşme demektir. İlk şehirleşmenin nüvesi Mekke’dir. Ancak medenî insanı yetiştirme müessesesi merkeze alınmıştır. O da Mescid-i Haram’dır

Medenî insan olmadan medîne (şehir) kurmak medeniyet için yetmez. Bundan dolayı medeniyetin temelini atan peygamberler önce medenî insan yetiştirme gayretine girmişlerdir. Bu Hz. Âdem’le başlamış sonra gelen peygamberlerle devâm etmiştir. Peygamberlerin yetiştirdiği medenî insanlar da gittikleri yerlere medeniyeti yāni berâber yaşama ahlâkını taşımışlardır.

Hz. Âdem’den sonra yeryüzünde Nûh (as)’la devâm etmiş medeniyet hareketi. Gemisi Kur’ân’ın ifâdesiyle Cûdîde karayla buluşunca yerleştiği bölge olan Mezopotamya medeniyete ev sāhipliği yapmaya başlamıştır. “Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî'ye oturdu.”2 

Nûh (as) ile Mezopotamya’da başlatılan medeniyet hareketi göçlerle yeryüzünün her tarafına taşındı. Medeniyet dendiği zaman başta eski Yunan medeniyeti olmak üzere bahsedilen kadîm medeniyetlerin tamâmının temelinde Mezopotamya vardır. Yāni Nûh (as). 

Nûh (as)’dan sonra Süleyman (as) başta olmak üzere birçok peygambere ev sāhipliği ve medeniyete Mescid-i Aksā beşiklik yapmış. “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksā'ya götüren Allâh’ın şânı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”3 Etrâfı mübârek kılınan ve Mi’râc-ı Nebî’nin ilk durağı Mescidi Aksā. Süleymân, Dâvûd, İbrâhîm, Lût, Zekeriyyâ, Yahyâ, Mûsâ ve İsâ (aleyhimus-Selâm) buradan insanlara uygarlık dersi vermişlerdir. 

Bütün peygamberler medeniyet bayrağını asıl sāhibine ulaştırmak için gayret etti. Nihâyet medeniyetin ilk başkenti Mekke’den dünyâyı teşrif eden ve medeniyetin, insanlığın başkenti, ismi ile müsemmâ Medîne-i Münevvere’yi kurdu sevgili Peygamberimiz (as). Ve burada da ilk kazma yine medeniyete merkezlik yapacak Mescid-i Nebî için vuruldu.

İşte yeryüzünde kelimenin tam anlamıyla var olan medeniyet İslâm Medeniyetidir. O da mescid merkezlidir. Yāni vahye dayanır. Medenî insan yetiştirme hedeflidir. Ve bu hedef gerçekleşmiştir.

Peygamber Efendimizden sonra yeryüzünün değişik yerlerine hicret eden sahabe-i kiram gittikleri yerlerde mescid merkezli ders halkaları ve medenî insan yetiştirme eğitimini başlatmışlardır. Bağdat, Basra, Kufe, Şam, Tebriz, Kahire, Diyarbekir, Endülüs, İstanbul, Kayrevan, Semerkand, Buhara Medîne’de ekilen medeniyetin tohumlarının meyveleri olarak sayılabilir. 

Vahiy, peygamber ve mescid merkezli medenî insanlarla kurulan bu şehirler, medrese, tekke, kütüphane, kervansaray, han, hamam, çeşme, vakıf, sadaka taşları ve imârethāneleriyle uygarlık târihine geçmişlerdir. 

Günümüzde medeniyet kavramı insanla berâber kullanıldığı zaman yāni “medenî insan” deyiminde olduğu gibi, “başkalarına karşı görgülü davranma konusunda insana kendini kontrol etme yeteneği veren kural ve değerler bütünü” anlaşılmaktadır. Toplum için kullanıldığında ise medenî toplum denince “Gelişmiş olarak kabûl edilen toplumu gelişmemiş sayılan toplumlardan ayıran özellikler” kastedilmektedir. Bundan batı medeniyeti(!) kastedilmektedir. Aslında batı ve batılıların hayâtında medeniyet “mimini” kaybetmiştir. Yāni dense dense buna ancak mimsiz medeniyet denebilir. Belki sāhip oldukları şey modernizm olabilir. Zîrâ batılıların medeniyet adına insanlığa sundukları şeyler ifsad, tahrip, kaos, menfaat ve sömürüdür. 

Şimdi İslâm medeniyetinin yetiştirmek istediği medenî insan ile batının mimsiz medeniyetinin yetiştirmek istediği modern insan arasındaki farkı görmek için bāzı âyet ve hadîs-i şeriflerden medeniyet ölçüleri arz edelim.

Kur’ân’a göre Medenî insan girdiği yeri imâr eder. Hayat verir. Barış ve dayanışma yurdu yapar. Yaptığı her işi ve her şeyi Allâh’ın rızāsına uygun yapmaya çalışır. Medenî bir yöneticinin Kur’ân ifâdesiyle idârecilik anlayışı: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nīmetlere şükretmeye ve râzı olacağın sālih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle sālih kullarının arasına kat!”4 

Yine Kur’ân ifâdesiyle, bugünkü batılıların yāni vahye dayanmayan bir yönetim anlayışı tārif edilmektedir: “(Kraliçe Belkıs) şöyle dedi: “Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelîl hâle getirirler. İşte onlar böyle yaparlar.”5

Aynı şehirde berâber yaşadığımız insanlara muamelemiz: “Allâh’a ibâdet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”6 

İyilik etmede medeniyet ölçüsü: “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”7

Sevgili Peygamberimiz’in buyurdukları: “Ev yaptığınız zaman komşunun rüzgârını kesmeyin.” ifâdesi, imarla ilgili en büyük medeniyet ölçüsüdür.

İkramla ilgili olarak da: “Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy. Sonra da komşularını gözden geçir ve gerekli gördüklerine güzel bir şekilde sun!”8

İnsanlara bakış: “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.”9 

Yürümenin ve konuşmanın medenî ölçüsü: “Yürüyüşünde tabiî ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!”10 

Öfke kontrolünün ölçüsü: “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.”11 

Vahiy, peygamber ve mescid temelli medeniyetin ölçüleri olarak sâdece bāzı örnekler arzettim. Şimdi batının elinde mimini kaybeden ve denâete (alçaklığa) dönüşen ve Mehmet Akif’in ifâdesiyle tek dişi kalmış canavara dönüşen medeniyet bütün insanlığa tahrip, gözyaşı, kan, kaos, buhran ve felâket pompalamaktadır. Zîrâ batının mimsiz medeniyeti bencil, doyumsuz, sömürgeci, menfaati için anne ve babasını bile harcayabilen bir anlayış sāhibi bireyler/nesil yetiştirmiştir. Ve yetiştirmektedir. 

Batılıların İslâm coğrafyasında sebep oldukları durum en güzel örnektir. Görünen köy kılavuz istemez. Bütün mesele modern şehirlerden çok medenî şehirler oluşturmaktır. Bu da medenî insanlarla ve medeniyetin mimini kaybetmemesiyle mümkündür.

Dipnotlar:

1 Âl-i İmran 3/96

2 Hûd 11/44

3 İsrâ 17/1

4 Neml 27/19

5 Neml 27/34

6 Nisâ 4/36

7 Buhārî, Mağâzî, 35

8 Müslim, Birr 143

9 Lokman 31/18

10 Lokman 31/19

11 Âl-i imran 3/134

Nisan 2022, sayfa no: 20-21-22

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak