"Mantıku't-Tayr" (Kuşların Dili) adlı eser, İranlı sufi şair Ferîdüddîn-i Attâr tarafından Farsça kaleme alınmış, 12. yüzyılda, 4724 beyitten oluşan mesnevi tarzında yazılmış tasavvuf edebiyatının en önemli ve en derin manzum eserlerinden biridir. Bu eser, tasavvufî yolculuğu kuşların sembolik hikâyesiyle anlatır ve insanın Allah’a ulaşma sürecini temsil eder. Hikâye, vahdet-i vücûd anlayışını derinlemesine işler ve tasavvufun temel kavramlarını açıklayıcı bir anlatımla sunar.
Bu eseri günümüz Türkçesine kazandıran, 14. yüzyılın önemli şairlerinden Gülşehrî’dir. Onun tarafından çevrilen bu mesnevi, Doğu edebiyatında büyük öneme sahiptir. Gülşehrî, Gülşenname adını verdiği bu eserin hatime bölümünde, Ferîdüddin Attâr’ın eserini esas aldığını fakat çeşitli eklemeler yaparak farklı bir eser meydana getirdiğini belirtmektedir. Eserin ana teması olan kuşların yolculuğu, tasavvuf edebiyatında bir dervişin kendi içinde yaptığı uhrevi yolculukla bütünleştirilmiştir. Eser, oldukça fazla makaleye konu olmuş, doktora tezleri yazılmış, okuma gruplarında keyifle okunan, insanı kendine ve manevi bir yolculuğa çıkaran önemli eserlerdendir.
Eserde, kuşlar bir padişahları olması gerektiğine karar verirler ve bunu aramaya koyulurlar. Kuşların liderliğini Hüdhüd (tasavvufta mürşidi temsil eder) üstlenir. Hüdhüd, kuşları yolculuğa ikna eder ve hedeflerinin Simurg (tasavvufta Allah'ı temsil eder) olduğunu açıklar. Ancak yolculuk kolay değildir; kuşların geçmesi gereken yedi vadi bulunmaktadır. Bu vadiler sırasıyla; Talep (istek, arzu), Aşk (ilahi aşk), Marifet (manevî bilgi), İstiğna (dünyadan yüz çevirme), Tevhid (birlik, Allah’ın birliği), Hayret (şaşkınlık, derin tefekkür), Fakr ve Fena (benlikten sıyrılma ve yokluk) vadileridir.
Bu vadiler, insanın nefsini arındırma ve hakikati idrak etme yolculuğunu simgeler. Yol boyunca kuşlar farklı bahaneler öne sürerek geri dönmek isterler, ancak Hüdhüd her birini ikna eder. Binlerce kuş bu zorlu süreçte elenir ve sonunda sadece otuz kuş Simurg'a ulaşır. Kuşlar Simurg’un huzuruna çıktıklarında, gördüklerinin kendi yansımaları olduğunu fark ederler. Allah’ın varlığının kendilerinde tecelli ettiğini idrak ederler. Bu noktada benliklerinden sıyrılarak Allah’ta fani olurlar. Sonuçta, artık ne yol, ne yolcu, ne de kılavuz kalır; sadece mutlak hakikat vardır. Tıpkı Yunus Emre’nin dediği gibi, “Bir ben vardır, benden içeru” sözü vaki olur.
Allah’ı bulmak için tek yol vardır; o da kendini bilme, nefsini ıslah etme, şehveti yenip unutma ve Hakk’ın varlığında yok olma yoludur. Kendini yok farz edip cismanî âlemden, bilgi gururundan, her türlü aşırı isteklerden uzaklaşmak ve aşk ateşinde yanıp mutlak varlıkta yok olmak gerekir. Çünkü duyular âleminin dışında, akıl ötesi gerçek, akıl üstü aşk ancak hal ve zevk ile anlaşılır.
Attâr, bu eserde sembollerle tasavvufî fikirlerini işleyerek okuyucuyu düşünmeye sevk eder. Hikâyede geçen kuşlar, insanın ruhundaki çeşitli zayıflıkları, arzuları ve korkuları temsil eder. Hüdhüd ise insanı hakikate yönlendiren bir öğretmen ya da rehberdir. Bu eser, Mevlânâ gibi birçok mutasavvıfı derinden etkilemiş ve Mesnevî gibi başyapıtlara ilham kaynağı olmuştur.
Attâr’ın bu eseri, sadece bir tasavvufî öğreti değil, aynı zamanda insanın varoluşsal yolculuğunu simgeler. Her bir okuma, farklı bir derinlik ve anlam açığa çıkarır. Tasavvufun esası kabul edilen şeriat, tarikat, marifet ve hakikat merhalelerini; talep, aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret ve fena’dan ibaret yedi merhaleye çıkarır. Bütün kâinatı, yani felâket ve engellerle dolu yedi vadiyi dolaştıktan sonra nihayet aradığını kendinde bulur ve kendisi de tamamen aradığı şey (hak) olur. Diğer bir deyişle, mâşukun âşıktan başka bir şey olmadığını görür ve Allah’ta yok olup (fenâfillâh) O’nu kendinde bulur ve böylece, “Nefsini bilen, Rabbini bilir” sözünün sırrı zâhir olur.
Ocak 2025, sayfa no: 20-21
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak