Ara

Mânevî Diriliş

Mânevî Diriliş

  Madde âleminde ve fizik dünyâda her an yeniden diriliş, sürekli yenilenme ve değişim yaşanmakta, aynı fıtrî kanun gereği olarak ölümden sonra da insanlığın yeniden dirileceği gerçeği güneş gibi açık bir şekilde görülmektedir. Akıl ve mantıkla çelişmeyen ama inançsızların kabûl etmedikleri ya da kabûl etmek istemedikleri bu gerçek, Kur’ân’da defalarca dile getirilmekte; Kur’ân ve Sünnet’te Allâh’a îman, âhiret gününe îmanla yan yana zikredilmektedir. Ancak bu fizikî yenilenme ve diriliş yanında mânevî diriliş de göz ardı edilmemelidir. Mânevî diriliş; gafletin dağıtılması, gece ve gündüzün kulluk açısından en iyi şekilde değerlendirilmesi, gönüllerin mânen canlandırılması, ihmâl edilen veya terke dilen nebevî ölçülerin hayâta geçirilmesi, geçici dünyâ çıkarları, zevkleri ve eğlenceleri yerine ebedî âhiret hayâtının ecir ve mükâfâtına tâlip olma azim ve kararlılığıdır. Geceler İhyâ Edilmelidir Mânevî diriliş için en güzel fırsat gece hayâtıdır. Gece saatleri, günlük hayâtın problemlerinden ve meşgalelerinden uzak olan, gönül huzûru ve sükûnetin hâkim olduğu saatlerdir. Gece, Kur’ân’da -önemine binâen- “Vel-leyli” ifâdesi ile Cenâb-ı Hakk’ın üzerine yemîn ettiği nefsi murâkabe ve tefekkür saatleridir. Peygamberimiz’in (sav) sünnetinde gecenin ihyâsının apayrı bir yeri vardır. Gece ibâdeti O’nun için vâcib, ümmeti için sünnettir. Dolayısıyla Efendimiz’in ibâdet ve tâatle geçirmediği gece yoktur. O’nun gece hayâtı teheccüd, tefekkür ve tezekkürle doludur. Gecelerin ihyâ edilmesi; ibâdet ve tâatle, teheccüd namazı ve Kur’ân tilâvetiyle, zikir ve murâkabe ile renklendirilmesi istenmektedir bizlerden. “Hz. Âişe Vâlidemiz anlatıyor: Ramazan’ın son on günü girdiğinde Peygamberimiz (as) geceyi ihyâ eder, (gece ibâdeti için) âile halkını uyandırırdı.”1 24 saat içerisinde Rabbimize ayırdığımız özel bir murâkabe ve muhasebe saatimiz yoksa gündüz ve gecelerimiz ölüdür. Gafletle geçen ölü gecede Rabbimize ayırdığımız bir saat tıpkı ölü toprağa ekilen ve her gün sulanan bir fidanın neşvü nemâ bulması gibi hayâtımıza canlılık getirir. Uykudan Uyanış Bir Diriliştir Uykudan uyandığımızda okumamız tavsiye edilen duâda; Peygamberimiz’in diliyle “Bizi öldürdükten sonra dirilten Allâh’a hamd olsun. Dönüş yalnız O’nadır.”2 niyâzı yapılmaktadır. Burada uyku ölüme, uykudan uyanma ise öldükten sonra dirilmeye benzetilmektedir. Her sabah uykudan uyandığımız gibi mahşer sabahında da kabir uykusundan uyanarak dirileceğimiz vurgulanmakta, yeni başladığımız bugünü diriliş gününü gözümüzün önünde canlandırarak yaşamamız istenmektedir. Bu münâsebetle diriliş her sabah gündemimize taşınmaktadır. Gün boyunca uykudaki gibi pasif, bitkisel bir hayat yerine; coşkulu, diri ve dipdiri bir hayat yaşamamız emredilmektedir. Ebedî ve gerçek âhiret hayâtını gözümüzün önünde canlandırabilmemiz için verilen bu mesaj, bir rüyâ gibi yaşadığımız şu dünyâ uykusundan mahşerde uyandığımızda pişman olmamamız için gerekli hazırlığı yapmamız uyarısında bulunmaktadır. Kitâbımızın ifâdesi ile bu dünyâ hayâtı bitecek ve dünyâda yaşadığımız uzun yıllar için belki birkaç saat geçirdik diyeceğiz. Hz. Ali’nin (ra) “İnsanlar uykudadırlar, öldükleri zaman uyanırlar.”3 sözü bu gerçeği ifâde etmektedir. Gönüller İhyâ Edilmeli Mânevî diriliş, gönüllerin dirilmesidir. İlim meclisleri, kalblerin hayat bulduğu meclislerdir. Kur’ân ilimleri kalbleri diriltir. Hadis ilimleri gönüllere hayat verir. Lokman’ın (as) çocuğuna nasihat ederken şöyle dediği nakledilmektedir: “Evlâdım! Âlimlerle otur. Onların dizi dibinden ayrılma. Zîrâ Allah, ölü toprağı sağanak yağmurla dirilttiği gibi kalbleri de hikmetin nûruyla diriltir.”4 Görevimiz; gönül kazanmak, gönül fethetmek, gönül yeşertmek, Allâh’ın izniyle gönülleri diriltmektir. Tasavvuf erbâbına “gönül adamı” denilmesindeki sır buradadır. O değerli şahsiyetler nefislere değil gönüllere hitâb etmekle, Allâh’ın izniyle ve hikmetin nuruyla gönülleri ihyâ etmektedirler. Sergilediği hizmet ve fedâkârlıkla, kardeşine yaptığı yardım ve destekle gönül alan, hayır duâ alan, takdir alan mü’min kul, gönlünü kazandığı kişinin işlediği amelin ecrini de aynen kazanmaktadır. Bu Allâh’ın izniyle bir diriliş ve diriltme harekâtıdır. Bir depremde enkaz altında kalan çâresiz bir kişiyi kurtaran arama kurtarma ekibinin hissettiği sevinç ve mutlulukla; yıkılan, kırılan, bunalan, bitip tükenen bir gönlü kazanan kişinin sevinç ve mutluluğu eşdeğerdir. İntihara sürüklenen gençliğin sorumlusu toplum olarak biziz. Gençliğe hayâtı sevdirecek bir heyecan ve coşku vermek, onları hayâta bağlayacak bir irâde gücü aşılamak, yalnızlık ve çâresizlik duygusundan kurtaracak gerekli altyapıyı kurmak, gençliğin önünü açacak maddî ve mânevî imkânları hazırlamak bizim görevimizdir. Yakın bir kasabada bir gencin intihâr ettiği haberi Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye söylendiğinde Mevlânâ’nın verdiği cevap çok anlamlıdır: -O kasabada hiç Müslüman yok muydu? Mevlânâ’nın anlayışına göre; o çevredeki Müslümanlar intihâra sürüklenen gence sevgi ve şefkatle yaklaşıp onun derdiyle dertlenmeli; âilevî, maddî, mânevî problemlerine çözüm bulmalı ve böylece o gencin intihâr etmesini engellemeliydiler. Kaybedilecek tek gönül, hayâtı boşa harcanacak tek kişi, bizim için en büyük kayıptır. Gerçek Müslümandan beklenen budur. Peygamberimiz’in (sav) Sünneti İhyâ Edilmelidir Mânevî dirilişte tek örnek ve lider Allah Rasûlü’dür. Peygamberimiz’in (sav) mübârek sözleri, eşsiz uygulamaları ve güzel ahlâkı anlamında sünnet, eşsiz nebevî ilkeler ve prensipler bütünüdür; sünnet nebevî hayat çizgisidir. Sünnet baştan başa edeb, nezâket, hikmet ve inceliktir. Sünnet baştan başa planlanmış, programlanmış mânevî bir hayat tarzıdır. Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki:“Kim benim sünnetimi ihyâ ederse Beni sevmiş olur. Beni seven kişi de cennette Benimle berâber olur.” Allâh’ın Kitâbı’nı bizzat kendi hayâtıyla yorumlamak, uygulamak ve açıklamak için gönderilen Peygamberimiz (sav); sünnetlerinin canlı ve diri bir şekilde yaşanmasını ve yaşatılmasını mü’minlere emretmekte, ihmâl edilen sünnetini hayâta geçirenlere öncülük ve rehberlik edenlere; bu yoldan yürüyenlere verilecek ecir kadar ecir ve sevap verileceğini de ifâde etmektedir. Efendimiz (sav) buyuruyorlar ki:“Kim benden sonra öldürülen sünnetlerimden bir sünnetimi ihyâ ederse, o kimseye o sünnetle amel eden kişilerin ecri gibi ecir verilir ve o sünnetle amel eden kişilerin ecrinden de hiçbir şey eksiltilmez.”6 Terk edilen veya ihmâl edilen sünneti ihyâ etmek; günlük hayâtı Efendimiz’in (sav) “çağlar üstü mânevî anlayışı”na göre yeniden dizayn etmek, kafa ve kalbi, düşünce ve icraatı sünnet-i seniyye paralelinde yeniden yapılandırmak demektir. İşlenen bid’at ve hurâfeler, haram ve münkerler, körü körüne taklitçilik ve şekilcilik, sünneti hayâtın dışına itmekte, ruhları ve gönülleri karartmaktadır. İşlenen her sünnet bir bid’atı yok etmekte, işlenen her bid’at bir sünneti öldürmektedir. Gerçek anlamda Ehl-i Sünnet mensubu olabilmek sünnete gönül vermekle mümkündür. Mânevî dirilişi gerçekleştirmek için planlı bir şekilde uygulanacak ‘sünnet-i seniyyeyi ihyâ’ projesi çerçevesinde:

  • Dâru’l-Erkam Sünneti; haftalık dar çerçevede mahallî çevrede hadis ve fıkıh dersleriyle, Kur’ân tilâveti ve tefsiriyle, mânevî sohbetlerle, ilmî ve akademik seminerlerle ihyâ edilmelidir.
  • Ukaz Panayırında Tebliğ Sünneti; mahallî ve uluslararası fuarlarda İslâm dâveti ve tebliği standı açarak ya da içimize sızan hristiyan misyonerlerinin, yahova şahitlerinin çalışmalarını pasifize edecek alternatif tebliğ çalışmalarında bulunularak ihyâ edilmelidir.
  • Hılfu’l Fudûl (Fazîletliler İttifâkı) Cemiyetine Katılma Sünneti; sivil toplum kuruluşlarına bizzat katılarak veya maddî anlamda destek olarak mazlumlara, kimsesizlere, yoksullara, engellilere, ihtiyaç sâhibi öğrencilere destek olarak ihyâ edilmelidir.
  • Suffe Ashâbı Sünneti; giderek kalitesi düşürülen ilâhiyat eğitiminin tekâmülünü sağlayacak, ılımlı İslâm, light İslâm, Amerikancı İslâm projelerine fırsat vermeyecek, Kur’ân ve Sünnet ışığında gerçek İslâm’ı öğretecek İslâmî İlimler üniversiteleri kurularak ve programı zenginleştirilmiş, hedefi geliştirilmiş Kur’ân kolejleri açılarak, târihî İslâmî eğitim kurumlarından biri olan Dâru’l-Hadis’ler yeniden hayâta geçirilerek ihyâ edilmelidir.

Ne mutlu ihmâl edilen Nebevî Sünneti ihyâ etmek için gayret edenlere! Ne mutlu genç gönülleri mânevî irşâd ile ihyâ edenlere! Ne mutlu günlerini ilim ve cihadla, gecelerini ibâdet ve tâatle ihyâ edenlere! Ne mutlu Allah için yaptıkları hizmet ve fedâkârlıkla toplumu ihyâ edenlere! Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay Dipnotlar: 1 Buharî: Leyletü’l-Kadr 5, Müslim: İ’tikâf 7; Ebu Davud: Ramazan 1; İbn Mace: Sıyam 57. 2 Buharî: Tevhid 13; Deavat 7,15; Müslim: Zikir 59; İbn Mace: Duâ 16. 3 Sehavî, el-Mekasıdü’l-Hasene, s. 442. 4 Malik b. Enes, Muvatta, İlim 1. 5 Tirmizî, İlim 16. Hadis hasen derecesindedir. 6 Tirmizî, İlim 16, İbn Mace, Mukaddime 15. Hadis hasen derecesindedir.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak