Ara

Mânevî Baba

Mânevî Baba

Evvel Âdem babamız Sonra Havva anamız Zînetlendi dünyâmız Muhammed (sav) hürmetine.

Şefkat ve merhametin kaynağı baba olmaktır. Efendimiz (sav) “Anası babası olmayanın, atası benim.” buyurur. Zât-ı Kibriyâ O'na, Raûf ve Rahîm İsm-i İlâhî'sini, sıfat olarak ifâde buyurdu. Enes b. Malik (ra) babasının yerine, rûhunun babası Efendimiz’i (sav) tercih etti. Hz. Selman, Hz. Bilal, Hz. Süheyb (r.anhüm) neseben yakın olmadıkları halde mânen ehl-i beytten sayıldılar. Şer’an ana babanın hakkını korumakla birlikte, rûhun babasının hakkı daha ziyâdedir. Maddî olan ana baba, rûhun arşdan inmesine vesîle olurken, mânevî baba, rûhu geliş yerine iâde eder. Dedem (ra): Memur haldaşın ara Derdine büyük çâre Duâ eyle pedere Ğayri peder bilmezem. Biz çocuklarımızın bedenine, onlar da rûhuna sâhiptir. Üstâzımız, saçları dik dik olan birini kucaklar. “Keçi kıllı yavrum” der. Kardeş, “bu zamana kadar beni babam böyle sevmedi” der. Mübârek bir gecede, mâden ocağında ayağı kırılan mânevî evlâdına çok üzülür. Ağlamaklı bir ifâdeyle, “keşke evlâdım olmasaydı” diye sızlanmıştı. Üşümesin diye gece evlâdının üstünü örten ana baba, âhirette yanmasın diye acımazsa evlâd ona ne der? “Derler ki: “Ey Rabbimiz! Biz büyüklerimize itâat ettik de bizi yanlış yola götürdüler.” Ey Rabbimiz! Onlara azâbın iki katını ver ve kendilerini büyük bir lânetle lânetle.” (Ahzab, 67-68.) İsmâîl (as) gibi babaya “Yâ ebeti” ey babacığım, Lokman (as) gibi evlâda da “Yâ büneyye” ey oğulcuğum, Sûre-i Hücürat’ta geçen onuncu âyette şefkat ifâdesiyle ‘kardeşleriniz’ sözü, asr-ı saâdet hayâtını yaşatır topluma. Ana ve babaya “kavli marûf” güzel söz söyleme, Firavn gibi bir azgına dahi “kavli leyyin” yumuşak kelâm mü’mine şiar olursa, Cennet’e dâhil olur kişi. “Dışından içi, içinden dışı görünen köşklere girecek olanlar yemek yedirenler, selâmı yayanlar, insanlar uyurken namaz kılanlar ve yumuşak söz söyleyenler” buyurdu Nebîler Nebî’si (sav). Namazlarda ve diğer zamanlarda bile duâlar edilir ebeveyne, Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şeriflerde. “Rabbimiz! Hesâbın görüleceği gün bana, ana babama ve bütün müminlere mağfiret eyle.” (İbrâhîm, 41.) İbrâhîm (as) babası Azer’e ve kavmine şirkin çirkinliğini haber verdi. En’am, Tevbe, Meryem, Enbiyâ, Şuara, Saffat, Zuhruf, Mümtehine sûrelerinde “Bir zaman da İbrâhîm, babası Âzer’e şöyle demişti: “Birtakım putları ilahlar mı ediniyorsun? Şüphesiz ki ben, seni ve kavmini apaçık bir dalâlet içinde görüyorum.” (En’am, 74.) Bakara, Nisâ, En’am, İsrâ sûrelerinde, ana ve babaya ikrâmı emreder Rabbimiz. “Ve Rabbin, kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi ve ana babaya iyilik etmeyi emretti.” (İsrâ, 23.) Ana baba sahih bir itikad, ilim, ibâdet ve güzel ahlâkla ahlâklanır, evlâdlarını da o tarzda yetiştirir. Üstâzımız, ellerimize namaz duâlarını yazıp verir ve yemekte, çayda, her fırsatta dînî konuları ele alırdı. Tâlim için hocalara gönderirdi. Yaz tâtillerimizin çoğu gurbette geçmiştir. Yaylalarda bile, şiirler yazar ve cemaatin önünde okuturdu. Evlâdını beş vakit namazda duâdan unutmaz. Üstâzımız kendileri duâ buyurdukları gibi, büyüklerden de duâ talebinde bulunurlardı. Mühim bir işimizde, “Korkma oğlum! Anan seherde duâ etti” buyurdu. Üniversite imtihanını kazandığımda izn-i İlâhî ile, şu beyti yazıp gönderdi: Puanın yüksek çıktı. Âlemi yakıp yıktı. Islahları için fakir ve yoksulu düşünür. Helâl kazancından infakta bulunur. Yıkık gönüller mesrûr olunca hâcet yerine gelir. Hiddet ve şiddet yerine lütuf ve şefkatle muamele eder. Hiç unutmayız ellerini kaldırıp başımıza ipekten yumuşak dokunuşunu Efendimizin. Sâlihlerin sohbetlerine götürür. Sâmi Efendimizi anlattığı gibi bizlere, ziyâretlerine de götürürlerdi. Bir ziyâretimizde şu şekilde istirhamda bulundu: “Efendim! Zamânın fitnesinden korkuyorum. Çocuğuma bir ders verseniz” dedi. İlk hac yolculuğunda, üçler ve yedileri ziyâret ettirdi. Kabirler ve vücûdu kendilerine kabir olan ulemâ ve ârifân-ı İlâhî’yi sâyelerinde çok ziyâret edip ellerini öptük. Kayseri’de, H. Şaban Efendimizin ellerini öperken geçirdiğim hâli sonra haber verdi. “Oğlum sana himmet etti.” Bir baba, amel defterimizi kapatmayacak olan evlâdı Hak Teâlâ’ya hizmete adar. Hitab tarzında ölçülü olur. Ne şımartır ne de kızdırır. Lutfi Doğan Hocamız dergâha geldiler İstanbul’da. Yanıbaşında oturan birine “Yakub Bey” diyordu. Sonra öğrendik ki, muhterem evlâdlarıymış. Yeme içme, giyim kuşamda kaliteden önce helâl oluşuna dikkat eder. Bugünlerde muhtarlarla bir görüşme yaptık. Muhtarın biri şu hâdiseyi anlattı: “Siz küçüktünüz. Bir başkasına âid olan ağaçtan yediğiniz cevizi H. Hasan Efendimiz, elinizden tutup bütün mirasçıların evlerini dolaşarak helâlleşti.” Yanlarında, âile ferdleri ve diğerlerine kaba ve sert davranmaz. Geliş ve gidişlerinde, örnek olacak tavırlar sergiler. Âsî bir baba olmaz, itâatkar merhametli bir ebeveyn olur. Dik başlılıktan uzak, mütevâzi bir baba olur.

Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak