Ara

Madden ve Mânen Sağlıklı Olabilmek

Madden ve Mânen Sağlıklı Olabilmek

İnsana maddî ve mânevî olarak ikrâm edilen pek çok nîmet vardır. Doğumundan ölümüne kadar Allâh’ın kendisine bahşettiği bu nîmetlerden istifâde etmesi, onlara sâhip çıkması ve onların şükrünü edâ edebilmesi başlı başına üzerinde durulması gereken bir konudur. Bahşedilen nîmetlerin arasında en önemli konumda olanlardan birisi de sağlıktır. Çünkü sağlığı yerinde olmayan kişinin dünyevî ve uhrevî vazîfelerini kâmil bir şekilde yerine getirebilmesi pek mümkün değildir. Kânûnî’nin bu konudaki: "Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." sözleri bu hakîkati en güzel şekilde gözler önüne sermektedir. 

Peygamberimiz (sav) kıymetınî idrakte gaflete düştüğümüz konular arasında sağlığı da zikretmiş ve şöyle buyurmuştur: “İki nîmet vardır ki insanların çoğu bu nîmetleri kullanmakta aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.”1 Çevremize ve kendi hayâtımıza baktığımızda bu iki nîmetin nasıl hebâ edildiğini gözlemleyebiliriz. Ne yazık ki elimizden giden nîmet çoğu zaman geri dönmemektedir.

Sağlık konusunu ele alırken onu sâdece beden sağlığıyla sınırlı tutmak yanlış olacaktır. Çünkü insan bedeni ve rûhuyla insandır. Beden sağlığına dikkat ederken ruh sağlığını ihmâl etmemelidir. Yâni maddesine çekidüzen verirken mânâsını görmezden gelmemelidir. Bedensel hastalıklara sebebiyet veren unsurlar olduğu gibi gönül dünyâsını târumâr edebilecek mânevî hastalıklar da vardır. Gerek zâhirî gerekse bâtınî hastalıklara karşı tedbir almak, buna rağmen hasta olunduysa tedâvîsi için çaba göstermek bir vazîfedir. Zîrâ Peygamberimiz (sav): “Allah Teâlâ hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç varetmiştir. Öyleyse tedâvî olun. Ancak haram olan şeyle tedâvî olmayın.”2 buyurmuştur.

Mânevî Hastalıklar

Maddî hastalığın meydana gelmesinde bakteri ve virüslerin etkin rol oynadığını bilmekteyiz. İşte mânevî hastalıkların oluşumunda da bir nevi mânevî virüs diyebileceğimiz sâikler vardır. Bunlar pek çok olmakla birlikte cehâlet, gaflet, tembellik, hasetlik, cimrilik, kibir vb. marazları örnek olarak sıralayabiliriz. 

Câhil olan insan her türlü zararlı akîdenin veya ideolojinin kurbânı olabilir. Çünkü doğruyla yanlışı birbirinden ayırabilmesi için gerekli ilmî donanımdan mahrumdur. Bağışıklık sistemi zayıf olan insanların en ufak bir hastalıktan olumsuz etkilendiği gibi, kendisini cehâlete mâruz bırakmış kişinin mânevî hastalıklara karşı koyabilmesi gâyet zordur. Bu bağlamda Kur’ân-ı Kerîm, bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağını vurgulamıştır.3

Mânevî hastalıklardan bir başkası da gaflettir. Zâhid ve sûfîler gaflet konusu üzerinde önemle durmuşlardır. İbn Ebü’l-Havârî (ks) (ö. 246/860) gafleti “en büyük musîbet ve kasvet” olarak tanımlar. Ona göre en derin uyku gaflet uykusudur. Gaflet olmasaydı insan nefsinin arzularına kul olmazdı. Cüneyd-i Bağdâdî (ks) (ö. 297/909), Allah’tan gâfil olmanın ateşe girmekten daha zor olduğunu söyler. Ebû Ca‘fer Sinân’a (ks) (ö. 311/923) göre, bir insanın işlediği günahtan tövbe etmesi gerektiğinden gâfil olması o günâhı işlemesinden daha kötüdür. Kalbin gaflet içinde bulunmamasını isteyen Dârânî’ye göre gafleti kalpten kovmanın tek yolu Allah korkusudur. İbn Mesrûk ise gafletle cehâlet arasında bir ilgi kurarak cehâletin gaflete yol açtığını söylemektedir.4 

“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Çalışmasının semeresi ise ileride mutlakâ görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.”5 âyeti, çalışmanın önemini vurgulamaktadır. Çalışmanın zıddı olan tembellik, bir başka mânevî hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. Tembellik, hem dünyâ hem de âhirete yönelik yerine getirilmesi gerekli olan vazîfelerin aksatılmasının temelinde yatan sebeplerden biridir.

Tembel insanlar genelde rahata ve konfora düşkün insanlardır. Konforun insan hayâtı üzerindeki olumsuz etkisini anlatırken Halil Cibran şunları söylemektedir: “Konfor insanın hayâtına önce misâfir olarak girer, sonra onun patronu olur. Ve insanın, alıştığı konforu uğruna yapmayacağı bir şey kalmaz. Elbette bir terbiyeciye dönüşür sonra kırbacı ve kancası ile kukla eder o yüce arzularınızı. Önce rûhun tutkusunu katleder konfor düşkünlüğü sonra cenâzesine gider de için için sırıtır.”6 Peygamberimizin Allâh’a sığındığı hasletlerden birisinin de tembellik olduğunu şu duâsından anlamaktayız: “Allâh’ım tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlığın verdiği düşkünlükten ve cimrilikten sana sığınırım.”7 

Allah Teâlâ’nın taksîmâtına rızâ göstermemek şeklinde de değerlendirilen hasetlik, tehlikeli bir kalp hastalığıdır. İblisin, Âdem (as)’a karşı duyduğu hasetin, huzûr-u İlâhîden kovulmasına sebebiyet verdiğini göz önünde bulundurursak tehlikenin boyutunu daha iyi idrâk ederiz. Çağımızın en önemli mânevî hastalıklarından biri hâline gelmiş olan hasetlik, sâhibinin sâlih amellerini yok etmektedir. Bu doğrultuda Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Sakın hased etmeyin, çünkü ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, hased de sâlih amelleri yer bitirir.”8 Hasetçi Allah Teâlâ’nın vermiş olduğu nîmetin kıskandığı kimsenin elinden çıkmasını istediği için hiçbir zaman rahat ve huzur içinde olmaz. Felak Sûresi'ndeki, “Bir de kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden!”9 ilâhî kelâmı da göz önüne alınınca, hased yâni çekememezlik duygusunun toplum içerisinde yapacağı yıkımın ciddiyeti daha iyi anlaşılır. Kibir, cimrilik, ucb vb. hastalıkların tamâmı insan için tehlikelidir. 

Sonuç Olarak

Maddî ve mânevî açıdan sağlığı korumak, bize emânet olarak verilen ruh ve bedene sâhip çıkmaya çalışmak demektir. İçerisinde bulunduğumuz şu salgın günlerinde her ne kadar bedeni korumaya çalışmak ön plana çıksa da, rûhumuzu/gönlümüzü mânevî salgınlara karşı korumak için de çaba sarf etmeliyiz. Duâmız, hastalığın hem maddîsinden hem de mânevîsinden korunabilmektir. Ancak şu gerçeği de göz ardı etmemeliyiz ki maddî hastalıklar en fazla bizim dünyâ ile bağımızı koparır fakat mânevî hastalıklar eğer tedâvi edilmezlerse bizi îmânımızdan edebilir. Bedene isâbet eden hastalıklar ilaçla, gönle isâbet edenler ise zikirle tedâvî edilir. Çünkü “Kalpler ancak Allâh’ı anmakla huzur bulur.”10

Dipnotlar

1 Buhârî, Rikâk, 1.

2 Ebû Dâvûd, Tıbb, 11.

3 Zümer, 39 /9.

4 Süleyman Uludağ, “Gaflet”, D.İ.A., T.D.V. Yay. İst. 1996, c. 13, s. 283.

5 Necm, 53/39-41.

6 Halil Cibran, Ermiş, Karbon Kitaplar, İstanbul 2018, s.28.

7 Müslim, Zikir, 50.

8 Ebû Davûd, Edeb, 44.

9 Felak, 113/5.

10 Ra’d, 13/28.

Kasım 2020, sayfa no: 22-24

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak