Lozan: Masada Kaybedilen Vatan -2- ÜLKELERİN TEMSİLCİLERİ TANITILIYOR Tüm cephelerde rakip ve düşman ülkelerin ordularını diz çöktüre çöktüre, gâlibiyetimizi beyinlerine ve dünyânın idrâkine kazıya kazıya kazandığımız millî mücâdelemizin netîcesinde muzaffer taraf olarak masaya oturduğumuz Lozan’da görüşmelerin başındaki ülke temsilcilerinin takdîmi bile o masada ne durumda olduğumuzun esâsında bir göstergesidir. Lozan’a katılan ama aslında mağlûp tarafın temsilcisi sıfatı ile o masada oturan temsilcilerin sıfat ve isimleri şaşaalı bir biçimde sunulurken, gâlip tarafın temsilcileri sıfatı ile Lozan’da o masanın patronları olan, daha doğrusu olması gereken İsmet Paşa ve ekibi sâde bir vatandaş gibi takdîm edildiler. İşin vahim tarafı İsmet Paşa bu durumdan, daha sonra yazdığı hâtıralara bakacak olursak hiç rahatsız olmamış. Hâlbuki paşanın bu duruma itirâz edip kazandığı savaşları ve aldığı madalyaları saydırması daha asil bir davranış olurdu. Şöyle takdim ediliyor katılımcılar; …Haşmetli Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Devletleri kralı ve Hindistan İmparatoru Hazretleri’nin İstanbul’daki Yüksek komiseri, soylu Sir Horas Jorj Montegü Rumbold …Fransa Büyükelçisi, Cumhuriyetin doğudaki en yüksek komiseri, lejyon dönor ulusal nişanının, Grand ofisiye rütbesinin sâhibi, Ferik General, Mösyö Maurice Pele …Senato Üyesi, İtalya Büyükelçisi, İstanbul’da en yüksek komiser, Sen Moris, Sen Lazar ve Kuron d’itali nişanlarının Grand Kruva rütbesinin sâhibi, soylu Marki Camile Garoni …Atina’da en yüksek temsilci, orta elçi, Sen Moris ve Lazar nişanlarının, komandatör, Kuron d’itali nişanının Grand ofisiye rütbesinin sâhibi Mösyö Jül Sezar Montanya …Sulay Luvan nişanının birinci rütbesinin sâhibi, Roma’da en yüksek temsilci, büyükelçi Mösyö Kintaro Oçiyai Juzamimi …Bakanlar Kurulu eski başkanı, Sovyör nişanının Grand Kruva rütbesinin sâhibi, Mösyö Elefterios Kirye Venizelos Görüldüğü üzere savaşta mağlûp ama masada gâlip tarafın temsilcileri en tumturaklı hâlleriyle ve en havalı pozisyonlarıyla dünyâ kamuoyuna sunulur. Sıra savaşın gâlibi olması hasebiyle masanın da patronu konumunun tabii sâhibi Türkiye’nin temsilcilerine gelir. Aynı şekilde ağdalı ve süslü sıfatlarla dolu isimler okunmasını bekliyorsunuz değil mi? Beklemeyin, zîrâ durum hiç de öyle olmayacaktır. Şöyle takdîm edilir Türk delegasyon heyeti; …Dış İşleri Bakanı, Edirne Milletvekili İsmet Paşa …Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Doktor Rıza Nur …Eski Bakan Trabzon Milletvekili Hasan Hüsnü Saka Bey[1] Bu tür bir acziyetin acaba dünyâ kelime literatürlerinde mantıklı ve iyimser bir açıklaması var mıdır?.. Bu hitap şekli nedense bana Kanunî Sultan Süleyman Hân’ın Fransa Kralı Fransuva’ya gönderdiği mektubun başındaki hitap ve taltif cümlelerini hatırlatıyor. Ne demiş koca Süleyman Fransa Kralı’na hitâben; “…Ben ki sultanlar sultânı, hâkanlar hâkanı, hükümdarlara taç giydiren Allâh’ın yeryüzündeki gölgesi. Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Azerbaycan’ın ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyârının ve Yemen’in ve nice memleketlerin sultânı ve pâdişâhı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han’ım. Sen ki Fransa vilâyetinin kralı Fransuva’sın…” KOMİSYON BAŞKANLIKLARINA TÜRKLER GETİRİLMEDİ Görüşmelerin başından sonuna kadar oluşturulan komisyonların hiçbirinde Türk heyetinden birine komisyon başkanlığı verilmedi. İngiltere-Fransa ve İtalya, komisyon başkanlıklarını sonuna kadar ellerinde tuttular, işin tuhaf olan tarafı ise bu duruma bizimkilerden güçlü bir itirâzın gelmemesidir. BİZİM HEYET ASKER, KARŞI TARAF BÜROKRAT KÖKENLİ İDİ Müzâkereler boyunca dikkat çeken en mühim husus şu idi ki; karşımızda hasım olarak duran devletlerin temsilcilerinin tamâmı siyâset, târih ve mâliye bürokratları iken, bizim heyetimizin başında İsmet İnönü yâni bir asker vardı! İngiltere’nin başını çektiği rakip ülkelerin her biri sanattan eğitime, arkeolojiden târihe, ekonomiden belediye hizmetlerine kadar pek çok uzman ve bilim adamı getirmişken bizim heyet başkanları 150 kişilik asker kökenli yâver ve yardımcı getirmişti. İNGİLTERE’NİN ZOR DURUMDA OLDUĞUNU ANLAMADIK Tüm bu yan unsurlara rağmen İngiltere, Lozan masasına hâkimâne tavır ve târihî İngiliz küstahlığı ile oturduğunda esâsında çok kötü ve yılgın bir vaziyetteydi. Nitekim bu durum İngiliz askerî ve politik arşiv belgeleri ve o günün savaş bakanlığının raporlarında açıkça belirtilmiş ve “içinde bulunduğumuz bu zor durumu çaktırmayın”[2]denmiştir. Bunun yanı sıra İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon, Türkiye’nin içinde bulunduğu zor durumu çok iyi okudu ve kullanmayı başardı. İNGİLİZ İSTİHBÂRÂTI TÜRK TELGRAFLARINI DEŞİFRE ETTİ Görüşmeler boyunca hemen hemen her gün Türk Heyeti gelişmeler hakkında Ankara’yı telgraflarla bilgilendiriyordu ve Ankara’dan da cevâbî olarak telgraflar geliyordu. Fakat ortada ciddî bir sıkıntı bulunmaktaydı; bu telgraflar dâimâ İngiliz yetkililerince kontrol ediliyor ve bâzıları da okunmadan imhâ ediliyordu… İşte biz Lozan’da konuya bu kadar hâkim değildik!.. BATI TRAKYA VE TRAKYA SINIRI YUNANLILARIN İSTEDİĞİ GİBİ BELİRLENDİ Batı Trakya, Lozan Konferansında ilk görüşülen konulardan biri olmuştur. Bu konu, Türkiye’nin Avrupa yakasındaki sınırlarının çizilmesi sırasında ortaya çıkmış ve tartışmalar birinci komisyonun 22 Kasım 1922 târihli ilk toplantısında başlamıştı. Bu konuda yapılan görüşmelerde pek hazırlıklı olmadığı anlaşılan İsmet Paşa, birinci komisyon başkanı Lord Curzon’un sorularına konuya ve coğrafyaya hâkim olmadığından dolayı verdiği tereddütlü ve erteleyici cevapları nedeniyle, çok şey elde edebileceğimiz bir konuda en azla yetinmemize sebep olmuştur. Örneğin Curzon’un, İnönü’ye; “Batı Trakya’ya tamâmen sâhip olmayı isteyip istemediği” şeklindeki sorusuna İnönü “Kesinlikle böyle bir taleplerinin olmadığını, sâdece bölgede halkın oyuna başvurulmasını istediklerini” belirtmiştir.[3] LOZAN’DA NE KAZANDIK NE KAYBETTİK? 1- Lozan’da savaşta kazanmamıza rağmen toprak kaybettik. 2- İngiltere’ye parası peşin verilmiş ama alınamamış gemilerimizi bıraktık. 3- Osmanlı’nın borçlarını üstlendik. Hattâ Osmanlı’dan kalma son borcu Turgut Özal ödemiştir. Ama başka ülkelerin bize olan borcunu sildik. 4- Azınlık meselesi karşı tarafın istediği gibi karara bağlandı. Yunanistan’daki Türkler azınlık, Türkiye’deki Yunanlılar ise vatandaş kabûl edildi. 5- Yunanistan sınırımız hâriç hiçbir ülke ile sınırımız belirlenemedi. Yunanistan sınırı da Yunan tarafının istediği gibi oldu. 6- Boğazlar meselesi Sevr Antlaşmasındaki maddenin aynısı şeklinde kabûl edildi. 7- Başta Yunanistan olmak üzere hiçbir ülke elindeki Türk esirlerini vermedi. Türk tarafı da bu esir Türk askerlerinin âkıbetlerini sormamayı ama elindeki yabancı esir askerleri vermeyi kabûl etti. Yunanistan’ın Türkiye’ye kendisine iâde etmesi için verdiği esir Yunanlı askerler eğer Anadolu’da bulunamazsa onların da neden bulunamadığını, öldürüldülerse kim tarafından, ne zaman, niye ve nerede öldürüldüklerini de bulup aydınlığa kavuşturma vazîfesi tabii ki Türkiye’nindir. Bu sözleşmede şu veya bu şekilde savaş ortamında kaybolan Rumların araştırılmasından ve isim isim tüm kayıp Yunanlıların bulunmasından söz edilirken, Yunanlıların mezâlimine uğrayarak kaybolan, meselâ Yunan askerlerinin Aydın Karatepe Köyü’nde câmiye doldurarak yaktığı yüzlerce sivil köylüden hiç söz edilmemesi, Yunan iddiasına karşılık Türk heyetinin bu gibi katliamları masaya getirmemesi ve Anadolu coğrafyasının tüm bölgelerinde yaşanan, sivillerin mâruz tutulduğu bu tür toplu katliamların hesâbının sorulmaması gerçekten çok gariptir. Yunanlılar Anadolu’ya talan, yağma ve binbir çirkinlik yapmak için gelen asker ve vatandaşlarının öldürülmesinin hesâbını Türkiye’ye utanmadan, sıkılmadan isim isim sorarken; Türk heyetinden bir kişi bile çıkıp köylerde yapılan binbir çirkinliğin ve toplu yakmaların, katliamların hesâbını ne yazık ki kimseye sormamıştır. Bu duruma bir isim vermek gerekirse acaba ne demek gerekir? 8- Türk Hukuk ve İktisat sistemlerinin belli bir süre Avrupalı gözlemcilerin yönetiminde işlemesini Türk tarafı kabûl etti. 9- Türk şirketlerine borçlu olan Avrupalı şirketlerin borcu silindi ama Avrupalılara borçlu olan Türk şirketlerinin borçlarının silinmemesi kabûl edildi. 10- Suriye’deki Fransız işgâli resmen tanındı ve legal hâle getirildi. 11- Irak, Kerkük, Musul, Süleymaniye gibi Türk ve Müslüman toprakları üzerindeki İngiliz işgâli resmen tanındı ve bu işgâl legal hâle getirildi. 12- Heyete sonradan Atatürk tarafından baş müşâvir sıfatı ile katılan İstanbul Yahudileri Başhahamı Haim Naum ikili oynadı ve Türk heyetinden aldığı bilgileri karşı tarafa verdi.[4] 13- Görüşmeler esnâsında düşman devletlerarasında çatışma ve fikir ayrılıkları çıktı ama Türk tarafı bu durumu lehte kullanamadı[5]. “Yâni masada Sultan Abdülhamid’in zekâ ve siyâsetinden eser yoktu.” 14- Hatay göz göre göre Fransa’ya terk edilmiştir. 15- Kıbrıs’taki egemenlik hakkımızdan ebediyen vazgeçildi. 16- Türkiye’de bulunan ve işgâl günlerinde işgâl askerlerince el konulmuş olan Türk ev ve arazileri üzerinde Türk tarafının hak talep etmemesi kabûl edildi. 17- Türk tarafı, Milli Mücâdele yıllarında bölücü propaganda yapan Rum Patrikhanesi’ni yurt dışına çıkartmayı başaramadı. 18- Başdanışmanımız Yahudi Haim Naum tarafından İngiltere’ye Hilâfeti kaldıracağımıza dâir söz verildi. Lozan Hezîmeti hakkında verdiğimiz devede kulak denecek kadar küçük olan bu bilgi Lozan’da aldığımız politik mağlûbiyetimizin toplu iğnenin ucu nisbetinde küçücük bir kısmıdır ve bu netîce Başkan İsmet İnönü hâriç hiç kimseyi memnun etmemiştir… [1] Hüseyin Avni Çavdaroğlu, Öncesi ve Sonrası ile Lozan, Yeditepe Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul, 2011,s. 153-54 [2] Joseph C.Grew, Turbulent Era. A., Kırk Yıl 1904-1945 Diplomatik Kaydı, Londra, 1953, s.486 [3] http://www.elitegitim.com/lozan%E2%80%99da-bati-trakya-meselesi.html [4] Rauf Orbay, Rauf Orbay’ın Hatıraları, Yakın Tarihimiz, 2. Cilt, İstanbul, !962, s.53 [5] 16 Ocak 1923, Curzon’un Tutanakları, Curzon Evrakı.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak