Ara

Kur’ân’ın Saati, Mü’minin de Saati Olmalı!

Kur’ân’ın Saati, Mü’minin de Saati Olmalı!

Vakit Bilinci

Vakit, bāzılarının dediği gibi nakit değildir. Zîrâ vakit, nakitten çok daha değerlidir. Vakit azizdir. Tabii ki değerlendirilebilenler için vakit azizdir. Azîz olan Yüce Allâh’ın emâneti olarak görülen ve O’nun ölçüleri doğrultusunda geçirilen vakit azizdir.

Bütün ibâdetlerde vakit önemlidir. Sözgelimi namazın şartlarından biri de vaktin girmiş olmasıdır. Oruç, hac ve zekât ibâdetleri, belli vakitlerde edâ edilen ibâdetlerdir. İbâdetlerde vakit şartı, mü’minde vakit bilincini oluşturma amacına yöneliktir. Eskiler, saat denilince öncelikle namaz vakitlerini anlarlardı. Onlardan birine ‘saat kaç’ diye sorulsa; köstekli saatine bakar ve vakit tamam yâhut vakit tam oldu veya elini çabuk tut vaktin çıkmasına az kaldı demekle yetinirlerdi. Bununla saati soranın namaz için sorduğu, cevap verenin de namazı merkeze alarak cevap verdiği anlaşılırdı. Onlar günlük hayatlarını da namaz vakitlerine göre planlarlardı. Örneğin, sabah namazından sonra derse başlayalım, öğle namazından sonra falan câmide buluşalım, ikindi namazı çıkışı birlikte çarşıya uğrayalım, akşam namazından sonra yemeğe buyurun, yatsı namazından sonra müsâitseniz ziyâretinize geleceğiz gibi cümleler, onların günlük hayâtını belirlerdi.

Günümüz insanı bu hassâsiyeti kaybetti, vakti namaza göre planlamayı unuttu ve zamânı değerlendirmeyi de ihmâl etti. Artık o, boş uğraşlarla vakit öldüren, zamânın kātili durumuna düştü. Zamânı kokuttu, onu hoyratça isrâf edip tüketti. Teknolojik imkânlar insana, çok uzun vakitler kazandırdı. Ancak zamâne insanı, teknolojinin kazandırdığı bu zamanları değerlendiremedi, onları hayra dönüştürmesini bilemedi. Geliştirilen ulaşım araçları, ev ve işyerlerinde kullanılan araç ve gereçler, eskiden çok uzun zamanda yapılan işlerin kısa zamanda yapılmasını sağladı. Ne var ki insan geriye kalan uzun zamanlarını hayırlı işlerde kullanmasını bilemedi.

Dünün insanı yemek pişirmek için ateş yakardı. Ateş yakmak için odun hazırlaması gerekti. Bu da uzun zaman alırdı… Çamaşır, bulaşık yıkamak için çeşmeden eve su getirmesi ve elinde çamaşır ve bulaşıkları yıkaması gerekti. Bu da uzun zaman demekti… Bir yerden bir yere gitmek için yürümesi yâhut bir hayvana binip gitmesi gerekti. Bu da yol boyu zamânın akıp gitmesiydi… Yazmak için kağıt, divit ve mürekkep hazırlaması gerekti. Her kelime için birkaç kere hokkaya diviti batırması gerekti. Yanlışı silmek son derece meşakkatliydi. Bütün bunlar için sabır ve uzun zaman gerekti… Şimdilerde yemekler çok kısa zamanda hazırlanabiliyor, çamaşır ve bulaşıklar makinelerde yıkanabiliyor, yollar vâsıtalarla kısa zamanda alınabiliyor, yazılar dijital ortamda kolayca yazılabiliyor. İnsana da pek çok zaman kalıyor. Ancak insan, bu zamanlarını ekranların başında, boş işlerde harcayıp tüketmekte. Sonuçta çalışmadığı halde yorgun ve bitkin düşmekte. İnsan içerisine daldığı lüzumsuz pek çok uğraş sebebiyle yoğun bir temponun içerisinde çırpınmakta. Artık çok yoğun olduğunu söylemek günümüz insanının yapması gerekip de ihmâl ettiği temel vazīfeleri için bir savunma aracı olmuş vaziyettedir. Sıla-i rahim ziyâretleri aksıyor, cevap hazır: Çok yoğunum! Taahhütler yerine getirilmiyor, cevap hazır: Çok yoğunum! Sonuçta savrulan insan, vakit bilincini kaybetti, saatini şaşırdı. Artık hayat ibâdet saatlerine göre ayarlanmıyor. Mesâi günleri için kurulan saatler, namaz vakitleri için kurulmuyor, tātil günlerinde saatlerin alarm zilleri çalmıyor!

 

Kur’ân’ın Saati

Saat, insanın zamânını belirleyen aracın adıdır. İnsan, günlük programını bu araca göre planlar. Bir gün yirmi dört saat ve onun her ânı mü’mine emânettir. Akıllı insan, zamânını planlayarak kendisine emânet edilen bu sayılı nīmeti değerlendiren ve bu şekilde yaşadığı hayâtı anlamlandıran kimsedir. İnsana bahşedilen ömür, sayılı saatlerden ibârettir. Bu ömür içindeki her saat, kıymetlidir. Hiçbir saat birbirinin aynısı değildir. Geride bırakılan saatler bir daha geri gelmeyecektir. Onun için yaşanan her saat önemlidir ve iyi değerlendirilmelidir. Bize zaman bilincini aşılayan pek çok hadisten üçünde şöyle buyurulur:

Her insan (her gün) sabah kalkıp (pazara çıkar), nefsini satışa arz eder. Kimi onu âzâd eder, kimi de helâk eder.1

Her yeni gün şöyle seslenir: Ey insanoğlu! Ben yeni bir ânım. Yaptığın işler konusunda senin şâhidinim. Öyleyse beni hayır işleyerek iyi değerlendir ki lehine şâhitlik edeyim. Çünkü ben bir daha geri gelmeyeceğim. Gece de aynen böyle söyler.2

İki nīmet vardır ki, insanların çoğu bu nīmetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.3

Hayat Düstûrumuz Kur’ân’a göre saat, kıyâmet saatidir. Pek çok âyette kıyâmet, saat olarak isimlendirilmiştir. Kıyâmet çok ânî ve çabuk gerçekleşeceği için yâhut o gün insanların hesâbı bir anda görüleceği için saat diye isimlendirilmiştir. O güne yevmü’d-dîn de denilmiştir. Kur’ân’a göre âhiret günü, din günüdür. Çünkü âhirete îmân eden, dîne inanmış demektir. Onun için Yüce Allah, Din gününün sāhibidir.4 es-Sâat kelimesi Kur’ân’da 48 kere geçer. Bunların bir kısmında hayâtın bir ânı, zaman dilimi olarak geçer; 40 yerde ise kıyâmet için bu kavram kullanılır. Bu âyetlerden bir kısmı şöyledir:

 

Sana, kıyâmet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar, de ki: ‘Onu ancak Rabbim bilir, onun vaktini, O'ndan başka belirtecek yoktur. Göklerin ve yerin, ağırlığını kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir.’ Sen sanki öğrenmişsin gibi sana soruyorlar, de ki: ‘Onu bilmek ancak Allâh’a mahsustur, ama insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.’5

Allâh’a kavuşmayı yalanlayanlar doğrusu kaybedenlerdir ki kıyâmet saati onlara ansızın gelince, ağırlıklarını arkalarına yüklenerek, ‘Dünyâda işlediğimiz büyük kusurlardan ötürü yazıklar olsun bize’ derler. Dikkat edin, yüklendikleri şeyler ne kötüdür!6

Allah tarafından, onları kuşatacak bir azâba uğramalarından veya farkına varmadan, kıyâmet saatinin ansızın gelmesinden güvende midirler?7

Kıyâmet saati şüphesiz gelecektir. O halde yumuşak ve iyi davran.8

İnsanlar senden kıyâmet saatinin zamânını soruyorlar; de ki: ‘Onun bilgisi ancak Allah katındadır; ne bilirsin, belki de saat pek yakındır.’9 Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, zamânını gizli tuttuğum kıyâmet saati mutlakā gelecektir.10

Göklerin ve yerin gaybı Allâh’a āittir, kıyâmet saatinin kopuşu bir göz kırpması kadar veya daha çabuk bir zaman içinde olur. Şüphesiz Allah her şeye Kādir'dir.11

Müttakīler görmedikleri halde Rablerinden korkarlar; kıyâmet saatinden de titrerler.12

Ey insanlar! Rabbinizden sakının; doğrusu kıyâmet saatinin sarsıntısı büyük şeydir.13

Onlar kıyâmet saatinin kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?14

Âyetlerde kıyâmet için sâat kelimesi kullanılmıştır. İnsanların kıyâmet saatini yalanladıkları ve onun ne zaman kopacağını sorup durdukları hatırlatılmaktadır. Oysa kıyâmet saatinin vaktini Yüce Allah kendi ilminde gizlemiştir. Kıyâmetin vaktinin gizlenmesi imtihânın gereğidir. Şâyet onun vakti açıklanmış olsaydı hayat çekilmez olur, sınavın anlamı kalmazdı. İnsanlık her geçen gün kıyâmete yaklaşmaktadır. Son Peygamberin gönderilişi, son Kitâbın inişi gibi Kıyâmetin pek çok alâmeti ortaya çıkmıştır. Kıyâmet, insanlığın hiç beklemediği bir anda ansızın kopacaktır. Asıl olan, kıyâmetin zamânını bilmeye çalışmak değil, kıyâmete hazır olmaktır. Zâten kişinin kendi ölümü kıyâmetidir. Kişi öldükten sonra, dünyânın ömrü ne kadar uzarsa uzasın, ölen kişi için bir anlam ifâde etmeyecektir. Nitekim kıyâmet ne zaman diye soran bir kimseye Peygamberimiz, onun için ne hazırladın15 buyurarak asıl olanın kıyâmete hazırlanmak olduğunu beyân etmiştir. Kıyâmet kopunca herkes ona inanacak, ancak bu îmânın bir faydası olmayacaktır. O gün iyiler daha iyi olmadıklarına, kötüler de iyi kişiler olmadıklarına pişman olacaklar, ancak bu pişmanlığın da bir yararı olmayacaktır.

O halde Kur’ân’ın saati biz mü’minlerin de saati olmalıdır. O saate göre hayâtımızı planlamalı ve hep o saate hazır olmalıyız. O saat hep gündemimizde olmalıdır. Unutmayalım ki ömür en büyük nīmet, ömrün her ânı bize emânettir. O halde o aziz nīmetin kıymetini bilelim, emânete riāyet edelim. Nīmeti, nīmet sāhibinin ölçüleri doğrultusunda kullanarak şükrünü edâ edelim ve onu bereketlendirelim. Uzun kısa, her mükellef insana aklını kullanacağı, düşünüp taşınacağı bir zaman fırsatı tanınmıştır. Önemli olan o fırsatı iyi değerlendirerek bereketlendirmektir. Zîrâ imtihan yerini, zamânını, süresini ve sorularını imtihânın sāhibi belirlemektedir. O halde bize düşen, o sınavın hakkını vermek ve sınavda başarılı olmak için gayret etmektir. Ömür fırsatı geçtikten sonra, sınavı kaybedenlerin cehennemdeki pişmanlıkları onlara bir fayda sağlamayacaktır: Onlar orada; ‘Rabbimiz! Bizi çıkar; yaptığımızdan başka, yararlı iş işleyelim’ diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azâbı tadınız, zālimlerin yardımcısı olmaz.16

 

O halde ey insan! Senin için dün geçmiştir, bir daha geri gelmez! Yarın ise senin için garanti değildir, ona kimin ulaşıp ulaşamayacağını Allah’tan başkası bilmez! Dem bu demdir, ân bu andır. Öyleyse içerisinde bulunduğun ânın kıymetini bil, onu iyi değerlendir ve zamânı bereketlendir. Unutma, dün geçti yarın var mı? Güvenme gençliğine ölenler hep ihtiyar mı?

 

Dipnotlar:

[1] Müslim, Tahâre l; Tirmizî, Daavât 85; İbn Mâce, Tahâre 5; Dârimî, Vudû 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 342, 343.

2 Müttakī el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, XV, 336.

3 Buhārî, Rikak 1; Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15.

4 1 Fâtiha 4.

5 7 A’râf 187, 79 Nâziât 42.

6 6 Enâm 31.

7 12 Yûsuf 107.

8 15 Hıcr 85, 18 Kehf 21, 22 Hacc 7, 40 Ğāfir 49.

9 33 Ahzâb 63.

10 20 Tāhâ 15.

11 16 Nahl 77.

12 21 Enbiyâ 49.

13 22 Hacc 1.

14 47 Muhammed 18.

15 Müslim, Birr 163.

16 35 Fâtır 37.

 Ocak 2022, sayfa no: 14-15-16-17

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak