Ara

Kur’ân’ın Peygamber Efendimiz’e (sav) İtâat Çağrısı

Prof. Dr. Kadir Özköse PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN (SAV) ÖRNEKLİĞİ Peygamber Efendimiz usve-i hasenedir. İçimizden bize en güzel nümûne olarak seçilen insanlık âbidesidir. “Yemin ederim ki, sizin için, Allâh'ın huzûruna çıkmayı umanlar, âhiret gününe inananlar ve Allâh'ı çok çok ananlar için Allâh'ın Rasûlü güzel bir örnektir.” (Ahzâb, 33/21)âyet-i kerîmesi, Hz. Peygamber'in hem sözleriyle hem de fiil ve hareketleriyle bize delil ve örnek olduğunu, kendisine uymanın ve itâat etmenin kaçınılmazlığını açıkça ortaya koymaktadır.   PEYGAMBER EFENDİMİZ’E (SAV) İTÂAT Kur’ân öncelikli olarak Allah sevgisini Peygamber Efendimiz’e uymaya bağlar ve şu çağrıda bulunur: “(Resûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Âl-i İmrân, 3/31)   “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan sakının.” (Haşr,59/7) âyeti ise, Peygamber aleyhisselâm'a itâat konusundaki âyetlere açıklık getirmekte, ona itâatin bir sınırı bulunmadığını belirtmekte ve Rasûlullâh'ın buyurduğu herşeyi "başım gözüm üstüne" diyerek yapmaya mecbur olduğumuzu ve bunu Allah Teâlâ'nın emrettiğini hiçbir itirâza yer bırakmayacak şekilde açıkça ortaya koymaktadır.   Kurtuluşa ermenin göstergesi Peygamber Efendimize itâattir. Ona itâat dünyâ ve âhiret saadetinin temînâtıdır. Şöyle ki: “Her kim Allâh’a ve Rasûlü'ne itâat eder, Allah'tan korkar ve O'na karşı gelmekten saygı ile sakınırsa, işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Nûr, 24/52)   Allah (cc) kullarının kendisine itâatini Resûlü’ne itâatle birlikte zikreder. “De ki: Allâh’a ve Rasûlü'ne itâat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez." (Âl-i İmrân, 3/32)   Peygamber sevgisi ve Allah Resûlü’ne ittiba rahmete ermenin gereğidir. Ezelî kurtuluş ve mânevî huzûrun nebevî geleneğe tâbi olmakla sağlanacağını Allah (cc) şöyle beyân eder: “Kim Allâh’a ve Rasûlü'ne itâat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzâb, 33/71);  “Allâh’a ve Rasûlü'ne itâat edin ki rahmete kavuşturulasınız." (Âl-i İmrân, 3/132)   Peygambere itâat merhamete ermenin yegâne yoludur: “Namaz kılın; zekât verin; Peygamber'e itâat edin ki merhamet göresiniz.” (Nûr, 24/56)   Yaptığımız güzel amellerin boşa gitmemesi ve ömür sermâyemizin hebâ edilmemesi ancak Allah ve Resûlü’ne itâatle sağlanacaktır. “Ey îmân edenler! Allâh’a itâat edin, Peygamber'e de itâat edin ve yaptıklarınızı (amellerinizi) boşa çıkarmayın.” (Muhammed, 47/33); “Eğer Allâh’a ve elçisine itâat ederseniz, Allah amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez.” (Hucurât, 49/14)   Rahmet-i Rahmân’a kavuşmanın en güzel göstergesi Allâh’ın cenneti ve cemâli ile müşerref olmaktır. Cennete giden yol Allâh’a ve Peygamber Efendimiz’e itâatten geçer. “Kim Allâh’a ve Peygamberine itâat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada süresiz kalmak üzere; işte büyük kurtuluş budur.” (Nisâ, 4/13); “Kim Allâh’a ve Peygamberine itâat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Kim de yüz çevirirse, onu acı bir azâb ile cezâlandıracaktır.” (Fetih, 48/17)   Allâh’a ve peygamberine itâat kişinin sâdece âhiret saadetini sağlamak için değil dünyâ hayatındaki her türlü sıkıntılarından kurtulması için de geçerli olan yegâne düsturdur. “Ey îmân edenler! Allâh’a itâat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülû'l-emre (idârecilere) de itâat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allâh’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız, onu Allâh’a ve Rasûlü'ne götürün (Onların tâlimâtına göre halledin); bu hem hayırlıdır hem de netîce bakımından daha güzeldir.” (Nisâ,4/59)   Peygamberi sevmek ve ona itâat etmek kişiyi hangi mertebelere eriştirmez ki! “Kim Allâh’a ve Rasûl'e itâat ederse, işte onlar, Allâh’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlih kişilerle berâberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!"  (Nisâ, 4/69)   Bahsettiğimiz ilk âyet-i kerîmede Rabbimiz, Allâh’ı sevmenin gereğini Peygamber Efendimize itâate bağlamışken, şimdi de Peygamber Efendimize itâat etmeyi Allâh’a itâat etmek olarak nitelendirmektedir. “Kim Rasûl'e itâat ederse Allâh’a itâat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik." (Nisâ, 4/80)   PEYGAMBER EFENDİMİZE İTÂAT ETMEYENLERİN DURUMU Peygamber Efendimizin çizgisine uymayanlar bu tavırlarıyla Allah Resûlüne zarar veremezler. Ne yaparlarsa kendilerine yaparlar:   “Allâh’a itâat edin. Rasûl'e de itâat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itâatten) yüz çevirirseniz, bilin ki Rasûlümüzün vazîfesi apaçık duyurmak ve bildirmektir." (Mâide, 5/92) “Siz gerçek mü'minler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allâh’a ve Rasûl'üne itâat edin.” (Enfâl, 8/1) “Ey îmân edenler! Allâh’a ve Rasûlü'ne itâat edin; işittiğiniz hâlde O'ndan yüz çevirmeyin." (Enfâl, 8/20)   Peygambere itâat etmeyenler dalâlet yolcusudur. Hak yoldan uzaklaşmış, hakîkatten inhirâf etmiş ve gerçeği görememiş tabiatlarıyla onlar ne Allâh’a ne de Resûlüne zarar verebilirler. Hak ve hakîkat yolunu bulanlar ancak ona itâat edenlerdir. “De ki: Allâh’a itâat edin; Peygamber'e de itâat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itâat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sâdece açık seçik duyurmaktır." (Nûr ,24/54)   Şu bir gerçek ki, Resûl-i Zîşân'a itâat etmeyen kimse Allâh’a itâat etmemiş olur. Allâh’ın Kitâbı'na sarılmak nasıl bir görevse, Rasûl-i Kibriyâ'nın sünnetine sarılmak da öyle bir görevdir. “Allâh’a itâat edin, Rasûlü'ne de itâat edin; yüz çevirirseniz, bilin ki, Rasûlümüzün görevi sâdece apaçık bir tebliğdir.” (Tegâbün,64/12)   PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN (SAV) HAKEMLİĞİ Şimdiye kadar sıralanan âyetlere göre anlaşmazlıklarımızda Allâh’ın Resûlünü hakem tâyin edeceğiz ama onun vereceği kararlara da aynen uymamız şarttır. “Hayır, Rabbine yemîn ederim ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kabûl edip sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan onu kabûllenmedikçe, îmân etmiş olmazlar.” (Nisâ, 4/65) âyet-i kerîmesi gereğince Peygamber Efendimizin ölçütlerine uymama lüksümüz bulunmamaktadır.   Peygamber Efendimiz insanlar arasında Kur’ân ile hükmetmiştir. Peygamber Efendimizin hayâtı boyunca verdiği hükümlerin ilâhî vahyin kontrolünde olduğunu Kur’ân şu şekilde haber vermektedir: “Allâh’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitâb'ı hak ile indirdik; hâinlerden taraf olma!” (Nisâ, 4/105)   Aramızdaki kavgaların izâlesi Allâh’a ve Resûlüne itâatle sağlanır ancak. “Allâh’a ve Rasûlü'ne itâat edin, birbirinizle çekişmeyin.” (Enfâl, 8/46)   Allah ve Resûlünün verdiği hükme uymama hakkımız yoktur. Mümin olarak Allah Resûlünün hükmüne boyun eğmek ve onu kabûllenmek zorundayız. Ayaklarımızın sebât etmesi şarttır. “Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (Ahzâb, 33/36)   “Ey îmân edenler! Allâh’ın Rasûlü'nün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” (Hucurât, 49/1) Allah Resûlü’nün önüne geçmemek; söylediğimiz sözlerde, yaptığımız işlerde ve çıkardığımız hükümlerde Hz. Peygamber'e aykırı davranmamak, ona karşı saygılı olmak ve ona uyup itâat etmektir.   PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN (SAV) ÇAĞRISI Peygamber Efendimizin çağrısı hayat verir. Onun dâveti huzur getirmiştir. Onun ölçütleri insanlığı diriltmiştir. Onun varlığı huzûrun adresidir. Allâh’ın emri şöyledir: “Ey îmân edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allâh’a ve Rasûlü'ne uyun.” (Enfâl, 8/24)   Peygamber Efendimizin çağrısına uyan müminler insanlığın hayra dâvetçileridir. İyiliğin teşvikçisi ve kötülüğün frenleyicisi olarak müminlerin rahmete ermelerinin yegâne şartı bu çağrıya kulak vermeleridir: “Mü'min erkeklerle mü'minin kadınlar birbirlerinin yardımcılarıdır. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar; namazı kılar, zekâtı verirler; Allâh’a ve Rasûlü'ne itâat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir.” (Tevbe, 9/71)   PEYGAMBER EFENDİMİZ’E  (SAV) İTÂATİN SÖZDE KALMAMASI Peygamber Efendimize itâat bedel istemektedir. Peygambere uydum demekle onun tâkipçisi olunmaz. Bu iddia büyük bir sevdâdır. Bu sevdânın gereklerine uymak ve kişinin yüreğini ortaya koyması gerekmektedir. Zîrâ bu duruma Kur’ân hassaten dikkat çeker ve der ki: “(Bâzı insanlar: "Allâh’a ve Peygamber'e inandık ve itâat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir kısmı yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” (Nûr, 24/47)   Bu âyet-i kerîme, sâdece diliyle “Allâh’a ve Peygamber'e inandım” demenin yeterli olmadığını ifâde etmektir. Mü'min olabilmek için herşeyden önce gönlüyle îmân etmek, ibâdeti ve yaşayışıyla inandığını isbât etmek ve her meselede Allâh’ın ve Rasûlü'nün hükmüne gönül hoşluğu ile razı olmak gerekmektedir.   Allah Resûlüne itâat ediyorum derken, bir taraftan da onun ölçütlerine uymayan hareketler sergilemek müminlere yakışmaz. Zîrâ her yaptığımızdan haberdâr olan Bir Allah vardır. “Allâh’a ve Peygamber'ine itâat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Mücâdele, 58/13)   Sözde değil özde itâat esastır. Çağrıya tam teslim olunması şarttır. Emrin başım ve gözüm üstüne deyip o ilâhî emrin gereğini icrâ etmek esastır: “Aralarında hüküm vermesi için Allâh’a ve Rasûlü'ne dâvet edildiklerinde, mü'minlerin sözü ancak ‘işittik ve itâat ettik’ demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nûr, 24/51)   PEYGAMBER EFENDİMİZ’LE (SAV) İLETİŞİM ÖLÇÜSÜ Hz. Peygamberle iletişim rastgele gerçekleştirilemez. Ona karşı yaklaşım ölçüsüz olamaz, edeb ve ahlâk çizgisinde olur. Peygamber Efendimize saygıda kusur edilemez. Bu durum o hayattayken onunla gerçekleştirilen muamelede olduğu gibi onun irtihâlinden sonra onun mânevî şahsiyeti ve mukaddes emânetiyle irtibatta da söz konusudur: “(Ey mü'minler!), Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın... artık Peygamberin emrine karşı koyanlar, başlarına bir fitne gelmesinden veya kendilerine korkunç bir azâbın isâbet etmesinden kaçınsınlar!” (Nûr, 24/63)   Hz. Peygambere karşı hitâb ölçüsünü ve onunla konuşma üslûbunu Kur’ân şu ölçülere bağlamaktadır: “Ey îmân edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin ve birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi ona yüksek sesle hitâb etmeyin ki, farkına varmadan amelleriniz değerini kaybetmesin.” (Hucurât, 49/2)   “KUR’ÂN BİZE YETER” İDDİASI Bugün Kur’ân bize yeter iddiasıyla ortalıkta dolaşıp Hz. Peygamber’in (sav) mânevî otoritesini yok saymaya çalışan, onun sünnetini yaşamaktan inhirâf eden, Peygamber Efendimiz’in fem-i saadetlerinden dökülen hadîs-i şerifler hakkında ileri geri konuşan, hadîs-i şeriflerle amel konusunda kuşkular uyandırmaya çalışan ve hadîs-i şeriflerin varlığını yok sayan türediler bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz ileride bâzı kimselerin rahat koltuklarına yan gelip oturacaklarını, kendilerine bir hadîs-i şeriften sözedilince, "biz Allâh’ın kitabına bakarız; onda birşeyi helâl diye görürsek onun helâl olduğunu, haram diye görürsek onun haram olduğunu kabûl ederiz" diyeceklerinden bahsetmektedir. Hz. Peygamber (sav) ümmetine bu olayı haber verdikten sonra "sakın ha, sizi öyle görmeyeyim" diye uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır: "Şunu iyi bilin ki, Resûlullâh'ın haram kıldığı birşey, tıpkı Allah Teâlâ haram kılmış gibidir" (Ebû Davûd, Sünnet 5; Tirmizî, ilim 10; İbni Mâce, Mukaddime 2).   Bu hadîse göre Hz. Peygamber'in verdiği hükümler mü'minleri bağlayıcıdır. Mü'minim diyen bir kimsenin o hükme itirâz etme hakkı yoktur. Bir zamanlar Hâricîler ve Râfizîler Peygamber Efendimiz’in verdiği hükmü kabûl etmezler, herşeyi Kur’ân'da aramaya çalışırlardı. Bugün de aynı zihniyete sâhip kimseler zaman zaman ortaya çıkmakta ve hadisleri bir yana atarak herşeyi Kur’ân'da aramaya kalkmaktadır.[1]   Mü'min olduğunu söyleyen kimse, "bir hüküm Kur’ân'da varsa tamam, yoksa hadisler bizi bağlamaz" diye konuşamaz. Zîrâ şu hadîs-i şerif böyle konuşmaya mânîdir: "Kim bana itâat ederse, Allâh’a itâat etmiş olur. Kim bana isyân ederse, Allâh’a isyân etmiş olur” (Buhârî, Cihad 109; Müslim, İmare 32, 33)   Bunun böyle olduğu gün gibi âşikârdır, insan bu sonuca akıl yoluyla da varabilir. Öyle ya, Allah Teâlâ "Peygamber'ime itâat edin!" buyurduğuna göre, Peygamber'e itâat etmeyen kimse Allâh’a karşı gelmiş olmaz mı?[2]     [1] M. Yaşar Kandemir, “Denize Dal Desen, Dalarız…”, Altınoluk, Aralık 1993, Sayı: 94, s. 24. [2] M. Yaşar Kandemir, İki Cihan Güneşi, Erkam Yayınları, İstanbul 2008, s. 173.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak