Ara

Kur'ân'ın 40 Yaş Duâsı

 Prof. Dr. Ali Akpınar Duâ Duâ, kulun Rabbine çağrısı, O’na yakarması, O’nunla konuşması, O’na içini dökmesi, O’nu yardıma çağırması, O’ndan yardım dilemesi, O’na muhtaç olduğunun itirafı, O’nun erişilmez güç ve kudret sahibi olduğunun şuuruyla O’nun her şeye yeteceğinin teslimidir. Duâ, aracısız olarak Yüce Rabb ile iletişim kurmak, O’nunla söyleşmektir. Kur’ân-ı Kerîm, Fatiha duâsıyla başlar ve Felak-Nâs duâlarıyla sona erer. Duâ ile başlayıp duâ ile sona eren kitabımızda, duânın gereğini ve önemini bildiren âyetler vardır. Yine Kur’ân, pek çok duâ örneği ile doludur. Yüce Allah (cc), kendisinden nasıl isteneceği hakkında bilgi vermek için pek çok peygamber ve salih kulunun yaptıkları duâları bize anlatır. Bu duâlar kabul olmuş, anlamlı ve özlü duâlardır. Duâ, hayatımızı kuşatan/kuşatması gereken bir gerçektir. Tıpkı Kitabımızın duâ ile başlayıp duâ ile sona erdiği gibi, insan da doğumundan ölümüne kadarki süreçte duâ ile hep iç içedir. Anne-babamız “Allâh’ın emri ve Peygamberin kavliyle” diyerek girdiler dünyâ evine.. Besmeleyle yoğruldu hamurumuz. Ve sonra biz dünyâya geldik. Daha doğar doğmaz kulaklarımıza ezan/kamet okundu duâ niyetiyle. Geldiğimiz bu dünyâ imtihân salonunda Yüce Yaratıcı’nın bizim için uygun görüp belirlediği bir süre ömür süreceğiz. İmtihân süresi sona erince ayrılacağız dünyâdan. Ardımızdan yine duâ niyetiyle namaz kılınacak ve duâlar edilecek. Önemli olan ise bu iki duâ demetinin arasını, diğer duâ demetleriyle süsleyip, hayatı bir güzel duâ buketine dönüştürebilmektir. Duâdan en ileri düzeyde sonuç alabilmek için, duâ şuurunun oluşması gerekir. Bunun için de kimden, neyi, ne zaman ve nasıl isteyeceğimiz son derece önemlidir. Bu bilincin oluşması için öncelikle bir duâ örgüsü olan Kur’ân’ı çokça okumak, sonra da ağzı duâlı bir insan olan Peygamberimizi tanımak gerekir. Kısaca Yüce Allâh’ın ve Hz. Peygamber’in bizlere sunduğu duâ örneklerinden faydalanmak gerekir. Kırk Yaş Duâsı İşte Kitabımızın bize sunduğu duâ örneklerinden birisi de insanın özellikle kırk yaşına basınca yapması gereken şu duâdır: Nihayet insan, gücünü kuvvetini bulup daha sonra kırk yaşına girince, “Ya Rabbî!” der. “Gerek bana, gerek anneme babama lütfettiğin nimetlerine şükür yoluna beni sevket. Senin râzı olacağın makbul ve güzel iş yapmaya beni yönelt ve bana salih, dine bağlı, makbul nesil nasip eyle! Rabbim! Senin kapına döndüm, ben Sana teslim olanlardanım.” (Ahkâf 46/ 15) Âyetlerde iki evlât tipinin karşılaştırılması yapılmaktadır. Bunlardan biri hayırlı, diğeri ise hayırsız evlâttır. Önce nimetlere şükreden, kendine, anne-babasına ve nesline duâ eden, tevbe eden Müslüman evlât tiplemesi yapılarak, insanlar ona yönlendirilmekte, ardından da hayata gelmesine sebep olan anne-babası ile bile iyi geçinemeyen, onları incitip üzen, Diriliş/Hesap Günü’nü imkânsız gören ve Allâh’ın uyarılarına “eskilerin masalları” diyen kötü ve hayırsız evlât portresi çizilerek, böyle olmama konusunda insan uyarılmaktadır. Konumuz olan duâ ayeti, Salih evlatların okuduğu ve okuması gereken duâ örneğini sunmaktadır. Âyette geçen ve özellikle kırk yaşında okunması tavsiye edilen, âlimlerin, bilhassa çocuğu haylaz ve yaramaz olan anne-babalara çokça okumayı tavsiye ettikleri bu (Kurtubî, el-Câmi’, XVI, 194) duânın metni şöyledir: رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ Kırk Yaşın Önemi Kırk yaş, sinn-i kemal, yani olgunluk yaşıdır. İnsan, kırkına basınca maddî ve mânevî, aklî ve bedenî birikim ve donanıma sahip olarak kemale erer. Peygamberimiz başta olmak üzere pek çok peygambere peygamberlik vazifesi kırk yaşında verilmiştir. Pek çok ilim adamı, kırk yaşından sonra eser yazmaya başlamıştır. Duâ ille de kırk yaşa gelince yapılacak diye bir şey yok, ama âyette özellikle kırk yaşa vurgu yapılmıştır. Zaten âyette rüşd çağında da bu duânın yapılması gereği vurgulanmıştır. Rüşd çağının, 13, 18, 25, 33 yahut 40 yaş olabileceği konusunda görüşler vardır (Razî, Tefsir, XXVIII, 16). Kırk yaş, ortalama insan ömrünün ortasıdır. İnsan, bu çağda geçmişindeki birikimlerinden hareketle geleceğe dönük hazırlıklara daha yoğun bir biçimde yönelir. Bazılarında bu çağdaki bu sorgulama ve kararsızlık çeşitli bunalımlara sebep olabilmektedir. Bu yüzden kırk yaş sendromu, kırkından sonra azma literatürümüzde meşhurdur. İnsan, genellikle kırk yaşına basınca çocukları yetişmiş olur ve acısı tatlısıyla anne baba olmanın ne demek olduğunu daha iyi anlamaya başlar. Kırk sayısının daha başka özel sebepleri de olabilir. Nitekim kültürde kırk rakamına çeşitli anlamlar yüklenmiştir. Kur’ân’da kırk sayısı üç yerde, biri Hz. Musa’nın Tûr’da geçirdiği kırk gece ile ilgili olarak (Bakara 2/51); ikincisi, İsrailoğullarının kırk yıl çölde perişan bir hâlde dolaşması anlatılırken (Maide 5/26); bir yerde ise yazımızın konusu olan duâ ile ilgili olarak (Neml 27/19) geçer. Duâdaki Mesajlar Rabbimiz, hem bizi duâ etmeye yönlendiriyor hem de bize duâ öğretiyor. O’nun öğrettiği duâlar, son derece anlamlı, kapsamlı ve yerli yerince kelime ve cümlelerden oluşmuştur. İlâhî kaynaklı duâlar kabul edilmeye lâyık ve en yakın duâlardır. Bu yüzden onlardan çokça yararlanılmalıdır. Zaten aynı duâ, Kur’ân’da az bir farkla Hz. Süleyman’ın duâsı olarak da bizlere sunulur (Neml 27/19). Dolayısıyla bu duâyı okuyan kimse hem ilahî emri yerine getirmiş olacak, hem de Hz. Süleyman peygamberin ağzı ile duâ etmiş olacaktır. Duâda önce, Yüce Allâh’ın üzerimizdeki nimetleri hatırlanıyor, o nimetlere gereği gibi şükretme imkânı isteniyor. “Senin nimetin” denilerek nimetin gerçek sahibine dikkat çekiliyor. Gerçek şükür, nimetin nimet olduğunu bilip fark etmek, nimetin asıl sahibini tanımak, nimeti asıl sahibinin ölçüleri doğrultusunda kullanmak, nimet sahibine dilimizle teşekkür etmek, nimetin bizde emanet olduğunu ve elimizden alınıvereceğini düşünmek, lâyıkıyla şükredebilmek için Yüce Allah’tan yardım istemekle olur. İkinci olarak duâda, anne-babamıza bahşedilen nimetler hatırlanıyor ve onlara da lâyıkıyla teşekkür edebilme arzusu dile getiriliyor. Anne babamız da nimetlerin en büyüğü, evlât olarak biz de onlar için büyük nimetleriz. Bu nimetlere şükredebilmek için ise, anne babanın kıymeti bilinmeli, onların haklarına riayet edilmeli, onlara öf bile denmemeli, her bakımdan onlara kol kanat germeli, onlara yaraşır evlât olmalı ve nihayet onlara duâ etmelidir. Üçüncü olarak, Cenâb-ı Allâh’ın hoşnut olacağı salih amel işleyebilme konusunda O’nun yardımı isteniyor. Her zaman ve her yerde salih davranışların insanı olmak son derece önemlidir. Salih amel, hem kişinin kendisine, hem de başkalarına yararı olan ve Yüce Allâh’ın razı ve hoşnut olacağı tüm davranışlardır. Allâh’ın ve kulların haklarına riâyet edilerek yapılan tüm davranışlar bu kavramın içerisine girer. Salih davranış, sulh ve ıslah merkezli her harekettir. Onunla kişi hem kendini, hem de başkalarını ıslaha çalışır. Toplumda salih davranışların yaygınlaşması, iç barışın, esenliğin, ıslahın yaygınlaşması demektir. Dördüncü olarak, “bana salih, dine bağlı, makbul nesil nasib eyle; zürriyetimi benim için ıslah eyle” isteği geliyor. Çoluk çocuğumuzun iyi olması için yapılması gerekenleri yaptıktan sonra duâ etmelidir. Neslimizin salihlerden olması önemli, ama onların salihliğinden bizim de yararlanmamız daha da önemli ve güzeldir. Nice dindar evlâtlar vardır, anne babalarına hayrı yok, onlara dargındır. Yahut anne baba, çocuğu doğru yola gelmeden, salih davranışların adamı olmadan dünyadan göç etmiştir. Duâda, “evlatlarımız salih olsun, onların bu güzelliklerinin dünyada görelim ve bilhassa ahirette bize de yararı olsun”, deniyor. Beşinci olarak tevbe geliyor. Tevbe, kulun Allâh’a dönmesi, günahı bırakıp O’na itâate yönelmesi, günahı için O’ndan af dilemesidir. Kişi, insan olması hasebiyle her zaman olduğu gibi, anne-baba olurken, çocuklarını yetiştirirken de yapması gerekenleri yapmamış yahut eksik yapmış olabilir. İşte tüm bu eksikliklerden dolayı tevbe ediyoruz. İşlediğimiz günahların affı için tevbe, işleme ihtimali olan günahlara düşmeme konusunda Allâh’ın yardımı için tevbe. Günah, Allah ile kulun bağlantısının kesildiği anın adıdır; tevbe ise kopan bu bağlantının yeniden kurulmasıdır. Günah, karanlıktır; tevbe ise yeniden aydınlığa kavuşmaktır. Son olarak Müslüman olduğumuzu teyit ve te’kid ediyoruz. O’na teslim olduğumuzu, her şeyimizle O’nun olduğumuzu ilan ediyoruz. Rabbimize Müslümanlığımızı sunuyoruz, her konuda O’na teslim olduğumuzu tekrarlıyoruz. Tıpkı Fatiha duâsında yalnızca Sana kulluk ediyor ve yalnızca Senden yardım diliyoruz dediğimiz gibi. Müslüman yaşamak kadar, Müslüman olarak dünyadan göç etmek de önemlidir. Onun için “canımı iyiler safında Müslüman olarak al, beni salihlerin arasına kat!” diye duâda bulunmalı, bu duâları dilimizden hiç eksik etmemeliyiz. O hâlde Rabbimizin bize sunduğu bu anlamlı duâyı kuşanalım, onu dilimizden ve gönlümüzden hiç düşürmeyelim. Kırkına girecekler olarak, kırkını yaşayanlar olarak ve kırkını devirenler olarak bu Kur’ân duâsını her zaman okuyalım.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak