Ara

Kur’ân’ı Okuma Bilinci

Kur’ân’ı Okuma Bilinci

Kur’ân, kelime mânâsı okunan kitap anlamınadır. Zâten onun en meşhur iki ismi Kur’ân ve Kitâb’tır. Çünkü o sürekli okunan ve yeryüzüne inmeden önce ilâhî Arşiv Levh-i Mahfuz'da yazılı olduğu gibi, peygamberinin döneminde yazıya geçirilmiş olan kitaptır.

İlk emri “Yaratan Rabbinin adıyla oku” olan, vahiy meleğinin okumasıyla Peygamberimize inen, O’nun okumasıyla da bize gelen kitaptır Kur’ân. Peygamber aleyhisselâm'ın namazları başta olmak üzere günlük hayâtında sohbetlerinde, gece gündüz hep okuduğu kitaptır Kur’ân. Müslüman olarak bizim de sürekli okumamız gereken kitaptır Kur’ân. Zîrâ sâdece Kur’ân’dır sırf okunmasıyla ibâdet yapılan kitap. Evet, Kur’ân, okunmasıyla sâhibine sevap kazandıran/taabbüdî yegâne kitaptır. Namazın temel rükünlerinden biri de kırâattir ve bu rükün ancak Kur’ân’ın orijinalini/Arapça aslını ezberden okumakla gerçekleşir. Onun için kırâat rüknünü yerine getirebilecek kadar bile olsa Kur’ân’ı ezberleyip okumak her mü'mine farzdır.

Müslüman Kur’ân okuyarak günlük hayâta hazırlanır, karşılaşacağı zorluklara karşı onun mesajıyla bilenir. İman adamı, zihninde oluşabilecek yâhut kendisine sorulabilecek sorulara doğru cevaplar bulabilmek için; karşılaşacağı sorunlara isâbetli çözümler bulabilmek için Kur’ân okumalıdır. Gerçek Müslüman Kur’ân ile olmalı, Kur’ân ile dolmalı, Kur’ân’dan gıda almalıdır. Zîrâ Kur’ân Peygamberimizin ifâde ettiği üzere Rahmân’ın kullarına sunduğu bir ziyâfet sofrasıdır. Allâh'ın ziyâfet sofrası Kur'ân'dır"1 

Hadiste sofra anlamına me’dübe kelimesi kullanılmıştır ki bu kelime edeb kökünden gelir. Gerçekten de Kur’ân bir edeb sofrasıdır. O sofradan nasiplenebilmek için de edeple o sofraya varmak gerekir. Nitekim ahlâkı bütünüyle Kur’ân olan Peygamberimiz, beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti buyururken de aynı kökten eddebe-te’dîb kelimelerini kullanmıştır. O sofrada herkese yer vardır, o sofra yedi-yirmi dört insanlığın önünde kurulmuş ve ona sunulmuş bir sofradır. O sofranın gıdaları gönüllere, beyinlere şifâdır. Onun için ilk inen âyetlerde oku emri iki kere tekrarlandığı gibi, ilk günlerde Peygamberimize inen âyetlerde de onu okumamız emredilmiştir. Ey örtünüp bürünen! Gecenin yarısında, istersen biraz sonra, istersen biraz önce bir müddet için kalk ve ağır ağır Kur’ân oku. Doğrusu Biz, sana, taşıması ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Çünkü gündüz, seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır.2 Âyetlerdeki hitap öncelikle Peygamberimize ve O’nun şahsında bizedir. Nitekim saadet çağı insanları bu hitapları alır almaz, Peygamberimiz gibi geceleri kalkıp hep Kur’ân okumuşlardır.

Elbette Kur’ân sıradan herhangi bir kitap gibi okunmaz. Zîrâ o, Yüce Allâh'ın kelâmıdır. Onu okuyan Yüce Allah ile konuşur gibi, O’nun huzûrunda O’nunla konuştuğunun bilincinde onu okumalıdır. Ciddiyetle, özenle, saygı ve ihtiramla. Bunun için onu okumaya zihnin ve kalbin öncelikle hazırlanması gerekir. Bedenin de bu hazırlığa ortak olması gerekir. Tertemiz mekânlarda, dingin zamanlarda, tertemiz bir ağızla onu okumalıdır. Abdestsiz Kur’ân ele alınır mı, okunur mu okunmaz mı tartışmalarını bir kenara bırakarak Yüce Allâh'ın keremli ve hikmetli Kitabını okuduğunu fark ederek hem bedene hem beyne abdest aldırılarak okunmalıdır. Onun için Yüce Rabbimiz, Kur’ân okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allâh'a sığın3 emrini verir. Kur’ân’ın özgün konumu da şöyle anlatılır: Doğrusu bu Kitap, sâdece arınmış olanların dokunabileceği, saklı bir Kitap'ta mevcutken âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olan Kur’ân-ı Kerîm'dir.4 

Aslında bütün bu ve benzeri âyetler Kur’ân karşısında bizim esas duruşumuzu belirler. Elbette onun, okuma kurallarına (tecvid) uygun olarak itinâ ile düzgün bir şekilde okunması son derece önemlidir. Bu yüzden Kur’ân âyetlerinde üç farklı kelime ile bizden onu okumamız istenir. Kırâat, Tilâve ve Tertîl.

Yaratan Rabbinin adıyla oku (İkra').5

Rabbinin Kitâb'ından sana vahyolunanı oku (Ütlu).6

Kur'ân'ı tertîl ile oku (ve rattili'l-kur'âne tertîlâ).7

Kur'ân'da bu kavramlardan en çok KaRaE (seksen altı yerde) ve TeLâ kökü (altmış üç yerde), RaTeLe (iki âyette dört şekilde) kullanılmıştır. Aslında bu kelimelerin kullanım yoğunluğu da insanların onu okuma şekilleri hakkında bize bilgi verir. Şöyle ki çoğu insan onu kırâat eder, bir kısmı tilâvet eder, çok az bir kısmı da onu tertîl üzere okur. Nitekim Yüce Rabbimiz, bizzat kendisinin onu peygamberine okuyuşunu haber verirken tertîl kelimesini kullanmıştır, çünkü tertîl en kâmil okumadır: "Biz, onu gönlüne iyice yerleştirelim diye, tertîl ile okuduk (ve rattelnâhü tertîlâ)."8 Onun için diyoruz ki kırâat ile başlayan okuma tilâvetle kemâle erecek, sonra tertîl makâmında zirveye oturacaktır. Ancak tertîl mertebesinde onu okuyamayanlar, tilâvet ve kırâat makâmında okumaktan geri durmamalıdırlar.

Bu kavramların hepsini biz okumak diye dilimize çevirsek de bunların arasında çok ince farklar vardır. Şöyle ki kırâat, anlayarak ve anlamadan her türlü okumayı içine alırken, tilâvette anlamı merkeze alan bir okuma, tertîlde ise hem düzgün okuma hem de anlayarak ağır ağır, düşüne düşüne okuma öne çıkmaktadır. Zâten bu okuma aşamaları birbirini tamamlayan evrelerdir. Zîrâ insan önce kekeleyerek, anlamadan okumaya başlayacak, sonra üzerinde durarak anlayarak okuma aşaması gelecektir. Buna göre seviyesi ne olursa olsun her insan Kur'ân'ı okumalı, O'nu kırâat etmelidir. O'ndan kolay gelen yerleri, kendisine nasıl kolay gelirse okumalıdır. Kırâat, kitabı okumaya bir başlangıçtır. Bu yüzden ilk emirde, "kırâat et (ikra’)” şeklinde gelmiştir. Tilâvet ve tertîl ise hedef ve sonuçtur. Kırâat düzeyinde başlayacak olan okuma işi, tertîl ile olgunlaşacak ve hakkıyla tilâvetle zirveye ulaşacaktır. 

Nitekim büyük Kur’ân uzmanı sahâbî İbn Mes'ud şöyle der: "Kur'ân'ı şiir mırıldanır gibi, alelacele okumayın. Sıradan bir nesirmiş gibi de okumayın. O'nun ilginç açıklamalarında durarak, ürpererek O'nu okuyun. Hedefiniz çarçabuk sûreyi bitirmek olmasın."9 

Bir başka Kur’ân uzmanı sahâbî olan İbn Abbas’a, Kur'ân'ı bir gecede hatmedecek şekilde hızlıca okumanın hükmü sorulduğunda şunları söyler: "Bana bir tek sûrenin anlaşılarak okunması, bir gecede anlamadan Kur'ân'ın hatmedilmesinden daha sevimlidir. Ama ille de böyle bir gecede O'nu hatmetmek istiyorsan, kulağın okuduğunu duysun, kalbin de ne dediğini anlasın."10

Büyük tefsir âlimi İmam Zerkeşî, tefsîr ilmine dâir kaleme aldığı dört ciltlik muhteşem eseri el-Burhân’da yer verdiği: Düşünmeden Kur’ân okumanın keraheti başlığı altında şunları söyler: Derinlemesine düşünmeden Kur’ân okumak mekruhtur. Nitekim Abdullah b. Ömer’den gelen bir rivâyette, “üç günden daha az bir sürede Kur’ân’ı baştan sona okuyan kimse ondan bir şey anlamadan onu okumuştur” denilmiştir. İbn Mes'ûd da bir gece sabaha kadar Kur’ân’ı okuyup bitiren bir kimseye şöyle çıkışmıştır: Bu bir şiir kitabı mı ki bir çırpıda okunuversin! Nitekim bir hadislerinde Peygamberimiz, âhir zamanda ortaya çıkacak bir topluluğun çokça Kur’ân okuyacaklarını, ancak okudukları Kur’ân’ın boğazlarından aşağıya geçmeyeceğini haber vererek düşünüp anlamadan Kur’ân okuyanları kınamıştır.11

Kur’ân’a Nasîhat

Bir hadislerinde Peygamberimiz din nasîhattır/samîmiyettir buyurmuş, sahabe kimler için diye sorduklarında o şöyle cevap vermiştir: Allâh'a, Kitâbına, peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve tüm herkese nasîhattir.12 Büyük hadis âlimi İmam Nevevî, Allâh'ın Kitâbına nasîhat maddesini açıklarken şunları söylemiştir: Onun Allah kelâmı olduğuna, O’nun katından geldiğine, onun hiçbir beşer sözüne benzemediğine, hiç kimsenin onun gibi bir söz söylemeyeceğine inanmak; ona saygı göstermek, en güzel biçimde hakkıyla onu okumak, onun hükümlerini içtenlikle kabûl edip uygulamak, onu anlayıp yorumlarken dikkatli olmak… Bunların hepsi Allâh'ın kitabına nasîhattir.13 

Kur’ân Okumaktan Gâye Onu Yaşamaktır

Kur’ân, Yüce Yaratıcı ile insanlığın iletişimini sağlayan mesajdır. O, insanlık tarafından okunsun, anlaşılsın ve yaşansın diye indirilmiştir. Bu yüzden onun ilâhî kelâm olduğunu inanmak yetmez, onu okumak ve anlamak da kâfî değildir. Bunların yanında onun hükümleri doğrultusunda hareket etmektir asıl gerekli olan. Nitekim bir âyette bu husus şöyle ifâde edilmiştir: Doğrusu, insanlar arasında Allâh'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye Kitâb'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hâinlerden taraf olma.14 

Burada doğru Kur’ân okuma ve onu okumaktaki asıl amaç hakkında bir fikir verebilmek için Peygamberimizin Kur’ân okuyuşu ile ilgili birkaç husûsu hatırlatmak faydalı olacaktır:

Hz. Peygamber (sav) Kur’ân’ın ilk muhâtabıdır, onu okumak, anlamak ve yaşamakla O da sorumludur. O, hep bu sorumluluğunun bilincinde Kur’ân’ı okumuştur.

O (sav), Kur'ân'ı tâne tâne, ağır ağır, üzerinde dura dura, düşüne düşüne ve ağlaya ağlaya okurdu. Rahmet âyetine gelince, Allah'tan onu ister; azap âyetine gelince de ondan Allâh'a sığınırdı. Cennetten bahseden âyetlere gelince durur Allah’tan cenneti ister, cehennemden bahseden âyetlere gelince yine durur cehennem azâbından Allâh'a sığınırdı.

O'nun (sav) gündüzünde olduğu gibi gecesinde de Kur'ân okumaya ayırdığı bir zaman dilimi vardı. O, her gün Kur'ân'dan bir hizib/bölüm okumayı kendisine vazîfe edinmişti. O’nun bu okumaları, kendisine vahiy gelişinden farklıydı. 

Hz. Peygamber (sav), her fırsatta, her yerde ve çokça Kur'ân'ı okurdu. Kendisine yöneltilen sorular, O’nun dilinde Kur'ân âyetleriyle cevap bulurdu. O’nun konuşmaları çoğu zaman Kur’ân âyetlerinden yâhut âyetleri açıklayan beyanlardan oluşurdu. Zîrâ O (sav) Kur’ân’ı en iyi anlayan, açıklayan kimse idi. 

O (sav), okuyup anladığı Kur'ân'ı yaşıyordu.

Başkasından Kur'ân dinlemek de O’nun en büyük zevkleri arasındaydı. Bunun için güzel Kur’ân’ı okuyanlardan kendisine okumalarını ister ve ashâbının Kur’ân okuyuşlarını dinler, onları tebrîk ederdi.

Rabbinden Cibril vâsıtasıyla Kur'ân'ı alırken de daha sonra onu okurken de O (sav), derin bir huzû’ ve huşû’ içerisinde olur, ilâhî kelâma saygısı her hâlinden belli olurdu. 

Bize iki dünya cenneti va'deden Hayat Düstûrumuz Kur’ân, okunmayı, anlaşılmayı ve yaşanmayı bekliyor. Onu ilâhî bir mektup gibi alıp dosdoğru okuyan, onu anlamak için gayret gösteren ve onun ölçüleri doğrultusunda Müslümanca bir hayat yaşamak için koşturanlara ne mutlu!

Dipnotlar:

1 Dârimî, Mukaddime 20.

2 Müzzemmil 73/1-7.

3 Nahl 16/98.

4 Vâkıa 56/77-80.

5 Alak 96/1.

6 Kehf 18/27.

7 Müzzemmil 73/4.

8 Furkan 25/32.

9 İbn Kayyım, Zâdü'l-Meâd, I, 339.

10 İbn Kayyım, Zâdü’l-Meâd, I, 339.

11 Zerkeşî, el-Burhân, I, 455.

12 Müslim.

13 Nevevî, et-Tibyân fî Âdâbi Hameleti’l-Kur’ân, 163-164.

14 Nisâ 4/105.

Kasım 2023, sayfa no: 12-13-14-15

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak