İnsanın çok değişik tanımları yapılmıştır. Belki mevcut tanımlara şöyle bir ekleme de yapılabilir: “İnsan, ilk yaratılışından (menşeinden) sonuna (meâdına) kadar muhtaç bir yaratıktır.” Çünkü bu dünyâda var olabilmesi, varlık âleminde yerini alması için her şeyden önce bir Yaratıcıya muhtaçtır. Bunun şifrelerini Rabbimiz, Sevgili Peygamberimiz’e (sav) indirdiği ilk âyetlerden îtibâren vermektedir: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı kan pıhtısından yarattı.”1
Dînimiz İslâm’ın zarûrî ihtiyaçtan saydığı ve koruma altına aldığı “hayâtı” yaşamayı bize Allah bahşetti. “Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyâya getiren) Allâh’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O’na döndürüleceksiniz.”2 Hayâtiyetimizi devâm ettirmek için her an O’na muhtâcız. Çünkü yaşamamız için bize gereken her şeyi veren O’dur. “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. O, bana yediren ve içirendir. Hastalandığımda da O bana şifâ verir. O, benim canımı alacak ve sonra beni diriltecek olandır.”3
Vücut organlarımızı yaratan, onlara istediği gibi şekil verip bize emânet olarak veren O’dur. “Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?”4 “De ki: O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!”5 “Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?”6 Hattâ bu organlarımızın çalışması konusunda da ona muhtâcız. Çünkü vücûdumuzdaki organların işleyişine hiçbir katkımız yoktur. Meselâ aldığımız bir gıdânın mîdemizden nasıl kana karıştığını, oradan herhangi bir organımızda nasıl enerjiye dönüştüğünü bilmiyoruz.
Ayrıca sâhip olduğumuz hayâtın devâmı için muhtaç olduğumuz yegâne kudret Rabbimizdir. Teneffüs ettiğimiz havayı, içtiğimiz suyu, yediğimiz gıdâları, bunlar için gereken ortamı ve bunun sürekliğini bizim için var eden de O’dur. Kısaca insanın dünyâ gezegeninde ihtiyaç duyduğu her şeyi yaratan Allah bize bu durumu şöyle haber vermektedir: “O, yeryüzünü sizin ayaklarınızın altına serendir. Haydi onun üzerinde yürüyün ve Allâh’ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O’nadır.”7, “O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.”8 Ve şu âyette ona olan ihtiyâcımızı şöyle dile getirir: “Peki, Allah rızkını keserse, kimdir size rızık verecek olan? Hayır, onlar azgınlık ve nefretle direnip durdular.”9 Başka bir âyette de onsuz bir insanın ancak iki gün dayanacağı bir başka nîmetine dikkatimizi şöyle çekmektedir: “De ki: "Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?”10
İnsanın ihtiyaçları insanları bir arada yaşamaya mecbûr etmektedir. Belki de “insan doğuştan medenîdir” kâidesi bunu ifâde etmektedir. Çünkü onun dünyâya gelmesi için bir anne-babaya yâni bir âileye ihtiyâcı vardır. İnsan neslinin devâmı ve korunması zarûriyâttan olsa bile insanı bir âileye muhtaç olarak yaratan Allah’tır. “Allah size kendi cinsinizden eşler var etti. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. Öyleyken onlar bâtıla inanıyorlar da Allâh’ın nîmetini inkâr mı ediyorlar?”11 Bu âyetler insanın üreme ihtiyâcını anlatmaktadır.
Görüldüğü gibi insanın neslinin devâmı için âileye, âilenin de meskene ihtiyâcı vardır. İslâm Ulemâsı mesken ihtiyâcını aslî ihtiyaçlardan (Havâic-i asliyye) kabûl etmişlerdir. İhtiyaç aslî de olsa kıvâmında olmalıdır. Eğer kıvâmı kaçırılırsa o zaman ihtiyaç olmaktan çıkar ve ihtiras hâline gelir. O zaman dînimizin bize dünyâ ve âhiretimizin saâdeti için müsâade ettiği ve zekâttan dahî muaf tuttuğu bu ihtiyaç olan şeyler amaç haline gelir. Hem dünyâda hem de âhirette bize zarar verir.
Bundan dolayı Rabbimiz, Sevgili Peygamberimiz’e (sav) indirdiği ilk beş âyette ikinci şifreyi vermektedir: “Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.”12 Yâni “içinde yaşadığınız dünyâda size gerekli olan bilgi konusunda bana ihtiyâcınız var” diyor Rabbimiz. “Bu bilgileri Benden alacaksınız vahiy yoluyla. İçinde yaşadığınız dünyâ ve içindekilere olan ihtiyâcınızı vahyin çizdiği çerçevede gidereceksiniz. Eğer o çerçeveyi ve ölçüyü aşarsanız o zaman dengeyi kaybedersiniz.” O denge de: “Allâh’ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu ara. Dünyâdan da nasîbini unutma. Allâh’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.”13 Dünyâya ihtiyâcımız kadar îtibâr etmek ve sâhip olmak, fazlasına tamah etmemek ve hırs yapmamak, dünyâda bize verilen şeylerin sâhibi olmadığımızı bilmek ve onların hesâbını vereceğimizi unutmamak gereklidir.
Denge kaybolunca da Alak sûresinde verilen üçüncü şifre devreye girer: “Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlakâ azgınlık eder.”14 Esâsen ihtiyaç insanın en temel özellikleri ve varlık şartlarındandır. “Doğumundan ölümüne kadar” ifâdesi biraz eksik olacağı için; insan “Menşeinden meâdına kadar” her ânında Allâh’a muhtaçtır. Bunu unuttuğu an istiğnâ başlar. Bu da onu azgınlığa götürür. Bundan dolayı Rabbimiz: “Ey insanlar! Allâh’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur.”15 buyurarak muhtaç olduğumuzu unutmamamızı istemektedir.
Ve dördüncü şifre İhlâs sûresinde verilmektedir. “De ki: "O, Allah'tır, bir tektir. Allah Samed'dir. (Her şey, her an O'na muhtaçtır. O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)”16 Sâdece insanın değil bütün varlıkların her an yâni sürekli, göz açıp kapama süresi kadar bir zaman diliminde bile O’na muhtaç olduğunu bize haber vermektedir.
Netice îtibâriyle, insan dünyâdaki ihtiyaçlarını ifrat ve tefrîte düşmeden, orta yolu tercîh ederek karşılamalıdır. “Ne isyâna götürecek yoksulluk (ruhbanlık) ne de azgınlığa götürecek varsıllık (dünyevîleşme)” olmalıdır. Bunların arasında kıvâmında bir yaşam tarzı kurmalıdır. Bunun şifresi de Sevgili Peygamberimiz’den (sav) olsun: “Sevinin ve sizi sevindirecek nîmetleri bekleyin! Vallâhi (bundan sonra) sizin için fakirlikten korkmam. Ancak ben sizden önceki ümmetlerin önüne dünyâ (nîmetleri)nin yayıldığı gibi sizin önünüze de yayılıp onların o dünyâ (nîmetleri) için yanıp tutuştukları gibi sizin de yanıp tutuşmanızdan ve bunun onları helâk ettiği gibi sizleri de helâk etmesinden korkarım.”17 İhtiyaç bizi âhiretimizi berbâd edecek amellere götürmemelidir. Bundan dolayı Sevgili Peygamberimiz (sav) ihtiyaçlarını yetecek kadar ayarlamıştır. Hayat şartları ve maddî imkânlar ne kadar değişirse değişsin, Hz. Peygamber’in bu tutumunda bir değişiklik olmamıştır. Hasırdan yapılmış yatağından kalktığında yanaklarında hasırın izlerini gören sahâbenin: “Ey Allâh’ın Rasûlü! Üzerinde yatman için sana bir yatak temin etsek!” demesi üzerine Sevgili Peygamberimiz (sav) ashâbının bu talebini geri çevirirken şöyle diyordu: “Benim dünyâ (konforu ve lüksü) ile ne işim olur ki! Ben, dünyâda bir ağacın altında gölgelendikten sonra yola koyulup orayı terk eden bir yolcu gibiyim.”18 Bir yolcunun ihtiyaç duyduğu şeyler nelerdir? Bunu da düşünmemiz gerekir.
O zaman şunu unutmamamız gerekir ki Dünyâda, kabirde, haşirde, mîzanda, sıratta, cehennemden kurtuluşta, cennete girmede O’nun rahmetine ve inâyetine muhtâcız. Bu hayattaki ihtiyaçlarımızı, önümüzde bizi bekleyen bâdireleri, aşamaları, sorgu merkezlerini ve istasyonları; varacağımız ya da varmak istediğimiz yere göre karşılamalıyız. Ya da orada ihtiyâcımızı karşılayacak şeyleri ihtiyaç edinmeliyiz.
Dipnotlar:
[1] Alak 1-2
2 Bakara 28, Mâide 116, Yûnus 56 vs.
3 Şuarâ 78-81
4 İnfitar 6-8,
5 Mülk 23
6 Beled 8-10
7 Mülk 15
8 Bakara 29
9 Mülk 21
10 Mülk 30
11 Nahl 72
12 Alak 3-5
13 Kasas 77
14 Alak 6-7
15 Fâtır 15
16 İhlâs 1-2
17 Buhârî, Meğâzî, 12
18 Tirmizî, Zühd, 44.
Aralık 2020, sayfa no: 26-27-28-29
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak