Kur’ân-ı Kerîm en güzel kıssaları ādetâ gözlerimizin önünde cereyân ediyormuşçasına anlatır. İnsanlık târihini bir sinema şeridi gibi seyircilerine ibret alınacak ince noktalarla aktararak hayâtı tanzîm etme yollarını gösterir. Sözün kısası Kur’ân’daki kıssaların asıl gāyesi ahlâkî ve terbiyevî oluşu ve Kur’ân’ın indiriliş maksatlarını gerçekleştirmektir.1 Ayrıntılara girilecek olursa, bu gāyelerin büyük bir yekûn teşkîl ettiği görülecektir. Çünkü kıssalar bütün Kur'ânî gāyeleri içine alır. Vahiy ve peygamberliğin ispâtı, Allâh’ın vahdâniyyetini ispat, dinlerin esasta birliği, uyarma, müjdeleme, kudret-i ilâhiyyenin açığa çıktığı yerler, hayır, şer, sabır, sızlanma (cezâ), şükür, nankörlük ve daha başka dînî gāyeler ve ahlâkî değerleri içine almış ve bunların ifâde vesîlesi olmuştur.2 Kur’ân Kıssaları’nın gāyelerini ve hedeflerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:
Hz. Peygamber’in(sav) nübüvvetini, Kur’ân'ın Allah'tan gelen vahiy, Hz. Muhammed'in de onun mübelliği olduğunu ispât etmek: Çünkü O(sav), okur yazar değildi. Yahudi ve Hristiyan din adamlarıyla temasları da olmamıştı. İçinde yetiştiği şartlarda geçmiş milletlerin durumunu tahkîk ederek doğru bir biçimde bildirmesi ise imkânsızdı. Böyle bir iş değil bir ümmînin, en araştırmacı bir bilginin bile işi olamaz. Kur’ân’daki kıssaların büyük bir bölümü ilk muhâtabı olan Mekkeliler tarafından bile bilinmemekteydi. Bu durumu bizzat Kur’ân birçok kıssanın başında ya da sonunda açıklamaktadır. “(Resûlüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz ğayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.”3
Bütün peygamberlerin İslâm’ı tebliğ ettiklerini göstermek: Kıssaların ikinci amacı, ilk peygamber Hz. Âdem’den(as) son peygamber Hz. Muhammed’e(sav) kadar bütün peygamberlerin Allah’tan gelen İslâm dînini tebliğ ettiklerini, bütün mü’minlerin bir ümmet olduğunu, Allah Teālâ’nın hepsinin Rabbi olduğunu ortaya koymaktır.
Allâh’ın, gerçek ilâhın bizzat Kendisi olduğunu, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu, birliğini, adâletini, kudretini, meşîetini ve bütün sıfatlarını birçok kıssada tekrâr olarak haber vermesi bunun en güzel örneğidir. El-Enbiyâ sûresi 48-92. âyetler pasajı bunun güzel bir örneğidir. Özellikle 92. âyet bu uzun anlatımın asıl amacını teşkîl eder. “İşte bu sizin ümmetiniz (olan tevhîd ve İslâm milleti) bir tek ümmettir. Rabbiniz de benim. Yalnız bana kulluk edin.”4 Bu âyette pasajdaki kıssalar arasındaki münâsebete temâs edilmektedir. Öte yandan Kur’ân, enbiyâ kıssalarını tekrarlamakla bildirmek ister ki, diğer peygamberlerin nübüvvetlerini inkâr edemeyen Hz. Peygamber’in(sav) de nübüvvetini inkâr edemez.5
İbret almak için: Kıssaların belli başlı amaçlarından biri de muhâtabın, onlardan ibret almasını sağlamaktır ki bu da çeşitli şekillerde olur:
- a) Eski kavimlerin başına gelen çeşitli felâketleri bildirerek onlar gibi davranan, inkâr eden ve büyüklenenlerin de benzeri âkıbetlere duçâr olacakları dersini vermek: Meselâ el-Kamer sûresinde (9, 42) serî bir şekilde, kısa kısa, peygamberlerini yalanlayan bāzı ümmetler ile onların belli başlı suçları sebebiyle helâk edildikleri anlatılarak Allah Teālâ'nın kuvvet ve izzeti hatırlatılır. “Şimdi sizin kâfirleriniz, ötekilerinizden hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir berâat (İnkârınızdan dolayı sorumsuzluk mu var? Yoksa “Biz muzaffer (yenilmez) bir topluluğuz.” mu diyorlar? O topluluk bozulacak arkalarını dönüp kaçacaklardır.”6 “Andolsun ki Biz sizin benzerlerinizi hep helâk ettik, yok mudur öğüt alan?”7
- b) İnsanları eğitmek için: Kur’ân kısssalarının terbiye edici yönleri vardır: İnsan, kıssalarda bildirilen iyi kişilerin ahlâklarıyla ahlâklanmak, kötülerin huylarından sakınmak lüzûmunu hisseder. Çünkü târihte gerçekleşmiş olayların her iki grubun da sonlarını açıkça ortaya serdiğini anlar. Doğruluk, adâlet, sabır, şefkat ve merhamet, müsâmaha, hilm, afv, şükür, sadâkat vb. iyi huylar ile yalancılık, hıyânet, zulüm, nankörlük, büyüklenmek vb. kötü huyların sonuçlarını geçmiş toplumlar ve kişiler üzerinden seyretmek, insanları eğitmek bakımından büyük bir önemi hâizdir.8
- c) İlmî gelişmeleri teşvîk etmek: İbretin bir başka nevi, özellikle Peygamberin mûcizelerinde bulunabilecek olan ilmî gelişmeyi teşvîk edici nitelikteki işâretlerde tezāhür eder. Her bir âyetin çeşitli irşad vecihlerini ihtivâ edebileceği İslâm ālimlerince kabûl edilmektedir. Buna dayanarak Kur'ân’ın en parlak âyetlerinden olan nebîlerin mûcizelerine dâir âyetlerin, sâdece târihî kıssalar olarak kalmayıp daha başka irşad vecihlerini de tazammun ettiği söylenebilir. Bu konuda Hz. Îsâ’nın(as) mûcizelerinin tıbbî konuların ilerlemesinde öncülüğü örnek olarak gösterilebilir. “O, İsrâîloğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mûcize getirdim: Size çamurdan bir kuş sûreti yapar, ona üflerim ve Allâh’ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allâh’ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.”9
- d) Gönlü pekiştirmek: Kıssaların gāyelerinden biri de Hz. Peygamber’in ve mü’minlerin gönüllerini pekiştirmek tebliğ işinde sebat etmelerini sağlamak, karşılaştıkları sıkıntı ve işkencelere karşı sabretmelerini kolaylaştırmak, Allâh’ın yardımının netîcede kendilerine erişerek küfrün alt edileceğini bildirmektedir. “Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmîn ve) teskîn edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, mü’minlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.”10
- e) Nîmeti bildirip hatırlatmak: Allah, nebîlerine ve seçkin kullarına ihsân etmiş olduğu nîmetleri de kıssalarla bildirir ve hatırlamalarını sağlar. Hz. İbrâhîm, Yûnus, Mûsâ, Dâvûd, Süleymân, Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ(as) kıssalarında olduğu gibi. Nîmetin hatırlatılması birinci gāye iken; verilen nîmet karşılığında Allâh’ın, Kendisine olan bağlılığı ve itāatı mükâfatsız bırakmayacağının bildirilmiş ve dolayısıyla insanların onlara benzemeye özendirilmiş olması ikinci gāyeyi teşkîl eder.
- f) Şeytandan sakındırmak: Kıssaların gāyelerinden bir diğeri, şeytānın aldatmasına karşı Âdemoğullarını uyarmak, şeytanla kendilerinin arasında, işin başından beri sürüp gelen düşmanlığı belirtmektir. Bu düşmanlığı kıssa aracılığıyla göstermek daha etkili olur. Böylece nefsi şerre çağıran vesveselerin önünü almak daha çok mümkün olur. Bu ebedî bir mesele olduğundan, Hz. Âdem ile iblis kıssası birçok yerde tekrarlanmış, böylece çarpışmanın baştaki cüz'î hâdiseye münhasır olmayıp, bütün kâinatta ve her insanın benliğinde her an devâm edeceği vurgulanmıştır.
- g) Münferit meselelerin arkasındaki genel prensipleri ortaya koymak: Kur’ân kıssalarında geçen bāzı hususlar vardır ki bunların cüz'î olduğu anlaşılır. İlk anda, Kur’ân’ın bunları nakledişinde târihî bir olayı anlatmaktan başka bir fayda gözetmediği düşünülebilir. Ve o küçük mesele üzerinde ısrarla durmasına anlam verilmez, İsrâiloğullarının ünlü “Bakara”sı buna güzel bir misaldir. Kur’ân-ı Kerîm bu “Bakara”nın ayrıntıları üzerinde o kadar durmuştur ki, en uzun sûre bile adını bundan almıştır. Halbuki şöyle düşünecek olursak Bakarayı (sığırı) kesmeleri üzerindeki ısrârın oldukça gerekli olduğunu anlarız: Eskiden ziraatın başlıca aracı sığır cinsi olduğundan, Mısır’da olduğu kadar dünyânın öteki birçok bölgesinde de sığır cinsi takdîs ediliyor ve tanrılaştırılıyordu.
İşte Kur’ân, öbür milletler meyânında İsrailoğullarının da içlerinde yer etmiş olan bakaraya tapma sapıklığının, Hz. Mûsâ'nın Allah tarafından gönderilmesiyle, bir sığırın hâdiseli boğazlanışıyla ortadan kaldırıldığını, bu sapıklığın insanlığın önemli bir kesiminin istidâdında yer etmiş olan çok yaygın bir şirk şekli olduğunu böylece anlatmış olmaktadır. Bu da gösteriyor ki, Kur’ân-ı Hakîm’de târihî bir olay görünümü veren bāzı münferit hâdiseler, bāzan birtakım genel prensiplerin ipuçları durumundadırlar.
- h) Kıssaların daha başka çeşitli gāyeleri vardır, bunlar arasında şunları sayabiliriz: Allâh’ın hârikalara muktedir olduğunu beyân eden; Âdem’i(as) yaratma kıssası, Îsâ'nın(as) doğumu kıssası, İbrâhîm(as) ve kuş kıssası -ki İbrâhîm(as) her parçasını bir dağa koyduktan sonra kuş dirilerek kendisine gelmiştir-, “harâbe bir kasabadan geçen” (Ve Allâh’ın kudretinden şüpheye düştüğü için Allâh’ın kendisini öldürüp) yüz sene sonra dirilttiği kimsenin hâlini açıklayan kıssalar vb.
Güzel ve salâhın, şer ve fesâdın âkıbetini beyân eden; Âdem’in iki oğlunun kıssası, iki bahçe sâhibinin kıssası, İsrâiloğullarının isyandan sonraki kıssaları, me’rib seddi (barajı) kıssası ve Ashâbu’l-Uhdûd kıssası gibi.
Aceleci insanın hâliyle Allâh’ın gaybî hikmetini beyân eden; “Mûsâ’nın(as), kendisine bir rahmet ve katımızdan bir ilim verdiğimiz kullarımızdan bir kul ile” olan kıssası gibi.
Kur’ân kıssalarının bilinen kıssa ve hikâye usûllerinden hiçbirisine benzemeyen, kendine has bir usûlü vardır. Kur’ân kıssaları aslında insanlara hükmeden ilâhî kānunların icraatından ibâret olan, hareketler, görüntüler ve sesler hâlindeki târih manzaralarıdır. Bilinen hikâye ve romanlarda eserin kahramânı, zaman ve mekân vb. unsurlar büyük önemi hâizdir. Oysa Kur’ân kıssalarının gerçek kahramânı, anlatılan olayların çevresinde döndüğü insanın bizzat kendisi değildir. Gerçek kahraman; insanın inancına, ahlâk ve davranışlarına en sıkı bir şekilde bağlı olan, netîceleri mü’min ya da kâfir insanın sözlerinde ve işlerinde ortaya çıkan târihî kānundur.11
Dipnotlar:
1 Mennaul Kettan, “Mebahis fi Ulumi’l Kuran /306.
2 Seyyid Kutub, Kuranda Edebi Tasvir /221.
3 Hûd 11/49
4 El-Enbiyâ 21/92.
5 Servet Yalçın, “Ashab-ı kehf ve Zülkarneyn Kıssalarının Kur’ân-ı Kerîm’e Göre İncelenmesi”, Lisans Tezi, basılmamış 1989 (Erzurum),4.
6 Kamer 54/ 43-45
7 Kamer 54/ 52
8 Yalçın, a.g.e.
9 Bkz. Âl-i İmran 3/49
10 Hûd 11/120
11 Geniş bilgi için bkz. Servet YALÇIN. “Ashab-ı kehf ve Zülkarneyn Kıssalarının Kur’ân-ı Kerîm’e Göre İncelenmesi”, Lisans Tezi, basılmamış 1989 (Erzurum),4-8
Şubat 2025, sayfa no: 6-7-8
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak