Ara

Kur’ân

Kur’ân

Kur’ân-ı Kerîm’i hatmeden birine Efendimiz (sav) “hani gözyaşı?” buyurur. Ashâbına okuttuğu aşr-ı şerifde “Her ümmetten bir şâhit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şâhit yaptığımız zaman, bakalım onların hâli nice olacak!.” (Nisâ, 41.) âyetinde gözlerinden inci tâneleri gibi yaşlar akmıştır. Mânâsını bilmediği halde ağlayanlar, Kur’ân’ın İlâhî hitab oluşundandır. “Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar.” (El-İsrâ, 109.) “Allâh’ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlar.” (Meryem, 58.)

 

Abdurrahman İbnu's-Sâib anlatıyor: “Sa’d İbnu Ebi Vakkas yanımıza geldi. Gözü kapanmış idi. Kendisine selâm verdim, “Sen kimsin?” dedi. Kendimi tanıttım. Bunun üzerine dedi ki: “Kardeşim oğluna merhaba! Duydum ki senin Kur'ân okumaya güzel sesin varmış. Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı dinledim. Demişti ki: “Şu Kur'ân hüzünlü olarak nâzil oldu, öyleyse onu okuyunca ağlayın. Eğer ağlayamazsanız ağlamaya çalışın ve onu güzel okuyun. Onu güzel okumaya gayret etmeyen bizden değildir.”

Allah Kur’ân’ın müslümanlara okunduğu zaman kalplerinin titrediğini, îmanlarının arttığını ifâde eder. “Mü'minler ancak onlardır ki; Allah anıldığı zaman kalbleri ürperir, Allâh’ın âyetleri kendilerine okunduğu zaman îmanları artar ve Rabblarına tevekkül ederler. (Enfâl, 2.) “Eğer Kur’ân bir dağa indirilseydi dağ Allâh’ın korkusundan baş eğmiş parça parça olmuş olacaktı.” (Haşr, 21.)

 

“Îmân edenlerin Allâh’ı anma ve O'ndan inen Kur’ân sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamânı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadîd, 16.) 

 

“Uzun zaman geçmesi”yle “kalplerinin katılaşması” arasında şöyle bağlar kurmuşlardır:

 

a) Peygamberleriyle kendi aralarındaki süre uzadı.

b) Dünyâya düşkünlük gösterdiler, Allâh’ın buyruklarından yüz çevirdiler.

c) Sonu gelmez hülyâlar peşine düştüler.

d) Daha önceki peygamberler ile Hz. Muhammed arasındaki süre uzadı, böylece kalpleri katılaştı.

Bir gencin renginin sararıp bedeninin zayıfladığını gören hocasıyla geçen muhavereyi şu şekilde anlatırdı üstâzımız: Genç, her gün Kur’ân’ı hatmeder. Hocası, “evlâdım bu gece sen Kur’ân’ı, karşında ben varmışım gibi oku” der. Sabah huzûra geldiğinde, “efendim, bu gece Kur’ân’ı ancak yarısına kadar okuyabildim.” Hocası, “bu gece de Efendimiz’e (sav) okuyor gibi oku” der. Talebe Nebîler Serveri’nin huzûrunda olduğu düşüncesiyle o gece Kur’ân’ın ancak dörtte birini okuyabildiğini söyler. Hocası, “bugün de Cebrâil’in Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi vesellem) tebliğ ettiği anda dinliyor gibi oku!” der. Talebesi ertesi gün “üstâdım, bugün ancak bir sûre okuyabildim” der. Üstâdı, “evlâdım şimdi de onu Yüce Rabbimiz’in huzûrunda okuyor gibi oku” der. Talebe ertesi gün gözyaşları içinde üstâdına gelir ve şöyle der: “Hocam, Fâtiha’dan başladım ilk âyetleri okudum; ama ‘İyyâke na’budu’ demeye bir türlü dilim varmadı. Çünkü ‘Sâdece sana kulluk yaparım!’ diyemedim.”

“Kırâat”, “Tilâvet”, “Tertîl” Kur’ân-ı Kerîm’i okumada önemlidir. Kırâat, okuduğunun mânâsını anlamaktır. Tilâvet de mânâsını kavramaktır. Tertîl ise, her harfin nazmının ve mânâsının hakkını vermektir. Rağıp El İsfihani: “Kur’ân’ı tilâvet etmek; onun içindeki emir ve nehiylere, teşvik ve korkutmalara imtisâl etmek ve Allâh’ın nâzil olan kitaplarına uymak, onları tâkîb etmekti.” der. 

Kur’ân’da Okuma 3 Şekilde Olur

1-Tilâvet, dilin okuması: “De ki, «Eğer Allah dileseydi ben onu size okumazdım. O da onu hiçbir şekilde size bildirmezdi. Bilirsiniz ki, ben sizin içinizde bundan önce yıllarca bulundum. Siz hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?” (Yûnus, 16.)

2-Kıraat, aklın okuması: “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak, 1.)

3-Tertil, gönlün okuması: “Ey peygamberlik elbisesine bürünmüş olan, gecenin bir bölümünde kalk. Onun yarısı veya ondan biraz eksilt veya onun üzerine ekle ve Kur'ân'ı tertîl üzere oku.” (Müzzemmil, 1-4.)

Kur’ân’ı anlamakla ilgili; “Tefekkür”, “Tedebbür”, “Tezekkür” olmak üzere yine üç kavram çok önemlidir.

Tefekküre büyük değer veren sahabenin ileri gelenleri, Kur'ân'ı dâimâ düşüne düşüne, yavaş yavaş okumuş ve ezberlemişlerdir. Abdullah b. Ömer (ra), Bakara sûresini 8 yılda ezberlemiştir. İbn Ömer (r. Anhümâ), hâfızası güçlü bir zâttır. İsteseydi, bu sûreyi kısa zamanda ezberlerdi. Ne var ki o, okuduğu her şeyi düşünerek ve anlayarak okuyan biridir.

“Bu Kur'ân mübârek bir kitaptır. Biz onu sana indirdik ki âyetlerini düşünsünler ve akl-ı selîm sâhipleri ibret alsınlar." (Sâd, 29.)“Kur’ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa onların kalplerinde kilit mi var?" (Muhammed, 24.)“Onlar Kur’ân'ı hâlâ düşünmüyorlar mı?" (el-Mü'minûn, 68.)“Biz onu düşünüp anlayasınız diye Arapça bir Kur’ân olarak indirdik..” (Zuhrûf, 3.)

Kur’ân’ın indiriliş gâyesi, anlayıp düşünmeden sâdece okunması değil, aksine mânâsının düşünülüp anlaşılmasıdır.

Şu üç şey tefekkürü olgunlaştırır:

1. Kur’ân üzerinde düşünmek,

2. Dünyâ emelini bırakıp âhiret ameline sarılmak,

3. Kalb ve kafayı karıştıran şeylerden uzak durmak.

Tedebbür, bir kelimenin kökenine inerek hakîkatin araştırılmasıdır. Kur’ân’ın tedebbür edilmesi ile, onu tertîlile okumanın ve hayâta geçirmenin arasında bir yakınlık vardır. Kur’ân’dan dersler çıkartarak hayâtın sorunlarını Kur’ân’a arz edip tedbir almaktır. “Yâhud buna biraz ekle. Kur’ân’ı ağır ağır, tâne tâne oku.” (Müzzemmil, 4.)

Tezekkür: “Zikr” kökünden tefa'ul kalıbında türetilmiş olan tezekkür kelimesi, unutmanın zıt anlamlısı, hatırlamak demektir. Zikrolunan şeyin bilinen sûretinin kalpte vücut bulmasıdır. “O (Kur’ân) korunanlar için bir öğüttür.” (Hâkka, 48.)

1- Kur’ân okuyalım,

2 - Okuduğumuzla âmil olalım, amel edelim,  

3 - Hikmetiyle kâmil olalım.

Sa'd ibn Hişâm'ın Âişe annemize “Resûlullâh’ın ahlâkı nasıldı?” sorusuna “Kur’ân’dı” cevâbı, hayâtımızın her alanını kapsamalıdır.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak