Ara

Kudüs’ün Varlık Bekçileri

Kudüs’ün Varlık Bekçileri

Peygamber Efendimiz (sav)’in İsrâ ve Mi'râc mûcizesine şâhit olan, Hz. Ömer (ra)’ın fethine mazhar bulunan ve Salâhaddîn-i Eyyûbî’nin gayretiyle iâde-i itibâra kavuşan Kudüs, aynı zamanda İslâm medeniyetinin beşiğidir. Kudüs’te neşv u nemâ kılınan medeniyet insana şahs-ı mânevîsini ve edebe yaraşır kimliğini kazandıran, kaynağını İslâm’dan alan yüksek bir zihniyet ve idrak seviyesi, bir ahlâk ve inanç manzûmesidir. Müslümanların Kudüs kazanımları hak, hukuk ve adâlet hassâsiyetidir. İslâm medeniyetinin Kudüs deneyimi insanlığın vahye muhâtap olmasını sağlayan, huzur ve refâhı temin eden çabanın adıdır. Kutsal değerlerin inşâsını sağlayan ve kudsî nefesleri barındıran bir varoluş gerçeğidir. Kudüs; âriflerin mârifet iklîmine büründükleri, hakîmlerin hikmet derslerini verdikleri, ulemânın ilim maratonuna koyuldukları, ümmetin buluşma noktası konumundaki bir adrestir. Kudüs sûfîlerinin en temel özelliği kuşatıcı bir nizâmı temâyüz ettirmeleri, ilim, fen ve sanatta kemâl arayışına bürünmeleri, medîne-yi Kudüs’ü medeniyet adresi kılmalarıdır. Kudüs sûfîleri öğretileri ile akl-ı selîm, kalb-i selîm ve zevk-i selîm sâhibi olmuşlar, edeb, erkân, fazîlet, terbiye, zarâfet, ilim ve irfan timsâli konumuna gelmişlerdir. Kudüs’te bulunan ve Harem-i Süleymânî olarak da adlandırılan Mescid-i Aksâ, “el-Kuddûs” ve “es-Subbûh” ilâhî isimlerinin mazharıdır. Kudsî nefislerin mukaddes beldelerde bulunmaları ve özellikle de Kudüs’te meskûn olmaları sebebiyle Kudüs takdîs olunmuştur. 

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de sûfîlerin Kudüs’te var olma mücâdelesi verdiklerini görmekteyiz. Târihî süreç içerisinde Bedeviyye, Kâdiriyye, Sa’diyye, Şâziliyye, Yeşrûtiyye, Rahmâniyye ve Aleviyye tarîkatlarının Kudüs’ü mesken tuttuklarını bilmekteyiz.

  1. Yeşrutiyye’nin Konumu

Günümüzde Filistin ve Ürdün’de etkinlikleriyle dikkat çeken ve ilgi uyandıran meşâyih, özellikle Yeşrûtiyye şeyhleri olmuştur. Şeyh Muhammed el-Hâdî ve Ahmed el-Yeşrûtî faaliyetleriyle Yeşrûtiyyeyi etkin konuma getirmişlerdir. Amman'daki merkez zâviyesinden Lübnan ve Filistin’deki gelişmeleri yakından tâkip eden Şeyh Ahmed el-Yeşrûtî Doğu Afrika’daki müntesipleriyle irtibâtını koparmamış, Amman ve Kudüs’te mânevî inkişâfın gerçekleşmesini sağlamıştır. Şeyh Ahmed el-Yeşrûtî 1948 yılı ve sonraki gelişmelerden derin bir şekilde etkilenen Yeşrûtiyye tarîkatının yeniden canlanmasını sağlamıştır. Yetiştirdiği mukaddemleri İrbid, Zerkâ, Akka, Ümmü'l-Fehm, Tûbâs, Beytü Hanine, Gazze ve Karâra beldelerindeki zâviyelerinde görevlendirmiştir. Bahsi geçen zâviyelerde tarîkatın bu mukaddemleri seher vakitlerinde düzenledikleri etkinlikler, buluşmalar, evrâd-ı şerîfe, dua ve hizb okumaları, diğer bölgelerdeki tarîkat mensuplarının da katıldığı geniş çaplı düzeydeki haftalık toplantılarıyla Filistin’de kültürel, sosyal ve İslâmî uyanışın gerçekleşmesine çaba sarf etmişlerdir. Ümmü'l-Fehm zâviyesinin mukaddemliği vazîfesini deruhte eden el-Hâc İbrahim Ebu'l-Haşîş işgâl edilmiş bölgelerde Yeşrûtiyye tarîkatının gözde şahsiyeti konumuna gelmiştir. Akka zâviyesinin mukaddemi Şeyh Nedim Antaklî evkaf konseyinin başkanlığını yürütmüştür. 1952 yılında vakıf mallarına el konulunca Akka ve Terşîhe'deki zâviye vakıflarının istimlâk edilmesini engellemeye çalışmıştır. Vakıf mallarına el konulması, zâviyelerin gelir kaynaklarının kurutulması, kimi zâviyelerin İsrail güçleri tarafından yıkılması üzerine 1948 yılından sonra tarîkatın pek çok müntesibi Filistin'den ayrılmak ve mültecî olarak yaşamak zorunda kalmıştır. Baskı, talan ve zorbalıklara rağmen Filistin topraklarında ve İsrail işgâlindeki bölgelerde her türlü tehlikeyi göğüsleyerek yaşamayı göze alan Yeşrûtiyye şeyhi ise Şeyh Muhammed el-Hâdî olmuştur. Şeyh Muhammed el-Hâdî işgâl altındaki topraklarda tarîkat faaliyetlerini sürdürmüş, Irak, Suriye, Hicaz, Yemen ve Afrika coğrafyasıyla irtibâtını koparmamıştır. İslâm dünyâsındaki müntesipleriyle her fırsatta yakın temas kurmuş, dış dünyâdan Filistin dâvâsına ekonomik ve siyâsal desteğin sağlanmasında öncülük etmiştir. Tarîkatın Akka’daki zâviyesi tâmir edilip genişletilmiş, tarîkat şeyhlerinin türbelerine sâhip çıkılmış, zâviyelerinin mânevî nüfuz sahası olarak varlık göstermesine katkı sağlanmıştır. Yeşrûtiyye zâviyelerinde gerçekleştirilen haftalık hadra merâsimleri İsrail güçlerinin tepkisini çekmiş, zâviyeler kontrol altında tutulmuş, mensupları tâkip edilmiş, faaliyetlerine engel olunmak istenmiştir. Baskı ve yıldırma politikalarıyla İsrail güçleri tarafından faaliyetleri sıklıkla sekteye uğrayan Yeşrûtiyye zâviyeleri zor dönemlerde tarîkat geleneğini devâm ettirmenin çabasına bürünmüştür. Her türlü olumsuz şartlara rağmen Yeşrûtiyye, Filistin’de canlılığını devâm ettiren bir tarîkat olmuştur.

Muhammed el-Hâdî, Ahmed el-Yeşrûtî, el-Hâc İbrahim Ebu'l-Haşîş ve Nedim Antaklî örnekliğinde dikkat çektiğimiz Yeşrûtiyye şeyhleri Kudüs’ün varlık bekçileri olmuşlardır. Kudüs’ün modern dönemdeki hâmîleri olarak Filistin’de insan kalitesini artırmanın çabasını gütmüşlerdir. Kudüs’e karşı vefâlı olan, Kudüs’e olan borçlarını ödemeye çalışan, Kudüs dâvâsını bayraklaştıran, Kudüs’ü ihyâ eden, Kudüs’ün zenginliklerine sâhip çıkan Yeşrûtiyye şeyhleri Kudüs’ü yağmalayan, parçalayan, dağıtan, tüketen işgâl güçlerine karşı mücâdele veren öncü şahsiyetler olmuştur. Yeşrûtiyye şeyhlerinin müntesiplerine kazandırdığı en önemli haslet Kudüs’e karşı vefâ duygusunun sağlanmasıdır. Kudüs’e duyulan Yeşrûtiyye vefâsı, Kudüs’ün idealize edilmesini, Kudüs rûhunun canlanmasını, Kudüs’ün Salahaddîn-i Eyyûbîlerini arayışını canlı kılmıştır.  

  1. Filistin’de Rahmaniyye Tarîkatının Durumu

Sûfîlerin şehirlere yerleşmesi aslında bilinçli bir tercihin yansımasıdır. Öyle ki her bir şehir, bir medeniyet tercihidir. Tasavvuf erbâbı tarîkatlarının usûllerini, âdâb ve erkânını, âdet ve sosyal ilişkilerini, hayâta bakışlarını, varlık çözümlemelerini bulundukları zaman ve zeminle özdeşleştirmişlerdir. Şehirlere bilinçli bir tercihle yerleşmişler, medeniyet ve kültür tercihleriyle rahmet tohumu saçıp varlık ağacının neşv u nemâ bulmasını, dal ve budak salmasını, yankı uyandırmasını, aydınlanmanın sağlanmasını gözler önüne sermişlerdir. Seçilen her bir şehir bir toplumsal dokunun, bir hayat tarzının ve bir yaklaşım usûlünün benimsenmesini sağlamıştır. Tercih edilen şehirler oradaki birey ve toplumun kalitesini belirlemişlerdir.

Filistin topraklarında mânevî gelişimin seyrine katkıda bulunan kudsî nefeslerin bir diğer adresi Rahmaniyye-yi Halvetiyye tarîkatı olmuştur. Abdurrahman Şerîf, Şeyh Ali Nüreddîn, Ahmet es-Sâvî, Muhammed Selîm el-Hıfnî ve Musta­fa Kemaleddîn el-Bekrî silsilesiyle Halvetiyye ana kollarına bağlanan Rahmaniyye aynı zamanda Şâziliyye geleneğinden de beslenmiş bir tasavvuf akımıdır. Filistin’deki merkez tekkesini Cenin kentinin batısındaki Zeytâ beldesinde kuran Rahmaniyye şeyhleri yetiştirdikleri halîfeleriyle Kudüs’te irfânî geleneğin önemli temsilcileri olmuşlardır.

  1. Kudüs’te Aleviyye Tarîkatının Konumu

Tıpkı Medîne gibi Kudüs de târih boyunca erdemli şehirlerin merkezi olmuş ve İslâm dünyâsının çekim merkezi konumuna gelmiştir. Kudüs’ün câzibesine kapılan tarîkatlardan biri de Aleviyye olmuştur. Tarîkatın Kudüs ve çevresine intikâli Ahmed b. Alîve’nin halîfesi Muhammed el-Hilâlî tarafından sağlanmıştır. Şeyh Hilâlî’nin mukaddemlerinden Hüseyn Ebû Sirdâne ise tarîkatın Gazze zâviyesini kurmuş ve zâviye mukaddemliği görevini yürütmüştür. Gazze zâviyesinin faaliyetlerini güçlendiren bir diğer isim Ebû Sirdâne’nin halîfesi Mustafa es-Sâfîn olmuştur. Tarîkatın Kudüs ve Gazze yanında üçüncü faaliyet sahası Yâfâ olmuştur. Ahmed b. Alîve'nin bir diğer halîfesi Mustafa el-Mağribî Zerkâ’dafaaliyetlerini yoğunlaştırmış, Aleviyyenin Ürdün'de yapılanmasına katkı sağlamıştır. Halîfesi Halil el-Berâgitî, çalışmalarıyla tarîkatın Kudüs’te kökleşmesine zemin oluşturmuştur. 1948 olaylarından sonra tarîkatın mensuplarına hayat hakkı tanınmamış ve İsrail güçleri tarafından tecrit edilip bölge dışına sürülmüşlerdir. 1967 yılına gelindiğinde bölgede tekrar yapılanmaya başlayan Aleviyye mensupları Ümmü'l-Fehm ve Kudüs'te varlık göstermeye başlamışlar, Harem-i Şerîf'in küçük bir odasında zikirlerini icrâ eylemişler, yerleştikleri Afgan zâviyesinde toplantılarını icrâ eylemişlerdir. Zikir merâsimlerini Harem-i Şerîf’te gerçekleştirmeleri tasavvuf karşıtı kesimleri rahatsız etmiş, Aleviyye şeyhi Abdülkerim el-Afganî’yi hedef tahtasına oturtmuşlar ve onunla sert tartışmalar gerçekleştirmişlerdir. Şeyh Halil el-Berâgitî’nin bir halîfesi olarak faaliyet yürüten Şeyh Abdülkerim el-Afgânî Kudüs’te tasavvufî atmosferin güç kazanmasına katkı sağlamıştır.

  1. Kudüs’te Kadiriyye Tarîkatının Konumu

Kudüs İslâm medeniyetinin kültürel zenginliklerini barındıran en köklü bir şehirdir. Harem-i Şerîf’in varlığı, medreseleri ve kütüphaneleri, zâviye ve dergâhları ile bir İslâm kentidir. Dünyânın her tarafından gelen âlimler, şeyhler, mütefekkirler ve dervişler ile Kudüs İslâm toplumunun bir nüvesini oluşturmaktadır. Bu birlikteliğinin örneği Afgan zâviyesi olmuştur. Her ne kadar bir süre Aleviyye Tarîkatının hizmet sahası olsa da Afgan zâviyesi aslında bir Kadiriyye zâviyesidir. Afgan zâviyesinin vakfiyesinde Harem-i Şerîf’e gelen Afganlara hizmet etmek için kurulduğu belirtilmektedir. Vakfeden şahıs, zâviye şeyhinin Kâdiriyye'ye mensup bir Afgan olmasını şart koşmuştur. Abdullah Rahm-i Dil ve Muhammed Hâşim el-Keylânî Afgan zâviyesinde hizmet eden son dönem Kadiriyye şeyhleridir. Şeyh Keylânî Kudüs'te Kâdiriyyeyi devâm ettirmiş ve et-Tûr'daki Farisî Camii'nin imamlığını deruhte etmiştir. Camiinde hem ilmî toplantılar düzenlemiş hem de zikir merâsimlerini düzenli bir şekilde yürütmüştür. Bugün Kadiriyye mensupları Cenîn, Kabâtiyye, Ya'bed, Deyru'l-Esed ve Nahif beldelerindeki zâviyelerinde etkinliklerini hâlen sürdürmektedirler. Gazze'nin güneyinde yer alan en-Nusayrât'taki mültecî kampında faaliyet yürüten Şeyh Abdullah el-Bâbilî Kadiriyye'nin bölgede güçlenmesine ve etkin konuma gelmesine katkı sağlamıştır.

  1. Kudüs’te Muhammediyye'nin Konumu

Tarîkat erbâbı Kudüs’te Müslümanların hayat kalitelerini yükseltmelerine, Kudüs’ün îmârına, tükenmişlik sendromundan çıkıp edeb, erkân, fazîlet, eğitim, ilim ve irfan sâhibi olmalarına, insanlık haysiyetine yaraşır bir hayat tarzına bürünmelerine, her sahada huzur ve refâhın sağlanmasına, Müslümanların akl-ı selîm, kalb-i selîm ve zevk-i selîm üçlüsüne bürünmelerine öncülük etmişlerdir. Tasavvuf erbâbı “ta’mîr-i bilâd ve terfî-i ibâddır." düstûrundan hareketle Kudüs’ün îmârına çalışmış ve Filistinlilerin haklı dâvâsına sâhip çıkmışlardır. Mültecî kamplarında zor şartlar altında yaşayan Filistinlilerin hayâta tutunmalarında tarîkat şeyhlerinin önemli bir katkısı bulunmaktadır. Mültecî kamplarında yaşamak zorunda kalan Filistinlilerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasında öncülük eden derviş kitleleri, kurdukları vakıflarla hem yaraların sarılmasına hem de terapi eğitimi verilmesine katkı sağlamışlardır. Bedeviyye tarîkatının bir halîfesiyken Muhammediyye adıyla anılan tasavvufî bir ekolün temsilcisi kabûl edilen Şeyh 'Îd Ebû Cezîr, mültecî kamplarında yaşayan çok sayıdaki mültecînin umûdu olmuştur. 'Arîş, Refah, Hân-ı Yûnis, Zuveyyid, Nusayrât ve Cebâliye isimli mültecî kamplarında faal gruplar edinmiştir. 

Bir diğer Bedeviyye şeyhi olan Musa es-Silâvî ise Cebâliye kampında yaşamış ve kamp sâkinlerinin mânevî rehberliğini deruhte etmiştir. Evini zâviyeye dönüştürmüş, zor şartlarda zikir merâsimlerini icrâ etmiş, İsrail güçlerinin ve resmî otoritelerin yakın tâkibine rağmen geniş kitlelerin ilgi odağı hâline gelmiştir.

  1. Kudüs’te Sa'diyye'nin Konumu

Kudüs’te faaliyet yürüten tarîkat şeyhleri ilim, irfan, edeb ve ahlâk çizgisinin neşv ü nemâ bulmasını hedeflemekteydi. Kudüs’ün mübârek bir belde olmasından hareketle güvenli bir yaşam ortamını sağlamaya ve Kudüs’te Müslümanların dayanışma ve birliktelik rûhuna sâhip olmalarına öncülük etmişlerdir. Sâhip oldukları dînî, ilmî, fikrî nüve ile Kudüs’ün bekçiliğini yapmaya ve Kudüs’te nöbet tutmaya özen göstermişlerdir. İlim, irfan ve sanat boyutuyla Kudüs’ün sâdece müze şehir olmasını değil şerefine yaraşır bir gelecek inşâsını hedeflemişlerdir. Pek çok tarîkat Kudüs’te vahdet idealini ana ilke hâline getirmişlerdir. Bu durumun en bâriz örneğini Nablus ve Safed’deki faaliyetleriyle dikkat çeken Sa'diyye şeyhleri göstermiştir.

Sadiyye tarîkatı Filistin topraklarında mensupları ve zâviyeleriyle önde gelen tarîkatlardan biridir. Kudüs, Akkâ, Safed, Halîl ve Nablus şehir­lerinde ilk dönemlerinden itibâren yayılmaya başlayan Sadiyye tarîkatının en bâriz özelliği, Haçlılara karşı uzun soluklu mücâdele vermeleridir. Sadiyye şeyhi Ferhân es-Sa‘dî, Halîl şehrinde Sa‘dîler'in son temsilcilerinden biri olarak şehâdet şerbetini içmiştir. Şeyh Ferhân, İzzeddîn Kassâm ile birlikte Filistin'in kurtuluşu için çalışmış, Yafalı Müslümanların hayâtını korumak ve haklarını geri almak için amansız bir mücâdeleye girişmiştir. İngilizlerin himâyesindeki Yahudilerin saldırılarına karşı 1936 yılının Nisan ayında silâhlı direniş başlatan grupların içerisinde yer almıştır.

Günümüzde Filistin'in dikkat çeken bir diğer Sa‘diyye şeyhi Târık b. Muhammed es-Sa‘dî'dir. Sa‘diyye icâzetini Güney Sayda müftüsü Muhammed Selîm Celâleddîn Hüseynî'den alan Şeyh Târık’ın farklı ilim dallarında çok sayıda eseri bulunmakta­dır. Usûl ilmine dâir:

  1. Zâdü'l-fuhûl min ilmi'l-usûl,
  2. er-Risâletü's-seniyye fi'l-mebâdii'l-fıkhiyye,
  3. er-Risâletü'l-Behiyye fi'l-kavâidi'l-fıkhiyye,
  4. el-Fethü'l-muîn bi hükmi's-sünne ve'l-bid‘a fî'd-dîn eserlerini,

Akîde ilmine dâir:

  1. el-Îmânü billâh teâlâ,
  2. Avnü'l-mürîd alâ metni el-İmâm et-Tahâvî,
  3. Hüde'l- Kur’ân fî sıfâti’r-rahmân,
  4. es-Samediyye,
  5. Bemetül-müslimîn min akaidi’l- müşrikîn,
  6. İcâbetü's-sâilîn an hükmi't-tevessül bi'l-enbiyâi'l-vâsılîn isimli eserlerini,

Fıkıh ilmine dâir İgasetü’l-melhûfi fî hükmi’s-salâti beyne’s-suvvârî ve te’hîri’s-sufûf eserini,

Ta­savvuf ilmine dâir:

  1. İ‘lâmü’l-mü’minîn bi mebâdii ilmi’t-tasavvuf, Tenvîrü’l-fikr bi ahkâmi’z-zikr,
  2. el-Minnetü’l-ilâhiyye fî beyâni tarîkati’n-nakşibendiyyeti’l-âliyye,
  3. es-Safahâtü’n-nûrâniyye fî’t-tarîkati’s-Sa‘diyyeti’l-âliyye,
  4. Tuhfetü’l-beriyye fî’l-âdâbi’ş-şer‘iyye eserlerini,

Farklı alanlara özgü olarak ise:

  1. Fetâva’n-nûrâniyye fî muâmeleti rabbi’l-beriyye,
  2. Şifâü’l-ahzân fî hükmi’l-mevlidi ve’l-bid‘ati ve’l-fi‘li ve’t-tevessül,
  3. el-Ecvibetü’l-İbrâhimiyye,
  4. el-Vasiyyetü’s-Sa‘diyye li’l-ümmeti’l-İslâmiyye,
  5. İş’âlü’l-fetîl li-tetbîri devleti Benî İsrâîl isimli eserleri kaleme almıştır. 

Şeyh 'Ârif Semmar Sa’diyye tarîkatının Filistin'deki tanınmış şeyhlerinden biridir. Sa’diyye ile birlikte Nâsıriyye'nin de önemli bir temsilcisi konumunda bulunan Şeyh Muhammed Ebu'l-Mehâsin el-Kavukçu b. Halil dikkat çeken bir diğer isimdir. Yeşrûtiyye, Aleviyye, Kadiriyye, Rifâiyye, Bedeviyye ve Şâziliyye tarîkatlarına âit silsileleri uhdesinde birleştiren Şeyh Yûsuf Ebû Şerîa, Gazze’de câmiu’t-turuk bir şeyh olarak tanınmaktadır. 

Filistin’de Sa’diyyenin son halkasını Şeyh Ferhan es-Sa’dî temsîl etmektedir. Aslen bir çiftçi olan Şeyh Ferhan, 1858 târihinde halkı tamâmen Sa’diyye neslinden gelen el-Mezâr Köyü’nde doğmuş, dedesi Şeyh Muhammed’in gözetiminde yetişmiştir. İyi bir binici ve keskin bir nişancıdır. Silâhını sürekli yanında taşıdığı nakledilmektedir. İngilizlere karşı koyduğu için yakalanarak üç yıl hapis yatmış, çıkışında Şeyh İzzeddîn Kassam grubuna katılarak ona askerî ve mâlî işlerde yardımcılık yapmıştır. Filistin’in bağımsızlığı için önce İngilizlere, sonra Yahudilere karşı mücâdele etmiş, zaman zaman silâhlı çatışmalara katılmıştır. Yafa şehrindeki Yahudilerin Araplara saldırması üzerine Şeyh Ferhan, grubuyla birlikte 15 Nisan 1936 târihinde İngilizlerin korumasındaki Nablus-Tulkerim yolunda Yahudi konvoyuna saldırmıştır. Ancak çatışma sonrasında İngilizler tarafından tutuklanan Şeyh Ferhan, Akka hapishanesinde seksen yaşını geçmiş olarak 27 Ramazan 1938’de îdâm edilmiştir.

İslâm ümmetinin ortak dâvâsı, Kudüs’ün haremine sâhip çıkmaktır. Öncelikli hassâsiyetimiz Kudüs dâvâsını pâyidar kılmaktır. Bu bir hayâl veya bir avunma değildir. Ümmet-i Muhammed’in medâr-ı iftihârı Salahaddîn-i Eyyûbî’nin öncülük ettiği bir idealdir. Salahaddîn-i Eyyûbî haklı mücâdelesinde Türk, Arap, Kürt ve Fars kökenli farklı kesimleri ortak dâvâda birleştirerek Kudüs’ün şerefine yaraşır bir duruş sergilemiştir. Kudüs haçlılardan geri alındığında Salahaddîn-i Eyyûbî adına Mescid-i Aksâ’da hutbe irâd eden Kadı İbn Zeki, “Bir daha aslâ seni vermeyeceğiz!” vaadinde bulunmuştur. Bugün Müslümanların Kadı İbn Zeki’yi mahcûp etmemek gibi bir ahdi olmalıdır. Kadı İbn Zeki’nin mîrâsına sâhip çıkmalıyız. Kadı İbn Zeki bir şeyhülislâmdır, bir hukukçudur, bir büyük âlimdir ama aynı zamanda Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin en baş müridlerinden biridir. O da Muhyiddîn İbnü’l-Arabî gibi Kasiyun Dağı’nın eteklerinde defnedilmiştir. Kudüs’ün kurtuluşu ehl-i zâhir ile ehl-i bâtının birlikteliğinden geçmektedir. Peygamber Efendimiz (sav)'in Mekke’den Kudüs’e gerçekleşen yatay yolculuğunda olduğu gibi Müslümanlar olarak hakîkati önce âfâkta ve zâhir atmosferde arayacağız. Daha sonra Kudüs’ten Sidre-yi Münteha’ya dikey olarak gerçekleşen yolculukta olduğu gibi hakîkati enfüsî boyutta ve bâtın atmosferinde arayacağız.

Kudüs, Müslümanların kendilerini seyredeceği bir aynadır. Müslümanların ancak vahdet şuuruna erdiklerinde zincirleri kırılacak bir aynadır. Çünkü Kudüs dâvâsı, tek bir mezhebin ve tek bir milletin çözemeyeceği kadar büyük bir dâvâdır.

Aralık 2023, sayfa no: 12-13-14-15-16-17

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak