Günümüzde ‘kozmetik’ adı verilen sentetik, gayri sıhhî ve akıcı ‘güzellik’ sektörünün dünyâ çapındaki hacmi 225 milyar doları aşmış durumda. Kimi kaynaklar bu rakamı 250 milyar dolar olarak gösteriyor.
Milyonlarca insan asgarî / insânî geçimini teminde güçlük çekerken, israf ve lükste sınır tanımayan bir güruh ise insanlığın bütün sorunlarını çözebilecek büyüklükteki bir rakamı her yıl sözde güzellik amacıyla harcıyor.
Yakın zamâna kadar büyük çoğunlukla kadınlar ve onlar arasında da mütesettir olmayanlar makyaj/kozmetik ürünlerini kullanırken, artık erkeklerin de önemli bir kısmı ile mütesettir kadınların da kahir ekseriyeti bu illete müptelâ olmuş durumda.
Söz konusu ürünlerin muhtevâsını oluşturan maddeler; sentetik kimyâsalların yanı sıra bitki, hayvan ve hattâ insan kaynaklı olabilmektedir. Varlıkların en mükerremi olan insana hiç yararı olmayan sentetik kozmetiklerin büyük zararlar verdiği açık seçik ortada.
İslâm’la hiçbir bağı olmayan insanların, Allâh’ın yaratma biçimine bir nev’î müdahale sayılabilecek makyaj ürünlerini kullanması gâyet tabii görülebilir. Kendisini sınırlayıcı hiçbir değeri bulunmayan ve buna harcayacak bütçesi de olan bu kimseler için, makyaj ve sentetik kozmetik ürünlerini neden kullandığı konusundaki bir soru son derece anlamsız olacaktır.
Artık günümüzde bu zararlı ürünlere müptelâ olanlar sâdece onlar değil ne yazık ki. Bu dayatmanın altında ezilenlerden olan biz Müslümanların, modern dünyânın bu şerrine karşı koyması gereken önemli bir tavrının olması gerekmez mi?
İster erkek olsun isterse de kadın, şüpheli ve hattâ haram bir içeriğe sâhip kozmetik ürünlerini kullanabilir mi? Buna hiçbir fetvâ makâmı ‘evet’ demeyecektir. Üstelik meseledeki problem sâdece muhtevâ açısından değildir. Aynı zamanda bedenin teşhiri, mahremiyet ihlâli, Allâh-ü Teâlâ’nın yaratma biçimini beğenmeme, karşı cinsi tahrik, sıhhate / cana zarar verme, çevrenin kirletilmesi, kul hakkı, gelecek nesillerin sıhhatini etkileme, kötü örneklik, israf, şüphe ve haram diye uzayıp giden pek çok mahzuru olan küresel bir salgından söz ediyoruz.
Sokağa çıktığımızda veya ekrana baktığımızda son zamanlarda bu salgının en çok da Müslümanları etki altına aldığını görüyoruz. Bu alanda faaliyet gösteren Siyonist bir şirketin networkünde yer alanların önemli bir bölümünün tesettürlü hanımlar olduğunu da bir kenara not etmek gerekiyor.
Bu ürünlerin abdest başta olmak üzere ibâdete mâni hâlinin yanı sıra, İslâm’ı ilgilendiren pek çok vechesi olduğu muhakkak. Meselâ parfüm olarak adlandırılan ister ucuz, isterse pahalı fiyatlara satılan ürünlerin cinsel tahrik, kışkırtma, aldatma, etkileme, yönlendirme, algıları bozma, düşünce melekelerini tahrif şeklinde sıralanan sayısız açık ve gizli amaçla kullanıldığı ehlinin mâlûmudur.
Belirli bir olgunluğa erişmiş batılı kadınların neredeyse önemli bir kısmının oje, ruj, parfüm, deodorant, kirpik şeklindeki ürünleri kullanmadığı görülürken, bunların Müslüman dünyâda inanan ve inanmayan her kesimde yaygın olarak kullanıldığı gözleniyor. Bunda kültürel kompleks ile şuur altını esir edici reklamların büyük etkisi olmalı.
Yirminci asrın ortalarında Asya ülkelerindeki kadınların çok azının sigara içmesinden rahatsız olan üreticiler çözüm ararlar. İşte tam bu sırada Tayland’da ‘güzel kadınlar sigara içer’ mesajlı bir reklam denemesi yapılır. Çok geçmeden sigaranın kadınlar arasında da bir salgına dönüştüğü görülünce, bu tür reklamlar pek çok ülkede sahnelenir.
Reklamların esir edici yönünün yanı sıra, ekonomik refaha erişmiş kadınların ve erkeklerin, İslâm’ın nehyettiği, insânî anlamda bile meşrû olmayan ürünlere yönelmesinde bu yayınların çok büyük etkisinin olduğu kesin. Bugün reklamların yanı sıra, anne ve diğer büyüklerin kötü örnekliği sebebiyle henüz buluğa ermemiş kız çocukları dahi ciddî birer kozmetik ürünü tüketicisi olmuştur. Tâbiri câiz ise, henüz dünyevî etkilerle güzellik veya yakışıklılığından hiçbir şey kaybetmemiş gencecik kız ve erkek çocuklarının bile -mevcut hallerini beğenip beğenmemekten bağımsız olarak- aile ve çevrenin de etkisiyle bu tür zararlı illetlerin kullanıcısı olmaları son derece üzücü.
İnsanımızın inancın yanı sıra kültürel olarak da ihmâl edilmişliği apaçık ortada. Buna küresel liberal kapitalizmin nesneleştirici etkisini de eklemek gerekir. İşte bu sâyede insanların iyi ile kötü arasında tercihte zorlanmalarının yanı sıra, güzellik ve çirkinlik algılarının da bozulduğu görülüyor. Artık ‘tehlike’ kavramının hafife alındığı ve büyük kitlelerin kendilerini değersiz hissettikleri veya böyle hissettirildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu hâl, liberal kapitalizmin damarlara enjekte ettiği ve bundan beslendiği bir şeytanlık! İşin acıklı yönü ise, ‘dindarlaştığı’ iddia edilen günümüz Müslümanlarının da bu ağın içinde kendini kaybetmesi.
Makyaj ve kozmetik ürünleri ile ilgili yapılan bilimsel risk değerlendirme çalışmaları göstermiştir ki, bu ürünler kanser ve kısırlıkların başlıca sebeplerinden... Gıdalara eklenen pek çok zararlı katkı maddesi aynı zamanda bu ürünlerde de kullanılıyor. Makyaj ürünlerinde, haram olan hayvansal maddelerden insan ceninine kadar uzanan bir yığın belâ da bu ürünlerin kullanıcılarını bekleyen ürkütücü riskler.
Şunu da ifâde etmeliyiz ki, güzel koku sürünmek sünnettir. Kimsenin güzel koku kullanmasına bir itirâzımız da olamaz. Ancak günümüzde kullanılan sözde güzel kokuların ezici çoğunluğu sentetik ve zararlı. Peygamber Efendimiz (sav)’in tavsiye ettiği güzel koku ile bunların hiçbir alâkası yok. Kaldı ki, kadınların güzel koku sürünüp sokağa çıkmalarının mahzurları da herkesin mâlûmu. Diğer yandan da, gerçek kişiliği örten bu ürünlerin sayısız mahzurunu sıralamaya yerimiz yetmiyor. Biz ‘Bilim Teknik Dergisi’nin Kasım 2011 sayısından kısa iktibaslarla yetinelim:
“Bu maddeler bulantı, kusma, yangı, göz, burun, boğaz ve solunum sisteminde yanmalara neden oluyor. Nörolojik hasarlar, akciğer ve böbrek hasârı, körlük, astım ve kanser gibi çok önemli sorunlarla da bağlantıları var. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda, bu ürünlerde bulunan alevlenmeyi önleyici kimyâsal maddelerin de (polibromlu difenil eterler, PBDE) genel sağlığı etkilemelerinin yanı sıra kadınlarda doğurganlığı azaltabildiği gösterildi.
Bu kimyâsal maddelerle ilgili daha önce yapılan çalışmaların çoğu hayvanlar üzerinde gerçekleştirilmiş ve insanlarda da benzer etkileri olacağı öngörülmüştür. Üreme, kimyâsal maddelere mâruz kalınması sonucunda etkilenen biyolojik olguların ilk başta geleni olabilir. Çünkü üreme sisteminin bozulması hayli kolaydır. Bâzı düşükler de, çevresel zararlılara mâruz kalınması ile ortaya çıkan etkilerin bir sonucu olabilir.
Peki, bu kimyâsal maddelerin gelecek nesillere etkileri nelerdir? Hormonları bozucu ajanların gelecek nesillerin üremesi üzerinde de etkileri olduğunu biliyoruz. Bu durum, annenin o maddelere mâruz kalması sonucu mu ortaya çıkıyor acaba?
Yapılan yeni bir çalışmada, yine pek çok evsel üründe ve kozmetikte bulunan bir kimyâsal maddenin kadınlarda doğurganlığın azalmasıyla bağlantısı olduğu gösterilmiştir. Araştırmacılar 1000'den fazla hâmile kadın üzerinde inceleme yapmış ve kanlarında yüksek seviyelerde perfloro kimyâsalları (PFC'ler) bulunan kadınların çok daha zor gebe kaldığını göstermiştir. PFC'ler suya, kire veya yağa dayanıklı tekstil ve deri üretiminin yanı sıra tırnak cilâları, diş mâcunları ve cilt nemlendiriciler gibi kişisel bakım ürünlerinde de kullanılıyorlar. Bunlar hayvanların karaciğerlerinde, bağışıklık ve üreme sistemlerinde görülen zehirli etkilerle ilişkilendirilmiştir. Çok sayıda çocuğu olan kadınların kanında, az sayıda çocuğu olan kadınlarda olduğundan daha düşük PFOS ve PFOA bulunduğu gösterilmiştir. Bunların yanı sıra, kişisel bakım ürünlerinde bulunan kimyâsal maddelerin 884'ü zehirli; 146'sı tümöre, 218'i üreme bozukluklarına, 314'ü biyolojik mutasyona, 376'sı deri ve göz tahrişine sebep oluyor.”
Hatırlayın ne diyordu birileri reklamlarında? ‘Kirlenmek güzeldir!’ Peki, neymiş kirlenmek?
Kemal Özer (Haziran 2016)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak