Ara

Korku ve Ümit Arasında Yaşamalı / Elif E. Bayraktar

Korku ve Ümit Arasında Yaşamalı / Elif E. Bayraktar

Korku ve ümit arasında olmak, insanın güzel ahlâkı kazanmasındaki en önemli unsurlardan biridir. Ümit, kişinin din ahlâkını heyecan ve şevk içinde yaşamasını sağlarken, Allah’a hissettiği saygı dolu korku da onun, Allah’ın sınırlarını korumada titiz olmasına ve Allah’ın sakındırdığı konulardan şiddetle kaçınmasına sebep olur. İnanan insanın yaşadığı bu şevk dolu dengeli ruh hâli, ahlâkının güzelleşmesine ve Rabbine yakınlaşmasına vesile olur.

Kur’an, müminlere hiçbir olay karşısında ümitsizliğe kapılmamaları ve Allah’a dayanıp güvenmeleri gerektiğini bildirir. Aynı zamanda Allah’a karşı saygı dolu bir korku içinde olmalarını emreder. Kur’an’ın ifadesiyle ‘havf ve recâ’, yani korku ve ümit, insanın kalbinde yer alması gereken kulluk dengesidir.

 

Korku…

Allah korkusu, Allah’a halisane bağlı bir insanın hissettiği korkudur; Allah’ın hoşnutluğundan mahrum kalmaktan korkmaktır. Sevdiğini gücendirmekten, onu kaybetmekten çekinen bir âşığın korkusu gibi; ancak Allah korkusu çok daha derin ve şiddetlidir. İnsan, Rabbinden korkarsa, O’nun emirlerine çok daha titiz olur.

Allah korkusu, güzel ahlâkla ilgili bütün özelliklerimizi yönlendiren en önemli güçtür. Örneğin eğer içinde Allah korkusu olmazsa insan musibete ve çileye sabır göstermeyebilir, bağışlayıcı olmayabilir, öfkesini yenmeyebilir; yani iradesini birçok noktada kullanamayabilir. "Nasıl olsa Allah beni affeder, zaten cennete giderim." diye düşünür. Ancak Allah korkusu, insandaki duyguları kontrol altına alır.

Tevekkül, fedakârlık, cesaret, merhamet gibi bütün güzel ahlâk özelliklerinin ve aklın kaynağı da Allah korkusudur. Allah’tan içi titreyerek korkan insanın aklı açılır. Bu duygulardan uzak olan kişinin basireti ve feraseti olmaz. Yardımseverliği, bağışlayıcılığı ve kararlılığı zayıflamaya başlar, dengesini yitirir. Kalpten Allah’a teslim olmayan, içinde Rabbine sevgi, saygı ve korku duymayan kişi, yalnızca zorluk anlarında değil, nimetler içinde yaşıyor olsa bile –mutlu gibi görünse de– gerçekte huzursuz, karamsar, umutsuz ve mutsuzdur.

İnsan, her an ölebilecek bir varlıktır. Herkes, ölüme aynı uzaklıktadır. Bir insan, Allah’ı her an yanında hissediyor ve O’nun kontrolünde olduğunu biliyorsa çok daha özenli olur. O zaman saygı ve korkuyu içinde taşır. Samimi iman eden ve Rabbine teslim olan insan en güzel hayatı yaşar. Açık bir şuura sahip, Allah’tan korkan samimi bir mümin, korku ve ümit arasında Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini şiddetle arzu eder.

 

Ümit…

Ümit etmek, Kur’an’da müminlerin önemli bir vasfı olarak belirtilmiştir. Ümitvar olmak, aynı zamanda kişinin imanının ölçüsüdür. İnsan, imanı nispetinde Rabbinden umut eder ve O’nun sonsuz güzelliklerine kavuşmak için büyük bir özlem duyar. Allah, iman sahiplerine dünya ve ahiretteki güzelliklerin müjdesini verir. Mümin, bu nimetlere kavuşma umudu içinde yaşar.

Kur’anî bakış açısı, inanan insana ümit dolu bir kişilik kazandırır. Her şeye bu bakış açısıyla yaklaşan kişi, her olayın kendisi ve diğer müminler için hikmet ve hayırla yaratıldığını bilir. Allah, müminlerin dostudur ve onlar için en hayırlı olanı diler.

Yaşanan olay olumsuz gibi görünüyorsa, bu kötü şans, uğursuzluk ya da işlerin ters gitmesi sebebiyle değildir. Kâinattaki her şey Allah’ın kontrolündedir ve her olay Allah’ın dilemesi ile gerçekleşir. Bu gerçeğin bilincindeki mümin, hiçbir konuda üzüntü ve ümitsizlik yaşamaz.

Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır:

 

“Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır...” (Bakara, 216)

Ayette dikkat çekildiği gibi, ‘şer’ gibi görünse de her olay, kulun imtihanının bir parçasıdır ve kendisi için hayra dönüşecektir.

 

A’raf’ta Gibi…

Ahirete kesin bilgiyle iman eden insanın, kendisini bir an Kur’an'da söz edilen A’raf tepesinde düşünmesi, samimiyeti açısından iyi bir ölçü olabilir.

A’raf, cennetle cehennemin görüldüğü ancak insanın nereye gideceğini henüz bilmeden beklediği yerdir:

 

“İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A’raf) üstünde, hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: ‘Selam size’ derler ki bunlar, henüz girmeyen fakat (girmeyi) şiddetle arzu edip umanlardır. Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: ‘Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma.’ derler.” (A’raf, 46-47)

A’raf’taki gibi cennet ve cehennem arasında bir yerde kaldığımızı düşünelim. Bir yanda bizi oraya sürükleyecek davranışlardan korkuyla sakındığımız ebedî cehennem, diğer yanda hayatımız boyunca umut ettiğimiz ebedî cennet

 

Kur’an’da tarif edilen bu ortam, şu an yaşadığımız andan daha gerçektir.

O hâlde A’raf halkının korku ve umut dolu bekleyişlerini, henüz yaşıyor iken her an hatırlayalım.

 

Korku ve ümit; her ikisi de kalbimizde yoğun bir şekilde hissetmemiz ve yaşamamız gereken duygulardır.

Yüce Allah, bizi gerçek kurtuluşa iletecek olan bu iki duygu için dua etmemizi buyurur:

 

“…O’na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah’ın rahmeti, iyilik yapanlara pek yakındır.” (A’raf, 56)

 

“…Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Secde, 16)

 

Korkusuzluk da ümitsizlik de insanı imandan uzaklaştırır.

Kimi insanlar korkusuzluğunun, kimi de ümitsizliğinin cezasını çeker. Ancak korku ve ümidi dengeli bir biçimde hayatında hissedebilmek, ebedî mutluluğa vesile olur.

Allah’a samimi imanı yaşayalım ve O’nun hatalarımızı bağışlayacağını kuvvetle umut edelim. Merhametine ve bağışlayıcılığına sığınalım, eksikliklerimizi gidermesi ve tükenmesi olmayan güzelliklerini lütfetmesi için samimiyetle dua edelim.

Mart 2025, sayfa no: 6-7

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak