Emânet; güvenmek, korku ve endîşeden emîn olmak anlamına gelir. Güvenilir bir kimseye koruması için geçici olarak bırakılan şeye de emânet denir. Emânet, sorumluluktur. Emânetin zıddı hıyânettir. Emânet, îman, mü’min, emniyet, emân hep aynı kökten gelen kelimelerdir.1
Yeryüzünün halîfesi olarak bu sınav dünyâsına gönderilen insan, kendisine yüklenen emânetle değer kazanmıştır. O, yerlerin, göklerin ve dağların yüklenmekten kaçındığı emâneti yüklenerek diğer varlıklardan farklı olduğunu göstermiştir. Tabii ki bu değer ve farklılık; onun emâneti fark etmesi, sâhiplenmesi ve onu asıl sâhibinin ölçüleri doğrultusunda kullanmasıyla mümkün olacaktır. İnsan, bu sorumluluğunun farkında olduğu sürece şerefli ve saygın bir varlık olacak; bu sorumluluğu yerine getirmediği zaman da hayvanlardan daha aşağı sefil bir varlık olacaktır.
Doğrusu Biz, bu emâneti göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir. Pek zâlim ve çok câhil olan insan ise onu yüklenmiştir.2
Âyette insana yüklenen emânet; rûhî ve bedenî kâbiliyetler, ma’rifetullah, dînî vecîbeler, ibâdet ve tâatlerin tamâmı, Allâh’ın ve kulların hakları, nâmus, gizli sırlar, okuma yazma ve benzeri nimetlerin hepsidir. Buna göre Yüce Allâh’ın kullarına gönderdiği hak din onlara emânettir. Yüce Rabbimiz, insana güvendiği için ve onu buna lâyık gördüğü için emâneti ona yüklemiştir. İnsana düşen ise, Rabbinin bu güvenine lâyık olmaya çalışmasıdır.
Hiç şüphesiz Allah size, emânetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür.3 Bu âyet Osman b. Talha hakkında inmiştir. Câhiliye döneminde Ka’be’nin anahtarlarını muhâfaza etme şerefi onda idi. Mekke fethinde Peygamberimiz anahtarı ondan istemiş, Ka’be’nin içerisine girmiş, Ka’be’yi put ve resimlerden temizlemiş, sonra Osman’ı çağırıp bugün vefâ iyilik günüdür buyurarak bu âyeti okumuş ve anahtarı Osman’a vermiştir. Halbuki kendisinden anahtarları Hz. Abbas ve Hz. Ali de istemişti.4
Emânete riâyet mü’minlik alâmeti, emânete hıyânet ise münâfıklık alâmetidir. O mü’minler, emânetlerini ve sözlerini yerine getirirler.5 Münâfığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, va’d edince sözünden döner ve emânet edilince hıyânet eder. Bir başka rivâyette ise bu hadis şöyledir: Konuşunca yalan söyler, sözleşince ahdini bozar, tartışınca aşırı gider.6
Îman adamı, var olan her şeyi kendisinde emânet olarak görür. Her şeyden önce, sâhip olduğu canı/rûhu ve bedeni onda emânettir. O nefesini boş ve anlamsız yere tüketmez, bedeni rastgele şekilde kullanıp tüketmez.
Üzerinde yaşadığı mekân, içerisinde yaşadığı zaman, kendisine sunulan her türlü imkân onda emânettir, o bu emânetleri asıl sâhibinin ölçüleri doğrultusunda kullanarak zamânı kokutmaktan, mekânı kirletmekten, imkânı hoyratça tüketmekten korur.
Çoluk çocuğu insanda emânettir. Karı koca, anne baba, çocuk ve akrabâ tüm âile fertleri de birbirine emânettir. O, onlarla sınanmakta olduğunun bilincinde onları Yüce Rabbin ölçüleri doğrultusunda sâhiplenir ve onlarla birlikte O’nun rızâsını ve cennetini kazanmaya çalışır.
İşverenin yanında işçi, âmirin yanında memur, yöneticinin yanında tebaa emânettir. İşçiye, memura da çalıştığı yer ve imkânlar emânet edilmiştir. Onlar, kendilerine sunulan bu imkânları emânet olarak görmeli ve onları yerli yerince kullanarak değerlendirmelidirler.
Okulda öğrenci öğretmene emânettir. Öğretmenin zamânı ve öğrettikleri de öğrenciye emânettir. Onlar da kendilerine bahşedilen bu emâneti en güzel şekilde değerlendirmelidirler.
Varlık sâhibinin elindeki mal-mülk emânettir. Onların asıl sâhibi Yüce Allah’tır. Dolayısıyla vâriyet sâhibi, benim malım diyerek meşrû olmayan yollardan onu edinemez ve o yollarda harcayamaz. Kazanıp harcadıklarından sorumlu olduğunu aslâ unutmaz.
Hâkimin katında kendisine tevdi edilen dâvâ emânettir. Elbette o da bu emânetin hakkını vermekle yükümlüdür.
Dostlarımızın sırları bizde emânettir. Bize korunması için tevdi edilen şeyler emânettir. Bu köşeler yazarda emânettir, yazılar da okuyucusunda emânettir. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Kısaca söylemek gerekirse bize sunulan her nimet, içerisinde yaşadığımız her imkân bizde emânettir. Tüm bu emânetlerin asıl sâhibi Yüce Allah’tır ve biz bu emânetleri nerede nasıl kullandığımızdan sorgulanacağız. Onun için biz emâneti sâhiplenmekle, onu korumakla ve onu ehline vermekle yükümlüyüz. Zîrâ emânet ehline verilmediği zaman kıyâmetler kopacaktır. Bu kıyâmet ille de âhir zamanda kopacak olan büyük kıyâmet olmayabilir. Emânete riâyetsizlik; insanın hayâtını zindana çeviren, huzur ve düzenini bozan kıyâmetlere dâvetiye çıkarabilir. Onun için hadiste şöyle buyurulmuştur: Emânet zâyi olduğunda, iş ehil olmayana bırakıldığında kıyâmeti bekle!7 Hayat düzenimizin bozulmaması, hayâtımızda kıyâmetlerin kopmaması için emânetlere riâyet etmeliyiz. Büyük saat kıyâmete hazır olmamız için emânetlerin farkında olmalı ve emânet bilinciyle onları korumalıyız.
Dipnotlar:
1 DİA, Emânet Md.
2 33 Ahzâb 72.
3 4 Nisâ 58.
4 İbn Kesîr, Tefsîr.
5 23 Mü’minûn 8, 70 Meâric 32.
6 Buhârî, Müslim.
7 Buhârî, Ahmed.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak