Ara

Kıyamet

İslam inancının altı esasından biri olan Ahiret hayatının başlangıcı ezeli ve ebedi olan Cenâb-ı Hakk'ın zâtının dışında, her şeyin yok olmasıdır. "Yeryüzünde bulunan her şey fânidir. Ancak azamet ve ikram sahibi (Olan) Rabbınızın zâtı, bâki kalacak (O yok olmayacak)'tır." [1] "O'nun zâtından başka, her şey helak olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz."[2] Ana karnında bir yavrunun, nüvesini oluşturan milyarlarca hücreden birinin yanlış yapılanması ile gözünün ayağının altına, kulağının sırtına geçmesi gibi dengesizliğin kâinatta zuhurudur kıyamet. "Güneş dürüldüğü, yıldızlar düştüğü, dağlar yürütüldüğü, gebe develer başıboş salıverildiği, vahşi hayvanlar bir araya toplandığı (birbirinden öç alıp, tekrar toprak olduğunda), denizler kaynatıldığında, ruhlar bir araya getirildiğinde, diri toprağa gömülen kızlara suçlarının ne olduğu, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda, defterler açıldığında, gökyüzü yerinden oynatıldığında, cehennem tutuşturulduğunda ve cennet hazırlanıp yakınlaştırıldığında herkes neler yapıp getirdiğini anlar."[3] "Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu yapıp gönderdiklerini ve yapmayıp geride bıraktıklarını anlar."[4] "Onlar, kıyametin ansızın kendilerine gelip çatmasından başka bir şey mi bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri gelmiştir. Kendilerine gelip çatınca, öğüt almaları neye yarar?"[5] "Yaklaşan yaklaştı."[6] "Saat yaklaştı, ay yarıldı."[7] "Allah'ın emri geldi. Artık onu acele istemeyin."[8] "İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı. Fakat onlar hâlâ gaflet içinde  yüz çeviriyorlar."[9] Kıyametin Alâmetleri: Peygamberimizin âhir zaman nebisi ve insanların huzurunda toplanacağı "Hâşir" olması, kendisinden sonra bir peygamberin gelmemesi ile "Âkib" ismini alması kıyametin alâmetlerindendir. Sehl İbni Sa'ad (ra)'den rivayetle Peygamberimiz (sav):"Ben kıyamet şöyle yakın olduğu halde gönderildim." buyurdular ve şehadet parmağı ile orta parmağını yan yana getirdiler."[10] Ebu Hureyre (ra)'den rivayetle:"Kıyamet ne zaman kopacak?" diyen bir adama Peygamberimiz (sav):"Emanet zayi edildiği zaman kıyameti bekleyin!" buyurdular. Adam:"Emanet nasıl zayi olur?" dedi. Efendimiz (sav):"İş ehil olmayana verildi mi, kıyameti bekle."[11] İbni Hacer:"Emanetin zayii, cehaletin çokluğu ve ilmin kaldırılmasıdır." der. Yine aynı şekilde; İsa (as)'nın yeryüzüne inmesi, Mehdi (as)'nin gelmesi, her yüz senede bir "müceddidin" teşrifi, deccallerin zuhuru da, kıyametin alâmetlerindendir. Zulmün ve her türlü kötülüğün odak noktası deccal için Efendimiz (sav), her namazdan sonra, deccalin fitnesinden istiaze (korunma) için Allah'a yalvarırlardı. Peygamberimiz (sav):"Allah, bu ümmet için her yüz senenin başında, dini tecdid edip, yenileyecek (müceddid) kimseler gönderecektir." buyurmaktadır. Ümmü Seleme (ra)'den, Rasulullah (sav):"Mehdi benim zürriyetimden kızım Fâtıma'nın evlatlarındandır."[12] Kafa ve gönülleri irşad ve ıslah eden, zulmü kaldırıp, hakkı ve adaleti hakim kılmaya çalışan kimse olarak Mehdi, Peygamberimiz (sav)'in şu mübarek kelamlarıyla beyan edilir: İbni Mes'ud (ra), Efendimiz (sav)'den:"...Ehl-i Beyt'imden birini ki, bu zâtın ismi, benim ismime uyar, babasının ismi de babamın ismine uyar. Bu zât, yeryüzünü, eskiden zulümle dolu olmasının aksine, adalet ve hakkâniyetle doldurur."[13] "Hz. İsa (as) üzerinde kızıl toprak iki elbise olduğu halde iner; salibi (haçı) kırar, hınzırı öldürür, cizyeyi kaldırır, insanları İslâm'a çağırır, Allah (cc) O'nun zamanında, İslâm hariç bütün dinleri ortadan kaldırır, yeryüzüne emniyet gelir. Aslanlar develerle otlar, çocuklar yılanlarla oynar." Dünyanın eceli ilm-i ilahi'de mahfuzdur (saklıdır). Şüphesiz ki kıyametin (ne zaman kopacağına dair) ilim, ancak Allah (cc) katındadır. Allah'tan başka kimse bilemez. Şahsi kıyametimiz kısmen de olsa bellidir. Peygamberimiz (sav):"Ümmetimden yetmiş yaşına ulaşanlar pek azdır." [14] Hazret-i Cabir (ra)'den naklen:"Bugün doğmuş hiçbir nefis yoktur ki, yüz sene sonra ölmemiş olsun." Kıyametin küçük alâmetlerinin hemen hemen hepsi zuhur etti, büyüklerindense pek azı kaldı. "Kıyamet koparken sizden biriniz elinizde bir hurma dalı bulunur da, buna kıyamet kopmadan dikmeye gücü yeterse, muhakkak onu diksin."[15] tavsiyesi Peygamberimiz (sav)'in hiçbir anımızı gafletle geçirmememizi öğütler. Allah Celle ve Ala Hazretleri:"Nefsinde, Rabbini yalvararak ve korkarak, sabah akşam korkarak an. Sakın gâfillerden olma" (A'raf, 205) buyurur. Ayet-i Celile, bütün vakitlerimizde zikrullahtan gafil olmamayı, Allah'ın azâmetini havf ve haşyetini (korku ve heybetini) gönülde hissetmeyi, nefsimizin de hiç mesabesinde olduğunu tefekkürle O'na kurbiyeti (sevgisine, inayetine, rızasına erişmeyi) bildirir. Kıyametin alâmetlerinin önce gelmesi bizlere ikaz ve irşaddır, tevbeye teşvik ve hazırlıktır. İsa (as) inse, Mehdi (as) gelse bile kulluk görevimizi yapmakla memuruz. "Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et."[16] Sahabilerden biri sordu:"Ya Rasulullah! kıyamet ne zaman?" Buyuruldu:"Ne hazırladın kıyamet için?" Sahabi dedi:"Kıyamet için çok namaz ve oruç hazırlamış değilim fakat Allah'ı ve Rasulünü seviyorum." Bunun üzerine Efendimiz (sav) şöyle buyurdu:"Kişi sevdiği ile beraberdir." Enes ibn-i Mâlik (ra)'den, Peygamberimiz (sav):"Kıyamet, Allah! Allah! diyen bir kimsenin üzerine kopmayacaktır."[17] Bu Hadis-i Şerif'te; kıyamete kadar, yeryüzünde Allah'a ibadet edenlerin eksik olmayacağı ifade edilir. Hadis-i Şerif'te iki defa tekrar nasb olarak gelmiştir. Buna göre mânâ, Allah'tan sakınarak emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anil münkerde bulunan (iyilikle emredip kötülükten kaçındıran) hiçbir kimsenin üzerine kıyamet kopmaz. Hadis-i Şerif'te:"Kıyamet sadece, şerir insanların üzerine kopacaktır." buyurulur. Evvela kıyameti "iç"te koparıyoruz. Bâtında kıyamet kopmadıkça, zâhirde kıyamet kopmaz. "Gerçekten Allah, kendilerinden olan (ahlâk ve gidişatı) değiştirmedikçe, hiçbir topluluğun durumunu değiştirmez. Allah bir topluluğa kötülük diledi mi, artık onu geri çevirecek bir kuvvet de yoktur. Onlar için ondan başka bir veli (yardım eden) de yoktur."[18] Cenâb-ı Hakk'ın altını üstüne geçirdiği kavimler; peygamberlerin tavsiyelerine kulak tıkayarak Allah'a ortak koşan, cinsî sapıklığa düşen, ticarî ahlâksızlıkla ölçü ve tartıda hile yapan, mazlumun hakkını elinden alan, nehyolunan her türlü kötülüğü meşrû kılanlardır. Musa (as)'a karşı gelen Firavun'un akibeti: "Musa ve beraberinde bulunan herkesi kurtardık. Sonra ötekilerini suda boğduk."[19] Hz. Nuh (as)'u öldürmeye kast eden, nebilik iddiasına karşı çıkan kavmin akıbeti de: "Nuh dedi ki: Rabbim! Kavmim beni yalanladı. Artık benimle onların arasında Sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki Mü'minleri kurtar. Bunun üzerine Biz O'nu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde kurtardık. Sonra da geri kalanları suda boğduk."[20] Hz. Hud (as)'un öğüdünü dinlemeyip yalan sayan Ad Kavmi'nin cezası da, "Onlar şöyle dediler: Sen öğüt versen de vermesen de bize birdir... Bu öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir. Biz azaba uğratılacak da değiliz. Böylece onu yalanladılar. Biz de kendilerini helak ettik."[21] Salih (as)'i memleketinden çıkarmak isteyen, insanlara zulmeden, yağmacılık yapan, fesat çıkaran Eyke halkının belası da, "Hülasa, O'nu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakıverdi. Gerçekten o, korkunç bir günün azabı idi." [23] Eyke Halkı, bulutun altına toplanınca Allah üzerlerine bir ateş gönderdi de, hepsi yandı. Kur'ân-ı Kerim'de ahlâksızlığın en çirkini olarak nitelendirilen cinsî sapıklığa düşen Lut (as)'un kavminin akıbeti de, "Bunun üzerine O'nu ve bütün ailesini kurtardık. Ancak azapta kalanlar arasında bulunan bir koca karıyı (eşi hariç) kurtarmadık. Sonra diğerlerini helak ettik."[24] Kıyamet Kopsa da Kopmasa da Salaha Erecek Kimseler: "Ancak iman edip iyi iş yapanlar, Allah'ı çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler nereye döndürüleceklerini yakında bileceklerdir."[25] Kurtulan Dört Sınıf İnsan: -Kâmil iman sahipleri, -Sâlih amel işleyenler (Kur'ân'a uygun hayat yaşayanlar), -Allah'ı ve Rasulünü sena ederek, halkı hakka davet eden zakirler, -Haddini aşmadan, kendilerini kötüleyenleri bilmukabele zemmedenler (hakkı müdafaa edenler)dir. "Ey İman edenler! Sabredin ve düşmanlarınızdan daha sabırlı olun! (Zahirde din düşmanlarına, bâtında, nefis ve şeytana karşı size zarar vermemesi için) gözetleyin ve Allah'ın azabından sakının. Umulur ki, böylece felah bulursunuz."[26] Felaha Erenler: -İbadet yapmaya, isyandan kaçınmaya, Allah'tan gelen belâ ve musîbete sabredenler, -Direnerek, Allah düşmanlarına galip gelenler (Musîbet zamanında kalbi murakebe edenler). -Murabata; zâhiren düşman karşısında hududu bekleyen, bâtınen ruhu Allah'a vasıl kılacak ibadete kalbini bağlayanlar, -Allah'tan korkarak, küfürden, nifaktan, büyük ve küçük günahlardan ve masivadan (Allah'tan başka düşüncelerden) sakınanlardır. "Ey Mü'minler! Hepiniz birden Allah'a tevbe edin ki felaha eresiniz."[27] Bu Ayet-i Kerime'de kurtuluş için toptan Allah'a dönüş tavsiye edilmektedir. "(Ey Müminler!) Sizden hayra davet eden, doğruyu emreden, fenâlıktan nehyeden, bir cemaat bulunsun. İşte onlar felaha erenlerdir."[28] "Öyle ise gücünüz yettiği kadar, Allah'tan sakının. (Emirlerini) dinleyin ve itaat edin. (Allah yolunda mallarınızdan) nefisleriniz için hayr (olacak şeyler)'ı infak edin. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir."[29] Ayet-i Celîle'de zikrolunan kurtuluş reçetesi: -Takva (Allah'tan korkmak) ile Rıza-yı İlahi'nin hilafına olan şeylerden nefsi muhafaza etmek, -Nefsi terbiye için, malı Allah yolunda sarfetmek, -Nefsin kötülüklerinden (cimrilikten) korunmaktır.

Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)

Dipnotlar: 1- Rahman, 26 2- Kasas, 88 3- Tekvîr, 1-14 4- İnfitar, 1-5 5- Muhammed, 18 6- Necm, 57 7- Kamer, 1 8- Nahl, 1 9- Enbiya, 1 10- Buhari, Rikak, 39 11- Buhari, İlim 2, Rikak, 35 12- Ebu Davud, Mehdi, 1 (4284); 13- Ebu Davud, Mehdi, 1 (4282)- Tirmizi, Fiten 52 (2231-2232) 14- Kenzül İrfan, Esad-ı Erbili (ks) V. 1931; 15- Sahih-i Buhari; 16- Hicr, 99 17- Müslim, İman 234- Tirmizi, Fiten, 35; 18- Rad, 11; 19- Şuara, 65-66 20- Şuara, 117-120 21- Şuara, 136-138 22- Şuara, 157-158 23- Şuara, 189 24- Şuara, 170-172 25- Şuara, 227 26- Al-i İmran, 200 27- Nur, 31 28- Al-i İmran, 104 29- Teğabun, 16 30- Prof. Dr. İbrahim Canan "Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi" Akçağ 1992 eserinden de faydalanılmıştır.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak