Ara

Kırmızı Toprakların Masalı: Madagaskar’ın Büyüsü ve Gerçekleri / Fatmanur Öztürk

Kırmızı Toprakların Masalı: Madagaskar’ın Büyüsü ve Gerçekleri / Fatmanur Öztürk

Muhteşem bir havaalanı yolculuğumuzun ardından şimdi Afrika’nın incisi, filmlere konu olan ve uzun süredir merak ettiğimiz Madagaskar’dayız. Yeryüzünün en büyük dördüncü adası olan bu topraklar, sadece doğasıyla değil, aynı zamanda tarihî ve kültürel birikimiyle de büyüleyici bir yer. Adanın geçmişi, Asya, Afrika ve Endonezya’dan göç edenlerden Müslüman Araplara kadar farklı kökenlerden gelen insanların etkisiyle şekillenmiş ve bu da Madagaskar’ı renkli bir kültürel mozaik hâline getirmiş.

Ne yazık ki, Afrika’nın diğer birçok bölgesi gibi Madagaskar da uzun yıllar sömürge altında kalmış. Fransızların adayı sömürdüğü dönemlerde yerel halkın kaynakları tüketilmiş ve kültürel miraslarına zarar verilmiş. Ancak tüm bu zorluklara rağmen, halk kendi köklerinden gelen değerleri yaşatmayı başarmış. Şimdi bu eşsiz adayı keşfetmeye başlayalım.

Yolculuğumuza başkent Antananarivo’dan başlıyoruz. Şehrin adı bile egzotik ve büyüleyici, değil mi? Yerel halkın deyimiyle “Tana” olarak bilinen bu şehir, adanın ticaret ve kültür merkezi. Tıpkı bizim Kapalı Çarşı’mız gibi burada da rengârenk hediyelik eşyaların, el işçiliği ürünlerin bulunduğu bir el sanatları çarşısı var. Çarşıda dolaşırken ahşap oymacılık eserleri, el yapımı mücevherler ve dokuma ürünler dikkat çekiyor. Her bir ürün, halkın yetenek ve estetik anlayışını yansıtıyor.

Başkent, aynı zamanda sömürge döneminden kalma Fransız mimarisini de gözler önüne seriyor. Eski taş binalar, geniş caddeler ve küçük meydanlar, bir yandan nostaljik bir hava sunarken, diğer yandan modern şehrin hareketliliğiyle tezat oluşturuyor.

Başkentten ayrılıp adanın doğusuna doğru ilerliyoruz. Karşımızda Mantasoa Gölü… Masmavi suları ve çevresindeki yemyeşil bitki örtüsüyle adeta bir doğa harikası. Su görmek insana her zaman huzur verir, değil mi? Ufak bir kayık gezisi yapmaya karar veriyoruz. Su üzerindeyken hafif rüzgârın tenimize dokunduğunu hissediyor, gökyüzündeki bulutların suda bıraktığı yansımaları izliyoruz.

Bir an için Afrika’nın bağımsızlık mücadelesini düşündüm. Bu mücadelede büyük bir rol oynayan Kwame Nkrumah’ı hatırlayalım. O, Afrika kolonilerindeki bağımsızlık hareketinin öncülerinden biri ve ilk Afrikalı başbakan. “Güçlünün güçsüzü ezme politikasının her zaman engellenebileceğini” savunan bir liderdi. Madagaskar’ın 1960 yılında bağımsızlığını kazanması, onun ve benzeri liderlerin mücadelesinin bir sonucuydu.

Kayık gezimizi yaparken, insanlığa katkı sunan bir başka Afrikalıyı, Christiaan Barnard’ı da hatırlıyoruz. Barnard, insandan insana ilk başarılı kalp nakli ameliyatını gerçekleştiren bir cerrahtı. Bu toprakların ne kadar güçlü ve etkileyici figürler yetiştirdiğine bir kez daha tanıklık ediyoruz.

Göl gezisinin ardından, adanın “Yüksek Topraklar” olarak bilinen en büyük bölgesine doğru ilerliyoruz. Burada Pangalanes Kanalı ve lemurların yaşadığı doğa parkı bulunuyor. Madagaskar, dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan yüzlerce bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapıyor. En popüler olanları ise şüphesiz lemurlar! Halka kuyruklu lemurların çevik hareketleri ve sevimli halleri bizi büyülüyor. Parkta gezerken onları ellerimizle besleme şansı buluyoruz.

Ancak bu doğa harikası hayvanlara veda vakti geldiğinde, duygusal bir şekilde el sallıyoruz. Geriye bakarken içimden “Hayır, ben korkmadım; el sallamayı sizin için yaptım.” diyorum. Gülümsüyoruz, ama aklımız hâlâ bu minik dostlarımızda.

Parktan çıktığımızda, Madagaskar’ın Müslüman geçmişine dair bir başka önemli figürle karşılaşıyoruz: Salih Bilal. Afrika kıtasında ve ötesinde İslamiyet’in yayılmasına büyük katkıları olan Salih Bilal hem ilmiyle hem de ahlâkıyla örnek bir şahsiyet. Madagaskar’da Müslümanlar, nüfusun az bir kısmını oluşturuyor. Ülkede en yaygın din Hristiyanlık olmasına rağmen, Müslüman azınlık kültürlerini yaşatmaya devam ediyor.

Bir anda geleneksel bir cenaze törenine denk geliyoruz. Ancak bu tören bizim alışık olduğumuzdan oldukça farklı. Burada cenaze törenleri, ölümden sonra bile hayatın devam ettiğini hatırlatmak amacıyla bol müzikli ve danslı etkinlikler şeklinde düzenleniyor. Ölen kişinin kemikleri ipek bir keseye konulup tekrar gömülüyor ve bu tören her yıl tekrarlanıyor. Onlar atalarının ruhlarına dualar ederken, bizim de içimizden “Allah rahmet eylesin” demek geçiyor. Bu farklı kültür, hayat ve ölüm üzerine düşünmemizi sağlıyor.

Gezimiz devam ederken, Toliara’daki baobab ağaçlarını görme şansı buluyoruz. Bu devasa ağaçlar, adeta zamanın durduğu bir masal diyarından fırlamış gibi. Sonraki durağımız Nosy Be Adası… Burası balina izleme noktası olarak oldukça ünlü. Dev balinaları doğal ortamlarında görmek büyüleyici bir deneyim.

Ardından Isalo Milli Parkı’nın kayalık yapıları arasında yürüyüş yapıyoruz. Her köşesi ayrı bir macera sunan bu ada, Ambre Dağı eteklerindeki yağmur ormanlarıyla bizlere farklı bir yüzünü gösteriyor.

Fakat bu doğal güzelliklerin içinde başka bir gerçeği görmezden gelmek mümkün değil: Madagaskar, dünyanın en fakir on ülkesi arasında yer alıyor. Ülke nüfusunun yarısından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Temiz suya erişim bir lüks, temel ihtiyaçları karşılamak ise ciddi bir mücadele. Sokaklarda yürürken, insanların yoksulluğa rağmen gülümsemeyi başardığını görmek hem umut verici hem de düşündürücü. Çocukların parlayan gözleri, tüm zorluklara rağmen yaşama sevinciyle dolu. Bu, bizlere şükretmeyi ve paylaşmayı bir kez daha hatırlatıyor.

Madagaskar’dan ayrılmadan önce, bu gezinin bize kazandırdığı dersleri düşünmek için biraz zaman ayırıyoruz. Doğal güzelliklerin büyüsü içinde kaybolurken, halkın yaşadığı zorlukları unutmak mümkün değil. Ancak bu topraklarda yaşanan her şey, bize hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını ve her zorluğun içinde bir umut barındığını gösteriyor.

Bugün bu büyüleyici adadan evlerimize dönüyoruz. Sıcak yuvalarımıza kavuşacağız ancak belki bir gün tekrar geri geliriz. Bu kez Madagaskar’ın çocuklarına bir iyilik tohumu ekmek, onların hayatına küçük de olsa bir katkı sunmak için… O gün geldiğinde, benimle gelir misiniz?

Mart 2025, sayfa no: 18-19

Mart 2025, sayfa no: 18-19

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak