Cenâb-ı Hakk’a vuslatta sınır yoktur. Hidâyet nasîb olmazsa kişiye, Nuh (as)’ın ömrü kadar ömrü de olsa nâil olamaz vuslata. Hayâtında bir gün namazı ve orucu olmadığı halde Kelime-i Tevhid’le Cennet ve Cemâl’e eren şehid çoban Yesâr gibiler de, bir anda erer Hak Teâlâ’nın lütfuna. H. Bayram-ı Velî’nin kapısına gelen Akşemseddin Velî gibi. “Sultânım! Ne tez yetişti bu köse” diyenlere, “Siz, emirlerim husûsunda yorum yaptınız, o ise külliyyen teslim oldu” der. Esad-ı Erbilî (ks) ders aldığı gün hilâfete, beş sene sonra da, Kutb-ı Âzam olma şerefine mazhâr olur. Pîr-i Âzam’ın iki dakikalık teveccühüyle, menzîl-i maksûda erer Sâmi Ramazanoğlu (ks) Dedem Şeyh Mustafa Hulûsi (ks) enfiye kutusunun her bir defâda çevrilmesiyle, letâiflerini geçerek seyr ü sülûkünü tamamlar. Yedi kutb-ı cihânın bizzat gözetiminde olan Hacı Hasan Efendi (ks) on dört yaşında basîrete (gönül gözlerinin açılmasına), otuz beş yaşında kırklara, elli yaşlarında ğavsiyyet makâmına ve kutbiyyet sırrına erer. Peygamberân-ı İzâm’a baktığımızda görürüz bu seyrin şekillerini. En’âm Sûresi’nin 75-79. âyetlerinde İbrâhîm (as)’ın Rabbimizin varlığını isbâtı, seyr ü sülûkün kırk günde tamamlandığına örnektir. Yıldızın, ayın ve güneşin doğup batmaları, ezelî ve ebedî olan Rabbimize vuslatın, kavuşmanın isbâtıdır. Bu misâllerle bize yol gösteren İbrâhîm (as) seyr ü sülûkün, Rabb-i Zü’l- Celâl’imize kavuşmanın hakîkatini bildirir. “Doğrusu ben, yüzümü Hanîf, Allah Teâlâ’yı birleyici olarak tamâmen gökleri ve yeri yaratan Allah Teâlâ’ya çevirdim. Ben müşriklerden değilim.” (En’âm, 79) Sihirbazların iplerini sopalarını Mûsâ (as)’ın mûcize olarak kendisine verilen asânın yutmasının netîcesi sihirbazların secdeye kapanıp, Mûsâ ve Hârûn Aleyhimesselâm’ın Rabbine îmân ettik demeleri seyr ü sülûkün bir anda tecellîsidir. (Tâhâ, 70.) Ashâb-ı Güzîn’in, Efendimiz’i (sav) görüp, seyr ü sülûkde zirveye ulaşmaya misâldir. Ğaybe îmanları olan mü’minlerin, mürşid-i kâmilin terbiyesinde, îmanda yakîne ermesi (tereddütsüz îmânı) inançta seyrdir. Rabbimizin muhabbetine kavuşmaktır. İbâdete şâibe, riyâ, süma, ucüb, kibir karıştırmadan ihlâsa ermek ibâdet ve tâatte seyrdir. Ahlâkın ahlâk-ı hamide olması, huy ve karakterde seyrdir. İlmin mertebelerini geçip, ilmel yakîn ve Hakkal yakîne ulaşma, ilimde seyrdir. İlmin, yaşanır hâle gelip, sırlarına mazhâriyettir mâlûmatta seyr. Yûnus Emre’nin şerîat, tarîkat, mârifet ve hakîkat esaslarını belirtmesi, irfanda (Hak Teâlâ’yı tanımada) terakkî, gelişme seyridir. Nefsin, rûhun ve sırrın mertebelerini geçme, kemâlâtta bir seyrdir. Enfüste, kendi içimizde seyrdir. Âleme gelişin amacı da budur. “Kesb-i kemâl, Seyr-i Cemâl” (olgunluğu elde etme ve İlâhî Cemâl’i seyrdir.) Âfak, kendi dışımızda da seyr vardır. Hem şahsımızı, hem de yakınlarımızı İslâm’a hâdim kılma, eğitimde seyrdir. İşimizi düzgün yapıp, alışverişte hileye gitmemek, ticârette seyrdir. Âilede, çevrede ve bütün insanlarla güzel geçinme, âdâb-ı muâşerette seyrdir. Seyr ü sülûkün anlamı, hayâtın her alanında Kitab ve Sünnet’e mütâbakat, uygunluktur.
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak