Abdullah Nidâî-yi Kâşgâri ve Kâşgâri Dergâhı
Orta Asya’dan neş’et eden ve özellikle Timurlular zamanında Buhara, Türkistan ve Mâverâünnehr’de en parlak devrini yaşayan Nakşiliğin XII/XIX. Asırda İstanbul’daki en önemli temsilcilerinden biri Abdullah Nidâî’dir. Nidâî, Türkistan kökenlidir. Kaynaklarda onun İstanbul’a gelişine kadarki hayatı hakkında bilgiye rastlanmaz. Hayatının bu safhasını, Risale-i Hakkıyye adlı eserinde kendisiyle ilgili bilgi verdiği bölümden öğrenebiliyoruz.
Nidâî, Hakkıyye adlı risalesindeki hayatına ait bahsi şöyle bitiriyor: ”45 yıl şehirden şehre, iklimden iklime Hak ehlini talep ile dolaştım. Bunları söylemekten maksadım övünmek değildir. Hak talipleri bilsinler ki maksada kolay ulaşılmıyor. Bu yolda mertçe yürümek gerek.”
Kaynaklarda ismi çoğunlukla Abdullah Kâşgarî veya mahlası ile birlikte Abdullah Nidâî şekliyle zikredilmekte olup bazı kaynaklarda babasının adı ile birlikte Abdullah b. Muhammed el-Kâşgarî, mahlası ise Nidâî olarak zikredilir. Nakşibendî tarikatına mensubiyetinden dolayı Nakşibendî, İstanbul’un Eyüp Sultan semtine yerleşip buradaki irşad faaliyetleriyle tanındığı için Eyyubî lakaplarıyla da kaynaklarda yer almaktadır.
Risalesinde de belirttiği üzere 45 yıl şehir şehir dolaştıktan sonra Kudüs’e gider. Oradan da Mekke-i mükerreme’ye geçer. Burada üç yıl ikamet edip, üç defa hac farizasını yerine getirir. Mekke-i mükerreme’deki’ ikameti sırasında üç kez de Medine-i münevvere’ye giderek Hz. Peygamber’in (sav) mübarek kabr-i şeriflerini ziyaret eder. Mekke-i mükerreme’den sonra İstanbul’a gelen Nidâî, önce muhtemelen kendisinin Doğu Türkistan kökenli olması sebebi ile aynı bölgeden olan dervişlerin toplandığı Eyüp Sultan civarındaki Lâlî-zâde Abdülbakî Efendi’nin kurduğu Kalenderhâne tekkesinin şeyhi olur.
1743-46 yılları arasında bu tekkede üç yıl şeyhlik yaptıktan sonra, Kalender hayatının katı kurallarına, özellikle de bekârlık erkânına uymak istemediğinden bu görevden ayrılarak Yekçeşm Ahmed Murtezâ Efendi’nin kurduğu tekkeye ilk postnişin olur. Bu tekke, kurucusunun adına nisbetle “Murteza Efendi Tekkesi” veya Nidâî’nin Kâşgarlı olmasına nisbetle “Kâşgarî Tekkesi” olarak adlandırılmaktadır. Tekkeyi kuran Murtezâ Efendi olmasına rağmen ilk şeyhi Nidâî olarak kabul edilmektedir.
Kâşgâri Tekkesi, Nidâî ile birlikte canlılık kazanmış ve önemli fonksiyonlar icra etmiştir. Dr. Güller Nuhoğlu, Abdullah Nidâî-yi Kâşgâri isimli eserinde bu fonksiyonları şöyle sıralar:
1- Muhtemelen Nidâî’nin Türkistanlı olması sebebiyle Türkistan Hacılarının Mekke ve Medine’ye gitmeden önce bu dergâha uğramaları, dergâhın Türkistanlılar nezdindeki önemini göstermektedir.
2- Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde bulunan Kalenderhânelerde barınan seyyah, şeyh ve dervişler arasında Türkistan’dan gelen Nakşibendîlerin, çoğunlukla Kâsâniyye kolundan olmaları sebebiyle, Tekke bu kolun İstanbul’da yerleşip yayılmasında etkili olmuştur.
3- Kâşgâri dergâhının bazı şeyhlerinin Osmanlı Devleti’nin Orta Asya’daki elçileri gibi hizmet ettikleri söylenebilir. Çünkü 19. asır süresince Osmanlı Devleti ve Buhara arasında müteaddit defalar elçilik teatisinde bulunulmuştur.
4- Kâşgâri Tekkesi, Emîr Buharî Tekkesi ile birlikte Orta Asya Türk kültürünün Nakşibendîlik yolu ile İstanbul’da temsilini sağlamıştır.
Kaynakların ‘ulema ve sulehadan, manevî nüfuz sahibi bir şeyh’ diye niteledikleri Nidâî, Nakşibendiyyeden Ahrâriyye’nin bir kolu olan Kâsâniyye’ye mensup olup diğer birçok Kâsâni şeyhi gibi şiir ve edebiyatı, irşad ve eğitim için gerekli görmüştür. Tekkesinde öğleden sonraları rast makamında Mesnevi okuyup şerh etmesi, dîvanında bazı ünlü Fars şairlerinin şiirlerine tahmisler yapması ve Risale-i Hakkıyye’sinde Ensârî, Câmî, Hâfız ve Mevlâna’dan alıntılarda bulunması, Fars Edebiyatı ile ilgilendiğini ve bu konuda bilgisi olduğunu göstermektedir.”
Kâşgâri Tekkesinin civarı bu tarikata bağlı kişilerin (şeyler, müritleri ve yakınları) mezarlarıyla doludur. Bunların yanı sıra devletin üst kademelerinde görev almış Cemal Paşa (Öl. H.1297), Cami ile İsa Geylani’nin türbesi arasında bulunan Ahmet Bican Paşa gibi devlet adamlarının mezarları vardır. Ahmet Bican Paşa’nın görevleri arasında Hac yolculuğuna çıkanların muhafız komutanlığı da vardır. Yine cami avlusunda bulunan kuyuyu da bu komutan açtırmıştır. Tekkenin ilk şeyhi Kaşgari Abdullah Nidâî-yi ve oğlu Ubeydullah Kaşgari’nin, Öl.1761 Tekke şeyhlerinden İsa Geylani’nin türbesi, Öl. 1781 Tekkeyi yaptıran eski ruznamce-i evvel el-Hac Murtaza Efendi’nin mezarı Öl.1747 ve eşi Fetiye hanımefendi’nin Öl.1747 mezarı da buradadır.
Kâşgâri Tekkesinin son şeyhi Abdülhakim Arvasi’dir. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra, tarikat faaliyetlerine ara veren Şeyh Abdülhakim, dergâha dönüştürdüğü evinde tasavvuf faaliyetlerine devam etmiştir. Medreselerde daha çok tasavvuf ile ilgili dersleri okuttu ve bu konuyla ilgili bazı eserleri kaleme aldı. Şeyh Abdülhakim, İstanbul, Beyoğlu'nda bulunan Ağa Camii ile Beyazıt Camilerinde de dersler vermiştir. Necip Fazıl Kısakürek'in kendisiyle tanışıp, sohbetlerine devam etmesi üstadın hayatında dönüm noktası olmuştur. Necip Fazıl’ın mezarı’nın Kâşgâri Dergâhı’nın yanıbaşında bulunması da oldukça manidardır.
Şeyh Abdülhakim, Rabıta-i Şerife ve Riyazü't-tasavvufiye adlı eserleri kaleme almıştır. Birinci eser Necip Fazıl Kısakürek tarafından sadeleştirilerek yayımlanmıştır. Eserde rabıta ve uygulamasıyla ilgili bilgilere yer verilmektedir. Eserinde, Nakşibendî tarikatının adabı hakkındaki açıklamalar yer almaktadır. İkinci eserde ise tasavvuf, tasavvuf tarihi ve kavramlarıyla ilgili bilgilere yer verilmektedir. Bu eserini medresede hocalık yaptığı sıralarda kaleme almıştır. Bu eser de Necip Fazıl Kısakürek tarafından sadeleştirilerek Tasavvuf Bahçeleri adıyla yayımlanmıştır. Şeyh Abdülhakim Arvasi’nin mezarı Ankara'nın kuzeyinde bulunan Bağlum Mezarlığı’ndadır.
Haziran 2017, sayfa no: 42-43
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak