Ara

Kıbrıs’ta Yeni Meydan Okumalar Karşısında Türkiye

Kıbrıs’ta Yeni Meydan Okumalar Karşısında Türkiye

KKTC ve Kıbrıs Rum Kesiminde Türkiye’yi ilgilendiren mühim gelişmeler yaşanıyor. Daha doğrusu Türkiye’de iktidar partisi olan Ak Parti’nin, seçimleri kaybetmese de hükümeti kurmasına imkân veren salt çoğunluğu kaybetmesiyle Türkiye bir türbülansa girdi. Türkiye’yi türbülansa sokan en önemli gelişmelerden birisi ise PKK’nın siyâsî uzantısı olan HDP’nin barajı aşmasıdır. Kimileri bunu bir proje veya üst aklın bir projesi olarak okumaktadır. KKTC’de de Mustafa Akıncı’nın yüzde 60’a varan bir oyla seçilmesi başına buyruk bir arayışın startı olarak görülebilir. Esâsında Ada’nın hem Türk kesimi hem de Rum kesimi tercihlerinde veya ortaklıklarında zorlanmaya başladı. Ağustos böceği gibi akıtılan yardımları har vurup harman savuran Yunanlılar ve Rumlar sonunda şapa oturdular. AB ve bilhassa Almanya tarafından istiskâle alınıyorlar. Bu sebeple de Rus sarkacı ile AB ortaklığı arasında gidip geliyorlar. Avrupalıların Rumlara ve onun ötesinde büyük ağabey Yunanlılara asalak olarak baktığı bir gerçek. Buna mukâbil Rumların stratejik derinliği de artıyor. AB’nin Rumların stratejik derinliğini değerlendirmekte zorlanmasına mukâbil Rumların yeni görücüleri veya stratejik alıcıları veya müşterileri var. Başta Rusları sayabiliriz. Rumlar Rusların hem mâlî hem de stratejik ortakları. Bunun dışında Ortodoksluk üzerinden dînî akrabalıklarını da saymak gerekir. 

Sözgelimi Putin Kırım’a 100 bin Rum’u iskân etmek istiyor. Onun ötesinde Rum Kesimi Rus zenginlerinin yatırım yerlerinden veya kara para aklama merkezlerinden birisi. Denildiği gibi Rum Kesimi Rusların Offshore cenneti! Bunun dışında bir dönem Rumlar Ruslar üzerinden Türkiye ile zıtlaşmışlardı. S 300 füzelerinin alımı İsmail Hakkı Karadayı gibi generallerin aktif gayretleri sonucu olarak rafa kaldırılmıştır. Bununla birlikte Ruslar Esat sonrası Tartus’u kaybetmeleri hâlinde muhtemel alternatifleri üzerinde duruyorlar. Bu hususta Rum kesimi biçilmiş kaftan. Ruslar buraya kalıcı olarak yerleşmek istiyorlar. Bu Türkiye karşısında siyâsî olarak ellerini de güçlendirecek. Rum Kesiminde İki İngiliz askerî üssü var. Ağrotur ve Dikelya, Birleşik Krallık'ın Kıbrıs Adası'nda Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını tanımasından sonra elinde bulundurmaya devâm ettiği iki askerî üstür. Ruslar da Rumlardan bir üs istiyorlar. Bu da AB ile Rum Kesimi arasında gerilime sebep oluyor. Bu gerilimin iki ayağı var. Bunlardan birisi mâlî diğeri de stratejik.

AB Rusların Rum Kesiminde paralel bir mâlî güç olarak yükselmelerini endişeyle tâkip ediyor. Özellikle Ukrayna meselesinden sonra bu konu daha hassas hâle geldi. İkincisi de askerî ve stratejik ortaklık veya bütünleşmedir. Her ne kadar AB askerî bir güç olmasa da NATO’nun arka bahçesi sayılır. Yunanistan gibi AB ülkelerinin büyük kısmı aynı zamanda NATO üyesi. Bu durumda Rumların yeni soğuk savaş ortamında Rusya ile flörtlerini artırması AB ve ABD tarafından müsâmaha ile karşılanmayacaktır. Bununla birlikte Rumlar ise zor dönemlerinde ilişkilerini çeşitlendirmek ve AB’den alamadıklarını Rusya’dan kotarmak istiyorlar. AB yerine kısmen de olsa Rusları geçirmek ve böylece mâlî güçlerini tâmir ve tahkim etmek istiyorlar. Kuzeyde Rusya ile gelişen ilişkilere paralel olarak güneyde de Rumların Mısır ve İsrail ile ilişkileri Türkiye aleyhine genişliyor ve büyüyor. Bunun iki nedeni var. Biri tarafların Türk düşmanlığında birleşmeleri. İkincisi de ekonomik darboğazın tarafları birbirine mecbûr etmesi. Sisi Nâsır döneminde filizlenen Rum-Mısır ilişkilerini yeniden geliştirmek istiyor. Esâsında Ada Osmanlı’dan önce Mısır’ın vassalı idi. Ada’nın İngilizlere kirâya verilmesinin ardından Mısır-Kıbrıs ilişkileri yeniden ivme kazanmaya başlamış ve Nasır’ın rekâbetçi ve zıtlaşmacı politikaları sonucu Kıbrıs Mısırın yeni gözdelerinden birisi hâline gelmiştir. Nasır’ın iki papaz dostundan birisi Makaryos diğeri de İdi Amin’i deviren koalisyonun mühim sîmâlarından biri olan Tanzanya Cumhurbaşkanı Julius Nyerere idi. Nasır dostu Makaryos’u Ezher şeyhlerinin önünde konuşturmayı bile becermiştir. Şimdi Türkiye’ye karşı Mısır, İsrail ile Kıbrıslı Rumlar kıta sahanlığı konusunda işbirliği yapıyorlar. Akdeniz’in Ada’ya bakan yüzünde birlikte müştereken petrol arıyorlar. Enerji koridorlarında Rusya’nın tekelini kırmak isteyen Amerikalılar da bu çabalara destek veriyorlar. Bununla birlikte Rumların bu ilişkiler trafiğini birbirine karıştırmadan veya bir kazâya neden olmadan yağdan kıl çekercesine nasıl yürütecekleri bilinmiyor. Zîrâ akçeli ilişkilerde ve stratejik derinlikte Rusları seçerken petrol araştırmalarında başka bir kampla yola devâm etmeleri biraz trafiğin karışmasına sebep olabilir.

Rum Kesiminin AB ile ilişkileri nasıl bıçak sırtında seyrediyorsa Adalı Türklerin Türkiye ile ilişkileri de özellikle de Mustafa Akıncı’nın seçilmesinden sonra aynı minvalde devâm ediyor. Yunanistan’ın hatırına AB’nin sürekli olarak Rumlara mâlî katkı sunması gibi Türkiye de 32 yıldan beri KKTC’ye karşılıksız yardım ediyor. Ada da Türkiye’nin batakhânesi konumunda. Bununla birlikte hem Ada’daki Türklerin refâhı adına hem de Ada’nın stratejik değeri sebebiyle Türkiye bu yükü sîneye çekiyor. Bununla birlikte Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte başına buyruk bir durum ve tutum ortaya çıktı. Mustafa Akıncı biz yolumuzu seçeriz havasında. 

Mustafa Akıncı seçilmesinin ardından saçma sapan bir kampanya başlattı ve yolumuzu kendimiz seçeriz yaklaşımının bir uzantısı olarak yavru vatan değil eşit vatan olduklarını söylemiştir. Rum Kesimi ile doğrudan görüşmelere hazırlanan Akıncı eski defterleri raftan indiriyor. Lâkin bu defterlerde yeni bir unsur yok. Maraş’ın Rumlara iâdesi karşılığında Gazi Mağusa’dan doğrudan ticâret yapılmasını ve Ercan Havaalanının uluslararası uçuşlara açılmasını talep ediyorlar. Hâlbuki bu, birtakım taleplerin yerine getirilmesi karşılığında Kıbrıslı Türklerin müktesep ve kazanılmış hakları hâline gelmişken ambargo kaldırılmamış ve teşvikler uygulanmamıştır. Annan Planının kabûlü hâlinde Türklere tanınacak imkânların hepsi unutulmuştur. Rafa kaldırılmıştır. Uluslararası câmia sözlerinin üzerine yatmıştır. Âdetâ Avrupa ülkeleri Balkan Savaşı öncesinde yaptıkları statüko değişmeyecek şeklindeki taahhüt ve vaatlerini Balkan ülkelerinin harbi kazanması sonucu unutmaları gibi Ada Türklerinin de Annan Planı lehinde oy kullanmaları sonrası sözlerini tutmamışlardır. Kısaca, Batılıların zihniyetinde ‘Türklere verilen sözler tutulmaz’ anlayış vardır. Târih de buna defalarca tanık olmuştur.

Buna mukabil Ada’da tutunmak ve varlığını pekiştirmek için Türkiye’nin yürütmüş olduğu kimlik politikaları da Ada’nın Rum dostu kimliksiz politikacıları tarafından iğdiş ve istiskâl edilmektedir. Açıkça kimileri 160 okul sayısına mukâbil 190 kadar câminin olduğunu ileri sürerek kendince ‘yeter’ kampanyası yürütmektedir. Denktaş’ın kazanımlarının rüzgârın veya rüzgârların önünde savrulmasının temel sebebi bunun İslâmî ve kimlik politikalarıyla pekiştirilmemesidir. Câmi ile okulu karşılaştıracaklarına iki taraf arasında dînin önemini ve dînî kurumların ağırlığını karşılaştırsalar daha iyi etmiş olmazlar mı? Kıbrıslı Rumların nezdinde papazların gücü âdetâ İsrail’deki hahamların gücüne denktir. Buna mukâbil kim diyebilir ki imamların esâmisi okunuyor?

Arz edilen tablo ışığında Türkiye Kıbrıs’ta çok yönlü meydan okumalarla karşı karşıya bulunmaktadır. Bunlardan birisi KKTC içinde oturmamış kimlik ve eriyen kimliktir. Bu durum ise Rumların lehine çalışmaktadır. Onun ötesinde Rum kesiminde azalan AB etkisinin yerini İsrail-Mısır etkisi ve Rusya almaktadır. Kuzeyde Kırım güneyde Kıbrıs Rum Kesimi’ne sarkan Rusya ümüğümüzü sıkar hâle gelmiştir. Mengene gibi sıkıyor ve etrâfımızı kuşatıyor. Tehditler veya tehditlerin yönü ve kaynağı değişse de meydan okumalar aynen devâm etmektedir.

Temmuz 2015

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak