Kesintisiz Hayır İşleme Şuurunun İfâdesi: Vakıflar
Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay
“İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevâbı kesilir. Ancak şu üç şey müstesnâ: Sürekli devâm eden sadaka, istifâde edilen ilim ve kendisine duâ eden sâlih evlâd.”1
Vakıf, Hayırda Devamlılık Şuurudur
Arapça (ve-ka-fe) kökünden gelen bir mastar olan vakıf; sözlükte, hapsetmek ve alıkoymak anlamındadır. Sözlük anlamının kapsamı giderek genişlemiş ve bir malın mülkiyetinin naklinin engellenmesi ve gelirinin sürekli olarak hayra bağışlanması anlamını kazanmıştır.2
Vakıf; kendisinden faydalanılması mümkün olan bir malı, sürekli ve ebedî olarak Allâh’ın mülkü olmak üzere tahsîs edip menfaatini ve gelirini, Allah rızâsı için bir hayır cihetine sadaka olarak hîbe etmektir.3
Vakfedilen mal, vakfedenin mülkü olmaktan çıkmakta ve artık Allâh’ın emrine ve vakfedenin şartlarına uygun olarak kullanılmak üzere toplumun mülkü hâline gelmektedir.4
Vakıf, Gücünü Kur'ân ve Sünnetten Alır
İslâm'da vakıf; Kur'ân, Sünnet ve İcmâ’ delilleriyle sâbit olmuştur. Kur’ân’da vakıfla doğrudan ilgili olarak kabûl edilen âyet şudur: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça birr (takvâ) derecesine erişemezsiniz.”5
Pek çok tefsir, hadis ve fıkıh âlimi bu âyeti vakıf kurma tavsiyesi şeklinde açıklamışlardır.6
Sahabeden Ebu Talha (ra) bu âyet inince: “Rabbimiz bizden mallarımızı kendi yolunda harcamamızı istiyor. Yâ Rasûlallâh! En çok sevdiğim ‘Beyruhâ’ adındaki hurma bahçemi Allah için tasadduk etmek istiyorum." dedi. Peygamberimiz (sav), bu bahçeyi yakınlarına vermesini tavsiye etti. Ebu Talha (ra) bu bahçeyi amcasının oğulları ve diğer bâzı yakın akrabası arasında taksîm etti.7
Vakıf kurmanın temel ilkesi olan, amel defterinin hiç kapanmaması ve ölümden sonra arkamızda sürekli devâm eden bir sadaka bırakma anlayışı Peygamberimiz’in (sav) şu hadîsine dayanmaktadır: “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevâbı kesilir. Ancak şu üç şey müstesnâ: Sürekli devâm eden sadaka, istifâde edilen ilim ve kendisine duâ eden sâlih evlâd.”8
Sevgili Peygamberimiz’in (sav) hadislerinde sadaka ve infâkı tavsiye etmesi yanında bizzat kendisinin de kendi mallarını vakfetmesi, İslâm toplumunda vakıfların kurulmasında ve yaygınlaşmasında önemli bir tesir icrâ etmiştir.
Peygamberimiz (sav), Medîne-i Münevvere’deki yedi parça mülkünü bizzat Allah yoluna vakfettiği gibi sahabe-i kiramdan pek çoğu da birçok vakıf kurmuşlardır.
Genç sahâbî Câbir b. Abdillah (ra) anlatıyor: “Mal-mülk sâhibi olup da arkasında vakıf bırakmamış Mekkeli veya Medîneli bir Müslüman bilmiyorum.”9
Vakıflar, En Önemli Hayır Kurumlarıdır
Vakıf, en önemli sosyal yardımlaşma ve kardeşlik müesseselerindendir. Vakıf, Allâh’a ve âhirete îmânın fiilî bir göstergesi, açgözlülüğü, hırs ve bencilliği yenmenin müşahhas bir isbâtı, Allah ve Rasûlullah sevgisinin delîli, İslâm kardeşliğinin güzel bir örneğidir.
Vakıf, kesintisiz hayır işleme şuurunun pratik hayâta yansımasıdır. Vakıf, kurumlaşmış bir iyilik anlayışının canlı ifâdesidir. Vakıf, Müslümanın gönlündeki incelik ve hassâsiyet, ikramseverlik ve cömertlik, yardım ve merhamet hislerinin derecesini göstermektedir.
Vakıf müessesesi, hiçbir dünyevî ve maddî bir karşılık beklemeden Allâh’ın kullarına ve mahlûkâtına yardım etmek gibi ideal, ulvî bir anlayışın ürünüdür. Yüzyıllardan beri İslâm ülkelerinde büyük bir önem kazanan bu müessese ilmî, iktisâdî, ictimâî hayat üzerinde derin tesirler icrâ etmiş olan köklü dînî, hukûkî ve ahlâkî bir müessesedir.
İslâm hukûkunda vakfın sürekliliğini temin için kesin müeyyideler konulmuştur. Bu müeyyidelere göre vakfedilen mal,herhangi bir sebeple müsâdere edilemez. Tahsîs edildiği alan değiştirilemez ve vakfiyedeki esaslara aykırı davranmadıkça vakıf sorumluları (mütevellîleri) değiştirilemez. Vakıf, siyâsî ve idârî müdahalelere açık tutulamaz.
İslâmî anlayışa göre mülkün hakîkî ve yegâne sâhibi Allah’tır. Dolayısıyla mal da can da bize ilâhî bir emânettir. Allâh’ın emânet ettiği canını Allah yoluna vakfetmeye hazır mü’min kulun, malını Allah yoluna vakfetmesinden daha tabiî ne olabilir ki? Aslında bizzat Müslümanın kendisi vakıf insan olmalıdır. Emeğini, zamânını, enerjisini, bilgisini Allah yoluna vakfeden Müslüman, malını da Allah yoluna vakfedecek ve Allâh'ın rızâsını kazanacaktır.
Hayırda yarış, Müslümanın kulluk görevlerindendir. Kitâbımız’da “Onlardan bir kısmı hayırda yarışırlar. Bu büyük bir lütuftur.”10 meâlindeki âyetle mü'minlerin bu görevine işâret edilmekte, hayırda yarışmanın İlâhî bir lütuf olduğu belirtilmekte, bir başka âyette ise “Hayırda yarışın.”11 tavsiyesi yapılmaktadır.
Hayırda yarışma ve sürekli hayır işleme anlayışı İslâm medeniyetinde “vakıf” müessesi şeklinde tecellî etmiş, târih boyunca, toplumun ihtiyaç duyduğu bütün alanlarda vakıf kurulmasıyla toplumun her zerresine “Allah rızâsı için hayır” damgası vurulmuştur.
Vakıf kurumu, gönüllü bir sivil toplum kuruluşudur. Resmî ve zorunlu olmayan, dînî ve ahlâkî duyarlılık esâsı üzerine kurulan bu müessese sürekli, medenî bir hayır müessesesidir.
Vakıflar Târihî Emânettir
Gelişen hayat şartlarına ve yeni doğan ihtiyaçlara uygun yeni vakıflar kurmak bir yana; ecdâdının kurduğu vakıflara lâyıkıyla sâhip çıkamayan, onların onarımından bile âciz kalan günümüz insanı; aradığı huzûru bu emânetlere sâhip çıkmakla bulacaktır.
“Vakfedenin vakfiyedeki şartı Allâh’ın kesin emri gibidir.” (Şartu’l-Vâkıf ke-nassış-Şâri’) prensibi İslâm hukûkunun vakıfla ilgili en önemli prensiplerinden biridir. Bu kuralın ihlâl edilmesi emânete ihânet anlamına gelecek, ilâhî cezâya müstehak olma sonucu doğuracaktır.
Mânevî ve dînî duyarlılığı olanlar, vakıf mallarını kollama ve koruma konusunda yer yer yaşanan vurdumduymazlığa, neme-Iâzımcılığa ve lâubâliliğe kayıtsız kalmamalıdırlar. Aksi takdirde millî târihin, Müslüman ecdâdın kültür mîrâsı yok olacak, -Allah korusun- gelecek nesiller bize lânet okuyacaklardır.
Hz. Ömer (ra) devrinde fetihlere maddî imkânı artan sahabe-i kiram gibi maddî imkânımız müsâitse ya arkamızda özel bir vakıf bırakmalı ya da emânete ihânet etmeyen cemiyet ve vakıflara destek olmalıyız.
Dipnotlar
1 Müslim: Vasıyyet 14; Ebû Davud: Vesâyâ 14; Tirmizî: Ahkâm 36.
2 İbn Manzur, Lisanü’l-Arab: 3/969.
3 İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr: 5/40.
4 İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr: 5/40.
5 Âl-i İmrân, 92.
6 Kurtubî, el-Câmi’ Li-Ahkâmi’l-Kur’ân: 4/132; Cessâs, Ahkâmü'l Kur’ân: 2/18.
7 Buhârî: Zekât, 44.
8 Müslim: Vasıyyet 14; Ebû Dâvûd: Vesâyâ 14; Tirmizî: Ahkâm 36.
9 İbn Kudame, Muğnî: 4/4.
10 Fâtır: 35/32.
11 Bakara: 2/148; Mâide: 5/48; Mü’minûn: 23/61.
Aralık 2019, sayfa no: 10-11-12-13
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak