Ara

Kendini Okuyup Tanıyan Rabbini Tanır

Kendini Okuyup Tanıyan Rabbini Tanır

O, Âdem’e eşyânın bütün isimlerini öğretti1 âyetinin haber verdiği üzere ilk insanın şahsında Yüce Rabbimizin eğitiminden geçmiş olan insanlık, asırlar geçtikten sonra yine cehâlet karanlıkları içerisinde kaybolmak üzere idi. Kullarına merhameti sonsuz olan Yüce Rahmân, yeniden seslendi insanlığa son Peygamberi vâsıtasıyla. Oku dedi, hem de Yaratan Rabbinin adıyla oku2 buyurdu. İnsan okuyacaktı ve okumalıydı, hem de Yaratıcının adıyla okumalıydı. Zîrâ Allah adına olmayan okumadan hayır gelmeyecekti. Öyle bir okuma ile elde edilen bilgiler faydasız bilgi olacak ve insanın sırtında yük olarak kalacaktı. Okumaktan amaç sâdece bilgilenmek değil; bilgiyi eyleme dönüştürmekti. Zîrâ kimi zaman cehâlet, kibir gibi kötü tutkular insanın terakkī etmesine mâni olur; kimi zaman da bilgi yığınları insanın yücelmesine perde/engel olur. Asıl olan ilmin nûruyla insanın yolunu aydınlatması ve o aydınlık yolda ilerleyip mesâfe katetmesidir.

İnsanın ilk görevi okumaktı. Peki, insan okumaya nereden başlayacaktı? O, önce yaratılış âyetini okuyacaktı ve buna da kendini okumakla başlayacaktı. Çünkü ilk inen buyruk açıktı: İnsanı alaktan yaratan Rabbinin adıyla oku!3 İnsan, önce kendi yaratılışını okuyacaktı. Yoktan var edilişi üzerinde durup düşünecek, yaratılışındaki eşsiz ve sonsuz kudreti fark edecekti. Önce ilk insanın topraktan yaratılış âyetlerini okuyarak işe başlayacaktı: Sizi topraktan yaratması O'nun varlığının belgelerindendir. Sonra hemen birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız.4 O, insanı pişmiş çamur gibi kuru balçıktan yaratmıştır.5 And olsun ki, insanı kuru balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık.6 And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık.7 İnsan, topraktan yaratılışını hatırlayarak toprak gibi mütevâzı olacak, iblis gibi gurur ve kibre kapılmayacaktır. Kendi yaratılmışlığını anladıkça, Rabbinin yaratıcı oluşunu tanıyacaktır. Nefsinin acziyetini bildikçe Rabbinin azametini anlayacaktır. Nefsinin muhtaçlığını fark ettikçe, Rabbinin hiçbir şeye muhtaç olmayışını fehmedecektir. Nefsinin sınırlı oluşunu ve bilgisizliğini gördükçe, Rabbinin ilminin enginliğini ve sonsuz kudretini görecektir. Kendini bilip tanıyan insan, her ne kadar benim bedenim, elim ayağım, gözüm kulağım… dese de aslında her şeyin gerçek sāhibinin Yüce Allah olduğunu, var olan her şeyin O’nun varlığına delâlet ettiğini anlayacaktır. Böylece insan, nefsini eğiterek onu kötülükleri emreden nefis olmaktan iyilikleri emreden ve iyiliklere yönelen nefis hâline döndürecek, onu doyum ve huzura erdirecek, kemâle taşıyacaktır. Zîrâ eğitim-öğretim aşamasındaki insanın anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, hayat okulu gibi pek çok aşaması olduğu gibi; nefsin de emmâre, levvâme, mülhime, mutmainne, râzıye, merzıyye gibi pek çok aşaması vardır. Her bir aşamanın da yetkin eğitimcilerin elinde; hayâtın gerçekleri ışığında ilim, îman, tefekkür, zikir, duā ve amel ile pişmesi, olgunlaşması gerekmektedir.

İnsanın tam anlamıyla nefsini tanıması da Rabbini tanıması da zordur. Bu yüzden bu konuda Rabbin âyetlerine ihtiyâcı vardır. Onun için Yüce Rabbimiz, pek çok âyetinde bize hem insanı hem de Kendini tanıtır. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurur: Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılmasında ve ne de kendilerinin yaratılmasında hazır bulundurdum.8 Onun hak olduğu meydana çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyâda ve hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şâhit olması yetmez mi?9

İkinci olarak insan, Yüce Yaratıcının belirlediği ilâhî yasa doğrultusunda analı-babalı olarak dünyâya gelişini okuyacaktı. O, erkek ve kadının beli ile göğüsleri arasından atılagelen bir sudan yaratılmıştır.10 İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? O, atılan bir meni damlası değil miydi? Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra Allah onu yaratıp şekil vermişti. Ondan, erkek, dişi iki cins yaratmıştı. Bunları yapan Allâh'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? Elbette yeter.11 Ey insanlar! Biz sizi topraktan sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra da yapısı belli belirsiz bir çiğnem etten yaratmışızdır.12 Sonra onu nutfe hâlinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık: Yaratanların en güzeli olan Allah ne uludur!13 Sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra kan pıhtısından yaratan; sonra erginlik çağına ulaşmanız, sonra da yaşlanmanız için sizi bebek olarak dünyâya çıkaran O'dur. Kiminiz daha önce öldürülür, kiminiz de belirtilmiş bir süreye ulaşırsınız. Belki artık düşünürsünüz. Dirilten, öldüren O'dur. Bir şeye karar verirse «Ol» der, o da oluverir.14

Bu ve benzeri daha pek çok âyet insanın topraktan yaratılış aşamalarını anlatır, yine onun ana rahmine düştükten sonra insan oluş aşamalarına dikkat çeker. Kuru topraktan insanın yaratılıp canlanması; daha sonra bir damla sudan insanın oluşup dünyâya gelmesi. Türâb, tîn, lâzib, sâlsâl, fahhâr, sülâle… Meni, nutfe, alaka, muzğa, ızâm, lahm… Beden ve ruh… Her bir seçilmiş kelime ile her bir safha, Yüce Yaratıcının erişilmez kudretini haykırır. İnsanın fizikî olarak en güzel şekilde, uyumlu organlarla yaratılması, iki ayağı üzere durup hareket etmesi… Öte yandan et ve kemik yığınının canlanması, düşünebilmesi, konuşabilmesi, üretebilmesi ve daha pek çok özellik ve güzelliği ile insan. Yaratıkların en şereflisi, varlıkların en güzel ve en özel yaratılışta olanı. Bedeniyle ve rûhuyla insan. İç dünyâsı ve dış dünyâsıyla insan. Yeryüzünün halîfesi olmaya namzet insan. Yeryüzünün ifsâdı için değil îmârı için gelmiş mîmar namzeti insan. İnkâr için değil îmân için yaratılmış mü'min insan. Nankörlük için değil, şükretmek için var edilmiş şâkir insan. Çirkinlikler için değil, güzellikler için halk edilmiş muhsin insan. Tanrılık dâvâsına kalkmak için değil, Yüce Allâh’a kulluk için yaratılmış ābid insan.

İnsan kendini okumalı, kendi yaratılışını düşünmelidir önce. Hem de derinlemesine, hem de her gün ve her ân. Bir an bile tembellik yapıp gaflete düşmeden. Bu konuda hiçbir insan, hiçbir mâzeret ileri süremez. Ben okula gidemedim, öğretmen bulamadım, gözüm görmedi, kafam almadı ve benzeri mâzeretler ileri süremez. Zîrâ insan bu yaratılış sürecini bizzat kendisi yaşamaktadır, her insan bu sürecin içerisinden geçmektedir. O halde insan olan, aklı başında olan herkes bu gerçeği fark etmeli, görmeli, üzerinde durup düşünmelidir. İşte o zaman insan, kendi yaratılışındaki muazzam, muhteşem nizāmı bilip tanıyacak ve ardından o nizāmı koyan ve gerçekleştiren Yüce Yaratıcı'yı bilip tanıyacaktır. Kendini tanıdıkça, bu konuda derinleştikçe Rabbini tanıyacak, O’na karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çalışacak ve O’na yaklaşacaktır. İşte o vakit, kendini tanıyan Rabbini tanımış olacak, Rabbi tanıdıkça Rabbe karşı sorumluluklarının bilincinde olacaktır. Zîrâ insan yaratılışındaki gizli hazîneleri ortaya çıkarmak için, Yüce Yaratıcıyı tanıyıp O’na yaraşır kulluk yapmak için gelmiştir bu dünyâya: Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır.15

Aslında bu, akıllı insanın kendini gerçekleştirmesi demektir. İnsan olmanın gereği de budur, insana yakışan ve yaraşan da budur. Çünkü bu rûha sāhip olmayanların hayvanlardan bir farkı olmayacak, hattâ onlardan da aşağı olacaklardır: Allah katında, yeryüzündeki canlıların en kötüsü gerçeği akletmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.16 And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalpleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hattâ daha sapıktırlar. İşte bunlar gāfillerdir.17 Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar.18 Durakları ateş olduğu halde kâfirler, zevklenirler ve hayvanlar gibi yerler.19

Evet, bizler insanız. Canlı-cansız tüm varlıklarıyla kâinâtın hizmetine sunulduğu insan. Hayvanlar da insanların emrine verilmiştir. Elbette insan, hayvan olamaz, olmamalıdır. Ama bunun için insanlığımızın kadr ü kıymetini bilmeli, insanlığımızın gereğini yerine getirmeliyiz. Zîrâ Yüce Yaratıcı, yarattığı her varlığı, kendisine verdiği özellik ve kapasitesine göre sorumlu tutmuştur. Çok yönlü ve donanımlı yaratılan insan da bu gerçeği tanımak, kendisine yüklenen bu sorumluluğun farkında olmak ve onun gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. İşte o takdirde insan, tüm varlıkların hizmetine sunulmuşluğunu hak etmiş olacaktır. İşte o zaman insan, insanlığını fark etmiş ve korumuş olacaktır. Zîrâ insan olarak yaratılmaktan, insan olarak kalmak çok daha önemlidir. Onun için insan, önce kendisiyle meşgûl olmalı, kendini ıslâh etmeli, kendini kurtarmalı; ardından da başkalarıyla meşgûl olup onların kurtuluşu için çalışmalıdır. Çünkü kendi sālih olamayan başkalarını ıslâh edemez, kendini kurtaramayan kurtarıcı olamaz.

Dipnotlar:

1 2 Bakara 31.

2 96 Alak 1.

3 96 Alak 1-2.

4 30 Rûm 20.

5 55 Rahmân 14.

6 15 Hıcr 26.

7 23 Mü'minûn 12.

8 18 Kehf 51.

9 41 Fussılet 53.

10 86 Tārık 6-7.

11 75 Kıyâme 36-40.

12 22 Hac 4.

13 23 Mü'minûn 13-14.

14 40 Ğāfir 67-68.

15 51 Zâriyât 56.

16 8 Enfâl 22.

17 7 En'âm 179.

18 25 Furkān 44.

19 47 Muhammed 12.

 Ağustos 2022, sayfa no: 8-11

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak