Bir inşaatın on dördüncü katına çıkan adam, aşağıda merakla kendisini seyreden kalabalığa ve megafonla ikna çalışması yapan polisin konuşmalarına aldırış etmeden son sözünü söyledi ve kendisini boşluğa bıraktı. Son sözü şöyleydi:
— Kaybedecek neyim var ki?
Kumar borcu yüzünden bunalıma giren adam, kumarhanedeki kabadayının belinden silahını kaptı ve havaya bir el ateş açtı. Ardından bağırmaya başladı:
—Kimse peşimden gelmesin. Geleni de yakarım kendimi de.
Daha önceden bu tür manzaralara alışık olduğu anlaşılan mekân sahibi, sakin bir ses tonuyla ortalığı yatıştırmaya çalıştı:
—Sakin ol kardeş! Her şeyin bir çaresi bulunur elbet!
Kaybetmenin acısıyla gözü dönen adam, kendisine doğru yaklaşmakta olan iki görevliyi gözünü kırpmadan vurdu. Bağırmaya devam ediyordu:
—Var mı canına susayan? Hiç birinizden korkmuyorum! Hiç kimseden korkmuyorum! Evimi sattım, arabamı elimden aldınız. Karım ve çocuklarım beni terk etti. Söyleyin hadi! Söyleyin!
Korku ile kendisini izleyen kalabalığın önünde, namluyu şakağına dayadı ve hiç tereddüt etmeden tetiği çekti. Son sözü şöyleydi:
—Kaybedecek neyim var ki?
Bir defadan bir şey olmaz diyerek başladığı uyuşturucuya teslim olan genç kadın, elindeki son parayı yine eroine harcadı. Takıldığı barın yakınındaki terkedilmiş gecekonduya girdi. Cebinden tozu çıkardı. Özenle hazırladı. Enjektöre çekti ve altın vuruşla derin bir uykuya daldı. Son sözü şöyleydi:
—Kaybedecek neyim var ki?
Birbirinden olumsuz üç örneği okuyan sevgili okurlarımın içini titretmek, kafasını karıştırmak, midesini bulandırmak gibi bir niyetim yok aslında. Yaşadığımız hayatta onlarca, yüzlerce kez sınav oluyoruz. Bazı sınavlarda sorular önceden veriliyor, cevaplar basit, kodlaması kolay oluyor. Bazı zamanlarda ise çok çetin sınavlarda, çok çetrefilli sorularla karşılaşabiliyoruz. Özellikle zor sınavlarda, gerçek çözüm imkânsız gibi gözüktüğünde, sahte çözümlere yönelebiliyor insan. Alkol, madde bağımlılığı gibi yalancı çözümler, ilk başta insana cazip gelebiliyor. Kumar illetine bulaşan insanların iflah olması ise çok zor oluyor. İçinde yaşadığımız toplumu koca bir takım olarak, bir zincir olarak düşünecek olursak; bir zincirin sağlamlığı en zayıf halkasının sağlamlığı ile ölçülür. Yani birlikte yaşadığımız insanların sorunlarından, yanlış tutumlarından “bana ne!” deme lüksümüz yoktur.
İnsanlar hayat merdiveninden üç basamak, beş basamak aşağıya doğru düşebilirler. Sonra tekrar toparlanıp on basamak birden yukarıya doğru zıplayabilirler. Bütün bunları normal görebiliriz. Lakin çevremizdeki insanlar, hayat merdiveninin basamaklarında inişe geçmekten öte, çakılmaya başlamışlarsa, dibi boylamışlarsa ve dibi gören insanların kaybedecekleri bir şey yoksa… İşte o insandan korkmak gerekir. Hayatta en çok korkulması gereken insan; kaybedecek bir şeyi olmayan insandır. Çünkü kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar, size çok şey kaybettirebilirler.
Göz göre göre yere çakılmasına ses çıkarmadığımız, seyirci kaldığımız, hayatta kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar; dibi boylarken bizi veya sevdiklerimizi yanlarında sürükleyip götürebilirler. Bu nedenle, düşüşe geçen insanlara yardım ederken aslında bir yönüyle kendimize de yardımcı olmuş oluyoruz.
Çevremizdeki insanların, ilişkiler yumağının sağlıklı olmasını istiyorsak, ilişkilerimizin bir sigortasının olmasını istiyorsak; çevremizde kaybedecek değerleri olan insanlar bulunmasına özen göstermeliyiz. Kaybedecek değerleri olan ya da değerlerini kaybettiğinde üzülecek olan insanlar, yanlış yapmakta zorlanır. Kendisine ve çevresine zarar vermeden önce mutlaka muhasebe yapar. İşte bu yüzden, içinde yaşadığımız toplumda herkesin, sımsıkı sarıldığı değerli bir şeyleri olsun. Ve bu değerli şeyleri korumasında onlara yardımcı olalım. İş işten geçtikten sonra şu söz söylenmesin:
—Kaybedecek neyim var ki?
Yusuf Yeşilkaya (Ağustos 2016)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak