İnsanın en ulvî gāyesi, Allah (cc) tarafından varlıklar âleminde kendisine yüklenen misyonda belirlenmiştir. Zîrâ bu misyon, varlıklar içerisinde yalnızca insanlara ve cinlere verilmiştir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: “Ben cinleri ve insanları, başka bir şey için değil, sırf Bana kulluk etsinler diye yarattım.”1 İnsana hilâfet pâyesi de bu amacı yerine getirmesi için verilmiştir. Bütün yaratıklar –canlı, cansız, hayvan, bitki, yer, gök, deniz– bu sebeple insanın emrine âmâde kılınmıştır. İnsan, bütün mahlûkātın merkezine, kulluğunu daha da güzelleştirmek ve en üst seviyeye çıkarmak gāyesiyle yerleştirilmiştir.
Burada bir konunun altını çizmekte fayda vardır: İnsan, zâten kuldur; diğer bütün varlıklar gibi... Kur’ân’da bu hakîkat şöyle ifâde edilir: “Rahmân (olan Allah), melekleri evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsâna mazhar olmuş kullardır.”2 “Göklerde ve yerde olan herkes, istisnâsız, Rahmân’a birer kul olarak gelecektir.”3 Ancak insan, irâdesini ortaya koyabilme özelliğiyle diğer kullardan farklı bir yetiyle donatılmıştır. İşte bu özellik, onu ulvî gāyesinden, yāni kulluğunu daha üst düzeye taşımaktan alıkoyabilmektedir.
Bu sebeple Allah (cc), varoluşumuzun gāyesiyle ilgili olarak bizden günde asgarî kırk kez söz almaktadır: “Sâdece Sana kulluk ederiz.”4 Başka bir amacımız yoktur; tek ve yegâne gāyemiz budur. Hayâtımızın akışı içerisindeki bütün kazanımlarımız –mal, makam, kariyer, kābiliyet, ilim, evlat, teknoloji, aile, yeme-içme, seyahat, savaş ve barış– bu gāyeye hizmet edecektir. O bize nimet olarak verilen hiçbir şey, araç olmaktan çıkıp amaç ve gāye hâline gelmeyecektir. Tıpkı Rabbimizin bize örnek olarak sunduğu ve bu ulvî gāyeye ulaşmış, O’nun övgüsüne mazhar olmuş kulları gibi...
İşte bu ulvî gāyeye erişmiş ve Allah tarafından övülmüş bahtiyar kullar:
İlk sözü kulluğu ikrâr olan Îsâ (as): İlk sözü “Ben Allâh’ın kuluyum”5 oldu. Yaşamı boyunca da bu gāyeye hizmet etti. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Ne Mesîh, Allâh’ın bir kulu olmaktan geri durur, ne de yakın melekler. Büyüklenerek O’na kulluktan geri duranların hepsini Allah, yakında huzûruna toplayacaktır.”6
Saltanata takılmayan kul Süleyman (as): Yeryüzüne hükmeden iki kişiden biri olan Süleyman (as)’a hayvanlar, cinler ve rüzgâr emrinde hizmet ediyordu. O ise bütün bunları iyi bir kul olma gāyesiyle kullanıyordu: “Biz Dâvûd’a Süleyman’ı armağan ettik. O ne iyi kuldu! Yönü hep Allâh’a dönüktü.”7
Sabırlı kul Eyyûb (as): Önce bolluk ve sağlık, ardından yoksulluk ve hastalık... Ancak her hâlinde iyi bir kul olma gāyesinden şaşmadı: “Gerçekten biz onu sıkıntılara dayanıklı bulduk. O ne güzel bir kuldu! Yönü hep Allâh’a dönüktü.”8
Güçlü kullar: Hayâtın bütün zorluklarına, özellikle ailevî sıkıntılara rağmen kulluk hedefinden tâviz vermeyenlerdir: “Güçlü ve basîretli kullarımız İbrâhîm, İshâk ve Ya‘kūb’u da an.”9
Kulluğunu peygamberlik dâhil bütün makam ve kariyerlere önceleyen Hz. Muhammed Mustafa (sav): Allah Rasûlü (sav), bir gün Cebrâîl (as) ile sohbet ediyordu. O sırada semâdan bir melek indi. Cebrâîl (as), bu meleğin dünyâya ilk defa indiğini söyledi. Melek:
“–Yâ Muhammed! Beni Sana Rabbin gönderdi. ‘Melik bir peygamber’ mi yoksa ‘kul bir peygamber’ mi olmak istediğini soruyor.” dedi.
Efendimiz (sav), Cebrâîl’e baktı. O da:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Rabbine karşı mütevâzı ol!” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (sav):
“–Kul bir peygamber olmayı isterim.” buyurdu.10
Allah (cc) da sevgili peygamberini “kul” diye anmaktadır: “Bir gece, kendisine bāzı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.”11 “Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna Furkān’ı indiren Allah aşkındır, cömerttir.”12
Bu sebeple kelime-i şehâdette “Eşhedu en lâ ilâhe illallâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve rasûluhû” yāni “önce kul, sonra peygamber” demekteyiz.
Şeytānın üzerine hâkimiyet kuramayacağı Rahmân’ın has kulları: “Şüphesiz, sapmışlardan sana uyacak isyankârlar dışında, kullarım üzerinde senin hâkimiyetin olmayacaktır.”13 “Rahmân’ın has kulları, yeryüzünde vakarla yürüyen, câhiller onlara laf attığında ‘selâm’ deyip geçen kullardır.”14
Kulluk hedefine yürürken yolda teknik ârıza yapan günahkâr kullar: Allah (cc), onlara da “kullarım” diye hitâb etmektedir: “De ki (Allah şöyle buyuruyor): ‘Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O, çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”15 Zîrâ onlar, günahkâr da olsalar kul olduklarını unutmamışlardır.
Ancak varoluş amaçlarını ve kul olduklarını unutanlar: Dünyevî makam, kariyer, zenginlik ve diğer nimetler amaç hâline gelince savrulurlar:
Yönetimde kul olduğunu unutanlar: Allâh’ın verdiği makāmı kendinden bilenler Firavunlaşır.
Mal ve mülkte kul olduğunu unutanlar: Allâh’ın verdiği malı kendi becerisiyle kazandığını sananlar Kārunlaşır.
İlimde kul olduğunu unutanlar: İlimde kibirlenip onu kötüye kullanan, para karşılığı satan veya ilmiyle âmil olmayanlar Bel‘amlaşır; ilmini insanları Allah’tan uzaklaştırmak için kullananlar Sâmirîleşir; taşıdığı ilmi sâdece bir aksesuar olarak taşıyanlar ise kitap yüklü merkep olurlar.
Sonuç olarak her insanın birinci öncelikli ve en yüce gāyesi, Allâh’a en yakın, en lâyık ve en iyi kul olmaktır. Kulluğunu güzelleştiren kimse için dünyâ ve âhiretteki tüm kariyerler faydalı olur. Ancak kul olma gāyesini yitiren kimse, edindiği bütün makamlarla savrulmaya mahkûmdur. Bu sebeple Allah (cc), Peygamber Efendimiz (sav)’e hayâtının her safhasında, en şerefli makam olan “kulluk”ta dâim olmasını emretmiş, onu bu ulvî gāyeye dâvet etmiştir: “Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk yap!”16 Sevgili Peygamberimiz de “Şükreden bir kul olmayı”17 gāye edinmiştir.
Dipnotlar:
1 Zâriyât 51/56.
2 Enbiyâ 21/26.
3 Meryem 19/93.
4 Fâtiha 1/4
5 Meryem 19/30.
6 Nisâ 4/172.
7 Sâd 38/30-44.
8 Sâd 38/44.
9 Sâd 38/45.
10 Ahmed, II, 231; Heysemî, IX, 18, 20.
11 İsrâ 17/1.
12 Furkān 25/1. Bakınız kehf 18/1. Bakara 2/23.
13 Hicr 15/42.
14 Furkān 25/63.
15 Zümer 39/53.
16 Hicr 15/99.
17 Buhārî, Tefsîru sûre (48), 2; Müslim, Münâfikîn 81.
Haziran 2025, sayfa no: 16-17-18-19
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak