İçinde yaşadığımız bu dünyâ âleminin merkezi Kâbe’dir. Yâni Kâbe dünyânın kalbidir. Başkentidir. Hz. Ali Efendimizin ifâdesiyle küçük âlem olan insanın merkezi yâni başkenti ise kalbidir. Ve Kâbe Allâh’ın tecellîsiyle bir çekim merkezidir. İçinde Allâh’ın âyetlerini barındırıyor. Bundan dolayı kıymetlidir. İnsan kalbi de Allâh’ın nazar ettiği, ilhâm ettiği, içinde îman, ma’rifet, akıl, basîret (kalp gözü), işitme (kalp kulağı), idrâk etme özelliği, takvâ ve ilm-i ledünn bulunduran bir merkezdir. “Sonra onu şekillendirip ona rûhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrâk duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (Secde, 9.) Bundan dolayı kıymetlidir. Ve yüce Rabbimizin bizimle iletişim kurduğu organımızdır. Şeytânın Rabbimizle iletişimimizi bozmak için vesvese verdiği, parazit yaptığı yer yine kalbimizdir. “De ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların İlâh'ına sığınırım." (Nâs, 1-6.)
Dolayısıyla kalb akıl merkezi ve akletme özelliğine sâhip olduğu için İslâm’a davette önce kalbe hitâb edilir. Zîrâ kalplerin fethiyle işe başlanır. Önce kalpler kazanılır. Kalbin hakîkati görmesi, işitmesi ve aklıyla idrâki sağlanır. Eğer insanların iletişimi kalple değil diğer organlarla olursa bu onların îmân etmesi veya İslâm’a ısındırılması için yetmez. “Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur.” (Hac, 46.)
Îmanda esas olan da kalbin tasdîkidir. Niyet, ihlas ve takvânın merkezi de kalptir. Onun için Yüce Rabbimiz îmânı gönüllerimize yâni kalplerimize sevdirmiştir: “Bilin ki aranızda Allâh’ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allâh, size îmânı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fâsıklığı ve (İslâm'ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir.” (Hucurât, 7.)
Bütün Peygamberler Allâh’tan aldıkları emirleri tebliğ ederken insanların kalplerini kazanmak için gayret sarfetmişler, onların idrâkine konuşmuşlardır. Bu konuda sâdece Sevgili Peygamberimizin tebliğ metodunu özetleyen şu âyet-i kerîmeyi örnek olarak vermemiz konumuzu daha güzel açacaktır: “(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Şüphesiz senin Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl, 125.) Bu âyet-i kerîme’de Peygamberimizin “hikmet”le idrâklere ve anlayışlara; “mev’ize-i Hasene” ile onların aklî muvazenelerine, mukâyese kâbiliyetlerine hitâb etmesi; “En güzel şekilde mücâdele” ile de onları kaybetmemek, kalplerini kırmamak, kazanmak için mücâdele etmesi istenmektedir. Çünkü tebliğde esas olan insan kazanmaktır. Bunun yolu da kalpleri kazanmaktan ve İslâm’a ısındırmaktan geçer.
Özellikle İslamofobinin, şiddet ve nefretin arttığı bir dönem yaşıyoruz. Bu dönemde yeniden gönüllere girmenin ve onlara İslâm’ı ve Müslümanları sevdirmenin yollarını aramamız gerekir kanaatindeyim. Bu konuda Kerîm Kitâbımız ve onun hayâta pratize edilmiş/geçirilmiş hâli Nebevî sünnette tespit ettiğimiz bâzı incelikleri şöyle sıralayabiliriz:
1-Güvenilir Olmak: Müslümanlar içinde yaşadıkları toplumun en güvenilir kişileri olmak zorundadırlar. Zîrâ bizim Peygamberimiz cehâletin en koyu olduğu dönemde “emîn” olarak adlandırılmış yâni güvenirliğiyle gönüllere taht kurmuştu. Eğer bir Müslüman içinde yaşadığı toplumda; işinde, sözünde, muamelesinde, komşuluk ilişkilerinde, vatandaşlığında, ticâretinde, âmirliğinde, memurluğunda vs. güvenilir değilse berâber yaşadığı insanların kalbini kazanamaz.
2-Yumuşak ve Tatlı Sözlü Olmak: Yumuşak ve tatlı söz kalplerin anahtarıdır. Oraya girmenin ve orayı kazanmanın yolu buradan geçer. Çünkü dil iletişimimizin en büyük aracıdır. Tatlı dil başa kakılan sadakadan daha hayırlıdır: “İyi sayılan bir söz ve bir bağışlama, arkasından eziyet gelen bir sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, halîmdir.” (Bakara, 263.) Yine Rabbimiz Mûsâ (as)’a Firavun gibi bir zâlime yumuşak söz söylemesini emrediyor: “İkiniz berâber Firavun’a gidin, çünkü o sınırı çok aştı. Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer.” (Tâhâ, 43-44.)
3-Güleryüzlü Olmak: Bugünkü ifâdeyle pozitif enerji yüklü olmak gerekir. Muhataplarımızın bizden asık bir surat görmeleri bizden soğumalarına sebebiyet verir. Ticârî işletmeler bile tezgâhtarların müşterilere güleryüzlü hizmetlerini istemektedirler. Müşterilerin memnûniyeti ve o işletmeden ayaklarını kesmemeleri için. Hâlbuki bizim Peygamberimiz ise: “Kardeşinin yüzüne tebessümün sadakadır.” buyuruyor. (Tirmizi, 733)
4-Selâmı Yaymak: Selâm Allâh’ımızın isimlerindendir. Esenlik dilemektir. Barış temennîsinde bulunmaktır. Karşı tarafa ‘benden sana zarar gelmez’ mesajı vermektir. Selâma, nasıl verilmişse ondan daha güzel bir şekilde mukâbele esastır. Bu da aramızda muhabbeti sevgiyi artırmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav) selâmı yaymamızı bize emretmiş ve bilhassa çocuklara selâma ayrı bir önem vermiştir. Ebu Hüreyre'nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullâh (sav) şöyle buyurmuştur: “Îmân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de îmân etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.” (Müslim, İman, 93)
5-İkram ve İnfakta Bulunmak: Kalpleri kazanmanın ve ısındırmanın en etkili yollarından birisi ikram ve bağışta bulunmaktır. Bunun için zekâtın verileceği sınıflardan birisi de müellefe-i kulûb’tur. “Sadakalar (zekâtlar), Allah'tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm'a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihâd edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.” (Tevbe, 60.) Yâni kalpleri İslâm’a ısındırılacak kimseler demektir. Sevgili Peygamberimiz de bu konuda hassas davranmıştır. İnsanların gönülleri oluncaya kadar onlara mal veriyor ve bizi de teşvik ediyor. Öyle ki, Peygamberimiz müellefe-i kulûbtan bir kısmına ganîmet mallarından yüzer deve, bazılarına da 40'ar deve vermişti. Bir miktar da gümüş hediye etmişti. Kureyş'in lideri Ebû Süfyan bu lütuf ve ihsan karşısında: Anam babam sana fedâ olsun ya Resûlallâh! Bu ne lütuf ve keremdir! Allah hakkı için, sen hem barış zamânında hem de savaş zamânında insanların en cömerdisin. Allah seni hayırla mükâfatlandırsın, demişti.
Peygamberimizden, İslâm’a girip girmeme konusunda düşünmek için 4 ay süre alan Safvan bin Ümeyye de vâdide en iyi cinsten 100 kadar devenin toplandığını görmüş, çok beğenip: Ne iyi, ne güzel develer, demişti. Resûl-i Ekrem Safvan'ın develerden hoşlandığını görünce: Öyleyse onlar senin olsun, buyurmuştu. Safvan, Allah Resûlü’nün bu lütfu karşısında: Bu mertebe lütuf ve cömertlik ancak Peygamberlerde bulunur, demişti.
6-Affedici Olmak, Kusurları Yüze Vurmamak: Sâhip olmamız gereken en önemli meziyetlerden, erdemlerden ve güzel ahlâktan bir tânesi de bize yapılan hatâları affetmektir. Bunu bize Rabbimiz emretmektedir: “Sen onlara sırf Allâh’ın lütfu sâyesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın hiç şüphesiz etrâfından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allâh’a güven; doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” (Âl-i İmrân, 159.) Canına kasdetseler bile Peygamber Efendimiz nefsine yapılan bütün hakâretleri ve hatâları affetmiştir. Bu âlicenab tavır insanların kalplerini İslâm’a ısındırmanın en etkili yollarından birisidir.
Ve yine insanların hatâsını yüzüne vurmak da onların bizden soğumasına sebep olur. Onun için Sevgili Peygamberimiz hiçbir kimsenin hatâsını yüzüne vurmamış ve onları suçlamamıştır.
7-İltifât Etmek: İnsan olarak değer vermek. İnsanların ruh hâlini, psikolojisini, sosyal statüsünü göz önüne alarak muamele etmektir. Peygamber Efendimizin tebliğde en etkin kullandığı metotlardan birisidir. Münâfıklığı tescilli Übey b. Selül’e her denk geldiğinde iltifat ederdi. Böylece onun fitnesini engellerdi. Ayrıca kendisine gelen kabîle reisleri, şâirler gibi zevâta da ilgi alâka gösterirdi. Onların gönüllerini hoş ederdi.
8-Sevmek, Sevgisini İzhâr Etmek ve Sevilmek: Allâh’ı, Resûlünü; insanları Allâh’ın kulları, Müslümanları kardeşlerimiz, diğer mahlûkâtı da Allah yarattı diye sevmek. Allah için sevmek. Bu bir hümanizma değildir. Peygamberimizin, Allâh’ın bütün kulları îmân etsinler de cehenneme gitmesinler diye gayret etmesidir. Onların hidâyeti için duâ etmesidir. Mü’minleri sevmek yukarıda zikrettiğimiz selâm hadîsinde geçtiği üzere zâten îmânımızın gereğidir. Ancak onlara sevdiğimizi söylememiz Peygamberimizin bize tavsiyesidir. Enes b. Malik'ten rivâyet edildiğine göre, bir adam Hz. Peygamber'in (sav) yanında iken oradan birisi geçti. Adam, "Ey Allâh’ın Resûlü, ben bu adamı seviyorum." dedi. Peygamber (sav) de ona "Bunu ona söyledin mi?" diye sordu. Adam "Hayır" cevâbını verdi. Hz. Peygamber, "Git ona söyle." buyurdu. Bunun üzerine adam o kimsenin yanına gitti ve "Ben seni Allâh için seviyorum." dedi. Öteki adam da "Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin." cevâbını verdi. (Ebu Davud, Edeb, 1 1 2- 1 1 3) Tabii sâdece sevmek yetmez, sevilmek de gerekir. Çünkü sevmeyen ve sevilmeyende hayır yoktur. Mü’minin içinde yaşadığı toplumda sevilmesi gönüllerin İslâm’a ısınması için bir vesîledir.
9- Takdîr Etmek: Beraber yaşadığımız insanlar kim olursa olsun yaptıkları güzel şeylerden dolayı onları onurlandırmak. Yaptıkları güzel şeyleri beğenmek, onlara değer atfetmek gerekir. Çünkü insanlar ortaya koydukları eserlerinden dolayı bir takdir beklerler. Bu da gönülleri hoş eden erdemlerden bir tânesidir.
10-Hakkın ve Haklının Yanında Olmak: Allâh’ın isimlerinden biri de “Hakk”tır. Bizim dînimiz hak bir dindir. Peygamberimiz hak Peygamberdir. Öyleyse Müslüman da Hakkın yanında yer almalı. Hakkın hâkimiyeti için çalışmalı. Nerede olursa olsun hakkın ve haklının yanında yer almalıdır. Kendi aleyhine olsa bile: “Ey îmân edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adâletle şâhitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adâletsiz davranmaya itmesin. Adâletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allâh yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mâide, 8.) “Allah, hak ve adâleti ayakta tutarak, kendinden başka ilah olmadığını bildirdi; melekler ve ilim sâhipleri de bunu ikrâr ettiler. (Evet) O’ndan başka ilah yoktur; O mutlak güç ve hikmet sâhibidir.” (Âl-i İmrân, 18.) Hüküm verdiği zaman hakkın ve haklının yanında yer almak gönülleri İslâm’a ısındıran en önemli âmildir. Bunun Peygamberimizin hayâtında sayısız örnekleri vardır.
11- Hediyeleşmek: Kalplerimizin sevgiyle kenetlenmesi, birbirine ısınması için Sevgili Peygamberimiz (sav) bize hediyeleşmeyi tavsiye ediyor.
Fitnelerin kol gezdiği, kin ve nefret tohumlarının ekildiği, insanların geleceklerini tahrîb edecek gelişmeleri tasvip edip desteklediği bir ortamda insanların gönüllerinin İslâm’a ısındırılması ve oralarda sevgi filizleri yeşertilmesi büyük ehemmiyet arzetmektedir. Onun için gönül insanlarına ihtiyaç vardır. Yâni gönlünü kin ve nefretten, kısaca şeytan ve nefsin tasallutundan kurtaran insanlara. Kendi gönüllerinin fethini başaran insanlara. Ancak onlar başkalarının gönüllerini fethedebilirler. Sözün özü, her Müslüman gönül insanı olmayı ve gönülleri fethetmeyi başarmak zorundadır.
Servet Yalçın / Ocak 2016
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak