Ara

Kalbim Kudüs’te Kaldı

Kalbim Kudüs’te Kaldı

Kalbim Kudüs’te Kaldı kitabının yazarı Ahmet Turgut’la enine boyuna Kudüs’u konuştuk.

Röportaj: Muhammed Ali Baydı

Hocam sık sık Kudüs’e gidip geliyorsunuz. Kudüs’e ilk gittiğiniz zamanki hisleriniz nelerdi?

İlk 2016 Nisan ayında Kudüs’ü görmek nasip olmuştu. O sıra zâten “Kalbim Kudüs’te Kaldı” romanımı büyük bir oranda tamamlamıştım. Karakterlerim Kudüs’e varmıştı ama ben henüz Kudüs’ü görmemiştim. Romanın kendi duygusu daha baskındı bende ilk gittiğimde. Kudüs’e girerken nisbeten kaygılarım vardı. "Şehri tasvir ederken doğru ve yerinde tasvirlerimiz var mı? Civardaki mekânın rûhunu hissedebilecek miyiz?" gibi ama daha çok kaleme dâir kaygılarım vardı. Ama Mescid-i Aksâ'ya gelince kalem kapının önünde kaldı. Mekânın enerjisi, mekânın sahibinin himmeti, oradaki yaşanmışlıklar kesinlikle insanı kuşatmaya başlıyor. Orada gönlüme düşen bir dua: “Allâhım, Kudüs’ün fethettiği gönüllerden olayım. Biz Kudüs’ü fethetme derdindeyiz Selahaddinler çıkaralım diye.” O tabii güzel bir arzu, güzel bir hedef aslında pek de peşinden gidemediğimiz. Kudüs'ü fethetmeden önce Kudüs'ün bizi fethetmesini istemek. Kalbim Kudüs'te Kaldı romanından önceki 4 romanımda da bir sûre bize kılavuzluk yapmıştı ama henüz bu romanda o kılavuzu tespit edememiştim. Benim gönlümde hiçbir sûre Kudüs’ü karşılayamıyordu. Mescid-i Aksâ'da namaz kılarken fark etmiştim, o an çok heyecanlandım, dilimi ısırdım. Aslında aradığım sûre günde teorik olarak 40 kez okuduğumuz bir sûre. Fâtiha. Kudüs’ü anlatıyor. Ve yine insan oradayken hissediyor Kudus’ü. Bir fâtih arıyorsan Fâtiha'da gizliymiş… Kur'ân ile mekân buluşuyor, Kur’ân ile mekân buluşunca insan şâhitliğiyle Mescid-i Aksâ başka bir yere doğru insanı çekiyor.

Allah nûrunu elbette tamamlayacak ama bizim nesille mi? Bizden sonra mı? Onu artık Rabbimiz bilir, duası gönlüme öyle doğmuştu. Biz nefsimize zulmettik. İnşâallah tövbesi de bizim üzerimizden olsun. İzzetimizi, güveni Kudüs'te yitirdik, 1917 Aralık'ta sancak düşmüştü. Sancaklar düştüğü yerden ayağa kalkıyor. Müslümanlar yeniden dünya ligine çıkabilecekse eğer bu Kudüs üzerinden olacak. Diğer ziyâretlerimiz de ilk ziyâretin alt versiyonları gibi oldu. Kudüs muhakkak görülmesi gereken bir mekân. Orada taşlarla konuşmak lâzım, ağaçlarla konuşmak lâzım. Kudüs'te yürüyorsun etrafta markalar, kafeler, modern görseller var ama ayağını bastığında toprak Hz. İsa ile yaşıt, Hz. Meryem de orada yürüdü. Bahçeye giriyorsun. 3.000 yıllık ağaçlar var. Davut (as) hâlâ orada bir vaaz veriyor. O zikir, o senfoni devam ediyor. Biz biraz gecikmişiz, geriden gelip eşlik edeceğiz gibi bir hal var. Tarihî yaşanmışlık, ilk günkü haliyle muhafaza edilmiş. Özellikle kadim Kudüs'te surların içerisinde Zeytindağı'nda orada Kudüs'te bulunmak, o mekânları ibret ile tefekkür niyetiyle tahayyül ile. Şimdi edebiyatçı olunca tahayyül açık olabiliyor, tahayyül sıklıkla tefekkürün öncüsü olarak kabûl edilmiş. Doping de olabiliyor insanlara. Tarihi tahayyülle o mekânın üzerine giydirmeye çalışınca insan, bir film platosunun ortasında kendini hissediyor. Figüran olarak bir kıtmir kontenjanında sahnede yer alabilirsek ne mutlu bize diyor. Rabbim inşâllah görmeyenlere görmeyi ve Kudüs’te bulunup Kudüs’ün fethettiği gönüllerden olabilmeyi nasip etsin. İlk 6 ay böyle 10 kere gitmiştik. Pandemide aşı olmayınca daha da zorlaştı. Rabb'im özgür Kudüs'e gidebilmeyi nasip etsin. Ortalık biraz durulursa baharda falan inşâallah niyetimiz var. 

Gerçi bu saatten sonra Filistin'e gitsek orada Filistinlilerin yüzüne bakabilecek miyiz? Gazze'de kimsenin yüzüne bakamayız. Bir esnafın, çocuğun, yoldan geçen herhangi bir Kudüslü'nün yüzüne de bakmaya yüzümüz yok. Ümmetçe sınıfta kaldık. Maalesef herkes dinlediği habere inanmak istiyor. Birileri davayı sattı diye konuşuyor ama günün sonunda biz nefsimize zulmettik diye ikrâr etmezsek o aradığımız kurtuluş vakti de ortaya çıkmayacak. Müslümanlar birlik olamıyor diyoruz da önce bir suçumuzu topluca kabûl edebilsek, biz nefsimize zulmettik deyip. Bizi dalâlete düşenlerin ve gazaba uğrayanların yolundan değil, nimet verdiklerinin yolundan yürüt diye Fâtiha'da bir dua var. Kudüs misali Fâtiha. Fâtiha aynası Kudüs. Kudüs'e bakınca bireyler, toplumlar kendilerine haber verebilirler. Acaba biz o duada geçen dalâlet ehli miyiz? Gazaba uğrayanlardan mıyız? Yoksa nimet verilenler, dosdoğru yolunda bulunanlardan mıyız? Müslüman, Yahudi, Hristiyan Medine'de dahi bir arada bulunamamıştı. Bu 3 ekolün nesiller boyu bir arada bulunabildiği yer Kudüs’tür. Kudüs o Fâtiha'daki duanın yeryüzündeki mekânsal karşılığı. Vahyin indiği vakit için de bu geçerliydi, bugün için de geçerli. Biz hâlimize, duruşumuza, safımıza, icraatımıza bakarak dalâlette miyiz, mağdur muyuz, yoksa nimet verilen dosdoğru yolda mıyız Kudüs'e doğru bakıp anlayabiliriz. Kudüs'ün, ehli kıblenin ilk kıblesi olması tevâfuk değil. Fıkhen kendi kıblemiz var. Ezanlarımız da 5 vakit okunuyor. Gönül kıblemiz, icraat kıblemiz… İktisâdî yâhut siyâsî kıblemiz perişan durumda. Yeniden ehli kıble olacaksak bu Kudüs ile olacak. İnşâallah biz de o Kudüs mektebine öğrenci olabilirsek, Kudüs de bizim gönlümüzü fethederse Fâtiha'da vermiş olduğumuz söz gibi ‘yalnız Sen’den diler yalnız Sana ibadet ederiz’, o zaman bir şeyler olabilir.

Görüyoruz ki bu ikrârımızın sahada çok bir karşılığı yok. Hem Allah'tan korkuyoruz, hem İsrail'den korkuyoruz. Hem Allah'tan istiyoruz hem Amerika'dan istiyoruz. Gazze ile bağlantı kuramıyoruz, Elon Musk’a yalvarıyoruz. Kim Young o taraftan bir şey yapsa Uzak Doğu'dan, belki ortalık biraz karışır bir şeyler olur diyoruz. Fâtiha sûresindeki sözümüze sahip çıkabilirsek, Nato'nun soracağı, siyonizmin soracağı hesap değil sâdece Allah’ın soracağı hesâba bakarsak o zaman âlemler daha farklı olacak. Yazılı görsele, sosyal medyaya bakıyorum utanıyorum, herkes kendisini aklama derdinde. Solcu liberal vatandaşlarımız Araplar toprak sattı, ettiğini çekti diyor, biraz milliyetçi Türkçü kardeşlerimiz Araplar bizi arkadan vurdu diyor, dindar İslamcı kardeşler de Filistin’i Cumhuriyet'in kurucu ekibi sattı bıraktı diyorlar bu da yanlış. Bugün kendisini liberal, dindar nitelendiren, Türkü Kürdü, Lazıyla hep beraber hatâyı yaptık, biz yaptık. Onların evlatları yaptı ve onların torunları olarak biz şu an benzer hatâlar içerisindeyiz inşâallah Gazze toptan bizi uyandırır. Gazze bizi kurtarırsa Kudüs bizi kurtaracak. Biz Kudüs'ü kurtaramayız ama belki de Kudüs bizi kurtaracak.

Gönül Kudüs'ümüzü nasıl inşâ edebiliriz?

Merkeze Kudüs'ü almak lâzım. Kudüs hatırına, Kudüs hürmetine, Kudüs’ün Rabbiyle yola koyulmamız lâzım. Seküler, deist vatandaşlarımızı dahi kucaklayabilecek argümanlara sahibiz. Bugün Gazze düşerse, sıra bize gelecek, Anadolu'ya gelecek. Biz istemesek de Siyonizm bunu deklare ediyor. Ben Türkiye'de doğdum, evladım da Türkiye'de büyüsün gibi bir ideali olan ama kendisi solcu, kemalist, liberal olan kişiler, Gazze'yi Kudüs’ü savunmak zorunda. Aynı şey milliyetçi sağ kesim için de söylenebilir. Biz 1150 yıldır Kudüslü'yüz. Kudüslü oluşumuz 876 yılında Tolunoğlu Ahmet Bey'le başladı, Akşitler'le devâm etti. Ben Malatyalı'yım. Malatya'dan önce Kudüs, Selçuklu Türkmen toprağıydı. 1150 yıllık Kudüs'e, bana ne Arabın Kudüs’ünden diyen bir zihniyet, 563 yıllık İstanbul için bana ne Rum'un İstanbul'undan demeyecek mi? İstanbul'la olan hukûkumuz, Kudüs'le olan hukûkumuzun yarısı kadar bile değil. Tüm Anadolu'yu tek kalemde 1070 diye eşitlesek Kudüs Anadolu'dan 3 asır eski. Bugün bana ne Kudüs’ten diyen ve bunu milliyetçiliğine, türkçülüğüne atfeden bir zihniyet yarın Anadolu için de Hititlerin, Rumların, Ermenilerin diyarıydı deyip bırakacaktır. Çünkü birçok insan Kudüs’ü tanımadıkları için o söylemlerin peşine düşüyor. Ama biz uygun bir dil kullanarak liberallerimizi, milliyetçilerimizi, dindarlarımızı Kudüs’ün etrafında buluşturabilecek argümanlara sahibiz. Tarihî birikimimiz de var. Kudüs'ün diğer bir adı darüsselâm, selâmet beldesi. Bir de bin yıla yakın Müslümanların elinde yaşadı, bunun da çoğu Türkler eliyle gerçekleşti. 3 dil 33 mezheb 100 millet. Biz onları Kudüs'te bir arada yaşatabildik. Eğer ben Türkçe konuşan değişik ideolojilerden insanlara Kudüs'ü anlatamıyorsam zâten Kudüs'ü hak etmemişimdir. Ya da 80 ilden İstanbul'a toplanan insanları İstanbul'da selâmet içerisinde yaşatabilecek dili bulamamışsak zâten özgür Kudüs’ü de hak edemedik demek. Biz orada 100 millet yaşattık. Kudüs’e uygun dili bulmamız ve Kudüs’ü tanımamız, tanıtmamız lâzım. Kudüs’ü sevmek için gayrete ihtiyacımız yok. Tanıyan muhakkak sevecek, tanıyıp Kudüs’ü sevememek mümkün değil. Bunun bir yolu kitaptır, bir yolu film, sinemadır, ekrandır. Ben Kurtlar Vadisi Filistin filminin senaryolarını da hazırladım. Bunların tabii arkası gelmesi lâzım. Sanatıyla, bilgisi ve duygusuyla Kudüs’ü güncelimize taşımamız lâzım ama biz Kudüs’ü gündem yapamıyoruz. Gündemin Kudüs’ünü konuşuyoruz. Yâni İsrail bombalarsa Kudüs sezonluk bir hassâsiyet oluyor. Sezon bitince veleddâllin âmin. Ayrılıyoruz. Kalbim Kudüs'te Kaldı romanında karakterlerimizin dilinde bir cümle tekrar ediyor. Geniş zamanlarda ekilmeyen filizler, dar zamanlarda meyve vermez. Geniş zamanlarda Kudüs’ü hatırlayıp Kudüs üzerine tefekkür, tahayyül, duygu ve hikmet inşâ edip birbirimizle paylaşmamız lâzım. Yoksa dar zamanlarda oturup en entelektüel tartışmamız Araplar toprak sattı mı, satmadı mı? Bizi vurdu mu, vurmadı mı? oluyor. Biz kendi rayında, kendi fıtratında ilerleyerek Kudüs için bir araya gelemezsek İsrail, Siyonistler döve döve, öldüre öldüre bizi en sonunda birbirimize kardeş edecek. Sağcısı solcusuyla, laiki dindarıyla, Sünnîsi Şiisiyle, Arabı Acemi, Kürdü Lazıyla onlar bizi paşa paşa kardeş edecek. Bu esnâda ne kadar canımız yanar? Kaç tane şehrimiz, beldemiz, ülkemiz harap olur? Ama biz kendi fıtratı içerisinde, kendi stratejimizle bu kardeşliği birlikte edebilirsek ormana nizam gelir. Yahudi de saadete gelir, Hristiyan da selâmet bulur bizim evimizde. Tarih onun örneği ile dolu zâten. Kudüs özelinde bir branşlaşma arayınca Kudüs’ü bilmenin, tanımanın kitabını İngilizler yazdı diyebiliriz. Evet, 1800-1850 yılları arasında İngiltere'de Kudüs'le ilgili 5000 kitap kaleme alındı. 2 asır evvelinden bahsediyoruz. Kudüs ile ilgili o 5000 kitabı yazacak akademisyen, yazar, araştırmacı vardı. O 5000 kitabı okuyacak bir kitle vardı. 3 nesil sonra Kudüs’ü elimizden aldılar.

İngiliz'in Kudüs'e verdiği entelektüel emekten bile uzağız. Kudüs’ü benimseme, kültüre dâhil etme konusunda destan Yahudilere ait. Her hafta Kudüs âyini yapabiliyorlar. Dillerinde Kudüs ile ilgili birçok atasözü var. Çok klasik bir kutlamaları vardır. Herhangi biri Washington'da okul bitirmiştir, bir sonraki kutlaması Kudüs'tedir. Berlin'de bir Yahudi evlenmiştir, bir sonraki kutlama Kudüs'te diye bilgi verilir. Bizde Kudüs kelimesi geçen bir tane atasözü yok. Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz diyor. İçinde Kudüs geçen bir türkümüz yok. Ana Yemen’dir gülü çemendir. Birçok coğrafyaya atıfımız var. Kültürümüzün içerisinde çok yoğuramadık Kudüs’ü. Olanları da unuttuk, terk ettik. Haçlılar, Kudüs uğruna bir araya gelmenin destânını yazdılar. Malazgirt'ten çeyrek asır sonra yüzlerce şehirden binlerce Avrupalı yola çıktı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Almanca, Flemenkçe konuşan... Kudüs’ü Müslümanlardan alacağız dediler. 1 milyon asker yola koyuldu. 70-80 bin haçlı ancak gelebildi. Ordunun %90’ı Anadolu'da ve Suriye'de telef oldu. Ama o kadar asker Kudüs’ü aldı. Kudüs uğruna birlikte bedel ödemenin destanını da Hristiyanlar yazdı. Elhamdülillah Müslümanlar da bir destan yazdı. Hani sözün az evvelinde vurgulamıştık. Kudus’ün darusselâm yâni barış, selâmet, huzur beldesi oluşunu Müslümanlar tarihe gösterdiler. 3 din, 30 mezheble bir arada nasıl selâmet içerisinde yaşanabilir onun destanı. İnşâallah biz kendimize gelirsek aslan aslanlığını bilirse ormana nizam gelecek. Çakal da tilki de hizaya gelecek.

İnşâallah. Peki kalıcı çözüm nedir hocam?

Bağımsız, tam egemen Müslüman devletin olması. Yahudiler orada azınlık olmayı kabûl edecek, bir kenarda durup selâmetle yaşayacak. Belki çifte vatandaşlık olabilir. Rusya'dan gelenler Rusya'ya, İtalya'dan gelen İtalya'ya döner. Kalmak isteyen de ehli zimmet olarak Müslümanların vatandaşı olur, selâmet gelir. Ama o dediğimiz süreç vakit olarak uzun. Arada stratejiler, hedefler var. Oraya giden süreç belki 2 devletli çözüm, 2 tam bağımsız devlet. Ordusu, para birimi, sınır kapıları olan, dünyayla bağlantı kurabilen, ablukadan kurtulmuş bir Filistin devleti öncelikle. Ondan sonra tarihî Filistin dediğimiz tüm coğrafyanın Müslümanlar eliyle yönetilmesi lâzım. Yâni belki önce 1967 sınırlarına sonra 1948 sonra da 1917 sınırlarına dönülmeli. Bizim kendimize gelmemiz lâzım. O kendimize gelmek ifadesi işte sabah akşam dua etmekle ilgili değil. Üretmemiz lâzım. Teknoloji üretmemiz lâzım. Dünün ihtiyaçlarına psikolojik, sosyolojik çözümler üretmemiz lâzım. Tek düşmanımız Siyonizm değil, postmodern küresel dünya başlı başına bir tehdit. Hassaten Müslümanlar için tehdit. Bunlara karşı kalıcı çözüm bulabilmemiz lâzım. Aşıdan başlıyor, yapay etle yürüyor, iklim krizi denen Paris sözleşmesi ile başka bir alana açılıyor işte Kudüs de bunun içerisinde. O topyekûn çözüme doğru yürüyecek bilgiyi, gayreti, stratejiyi, vizyonu kuşanmamız lâzım. Cephe hayli geniş. Adım adım titreyip kendimize geleceğiz.

Tarih de bizi göreve çağırıyor. Kur'ân-ı Kerîm hassaten çağırıyor. Bu işte de gönül istiyor ki Türkiye öncü olsun. Birinin arkasından giden olmayalım önden giden olalım. Ben Türk bir yazarım, Türk’üm Türkmen'im. Kudüs'ü 1000 yıla yakın yönetmiş olan bir geleneğin evlâdıyım. Ben Türk bir yazar olarak Pakistanlı yazardan daha çok hesap vereceğim. Türk bir komutan İranlı komutandan daha çok hesap verecek. Türkiye, Arabistan'dan Kudüs konusunda daha çok hesap verecek. Tarih doğrudan sorumluluk yüklüyor. Arabı, Acemi bu işten çekilse biz çekilemeyiz. Kesinlikle bizim öncü olmamız lâzım.

Son zamanlarda ne yapacağız, ne yapabiliriz, kınamadan öteye gidemiyoruz gibi cümleleri çok duyuyoruz. Burada asıl sorumluluğumuz nedir?

İlk etapta yapabileceğimiz boykot gibi elimizde çok temel bir silah var. Şu anki boykotlarımızla Siyonizme sponsor olmamaya çalışacağız. Yarın için o markaların alternatiflerini bulacağız. Filistin dâvâsına sponsor olacağız. Tek tek bireylerin bu konuda yükümlülüğü var. Mühendis mühendisliğini düzgün yapsın, doktor doktorluğunu, pasta ustası pastaneciliğini, herkes işini düzgün yapsın. Kudüs'ü tanımamız ve tanıtmamız lâzım. Kültürel olarak sivil toplum kuruluşlarına ve tek tek bireylere de bu görev düşüyor.

Değerli hocam, vakit ayırıp sorularımızı cevapladığınız için çok teşekkür ederiz. Rabbimiz (cc) çalışmalarınızı bereketlendirsin… 

Ben teşekkür ederim, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Aralık 2023, sayfa no: 22-23-24-25-26

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak