Ara

Kâinattan İlhamla Hayvan Tasvirleri

Kâinattan İlhamla Hayvan Tasvirleri

“Deniz, ağaç, çiçek, kuş ve hayvan sürülerinin meydana getirdiği yekpâre âhenk kadar, insanoğlunun duygu zembereğini kımıldatacak daha üstün bir haz tanımıyorum.”1 Sâmiha Ayverdi’nin de deyimiyle muazzam bir sanat eseri olan kâinât, her dönemde sanatkârın ilhâm kaynağı olmuştur.   

Özellikle İslâm dîninin kabûlünden sonra, yaratılan her şeyin muhteşem sanatkârın eseri olduğu düşüncesi ile toprağın bağrından taşan güller, sümbüller, rengi ve kokusu târifsiz envâî çeşit bitki; o toprakları eze eze şahlanan atlar, ceylanlar, kuşlar kısacası bütün tabiat baş tâcı olmuştur. 

Türklerin eski yurdu olan Orta Asya topraklarında hayatları savaş ve avcılıkla geçen insanlar, tabiattaki canlılar ile girdikleri var olma mücâdelesinde en büyük faydayı hayvanlardan görmüşlerdir. Göçebe sanatkârlar, hayvanları yakından tanıyor ve ustaca tasvîr edebiliyorlardı. Çadırlarda, mağara duvarlarında, kilimlerde, silahlarda ve kullandıkları her türlü eşyâda, hemhâl oldukları hayvan bezemelerini görmek mümkündür. 

İlk sanat izleri olarak kabûl edilen tunç ve demir devri kalıntıları, formları ve süslemeleri bakımından oldukça özgün tasarıma sâhiptir. Bezemelerin karakteristik özellikleri, stilize edilmiş hayvan figürlerinin kullanılmasıdır. Hayvanlar, daha çok birbirleriyle saldırı hâlinde tasvîr edilmiştir. Mücâdele hâlindeki hayvan tasvirlerinin hareketli, dinamik, doğal bir şekilde stilize edilmiş olması sanatkârların üstün yeteneklerini ortaya koymaktadır.2

Türkler İslâm’ın kabûlü ile tapınma maksadıyla yaptıkları bütün hayvan tasvirlerini bırakmışlardır. El yazması eserlerde minyatür olarak tasvir sanatına devâm ederken, Kutsal kitaplarda tasvîre yer vermeyip tezhip sanatına yönelmişlerdir.3

Osmanlı tezyînâtında hayvan tasvirleri minyatür, katı’, çini, halı, seramik sanatlarında karşımıza çıkmaktadır. At, tavşan, kurt, geyik, aslan, pars, leylek ve benzeri hayvan figürleri usta sanatkârlar tarafından sanatımızda yerini almıştır. 

Türk sanatında at tasviri önemli bir yer tutmaktadır. Türklerin yüzyıllar boyunca yaşam tarzında etkin olan atlar, Türk mitolojisi ve sanatında yer edinmiştir. Saygınlığı, savaşlarda ülkesini korumak için kahramanlarla birlikte mücâdelesi ile at, her dönemde saltanâtın sembolü olmuştur.  Atların arz-ı endâm ettikleri at binme törenleri, taht’a geçme merâsimlerinin en önemli faslı sayılırdı. Göktürkler’de görülen tahta geçme sırasında at binme törenleri Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de benzer şekillerde uygulanırdı. Kılıç kuşanma merâsimleri, saray ve cenâze törenleri, düğün ve bayram gibi kutlamalarda at yarışları ve at binme törenleri Türklerin ata verdiği ehemmiyeti göstermektedir.4

Osmanlı döneminde târihî olaylar yazma olarak kayda geçirilirken bir yandan da saray nakkaşhânelerinde metinlerle ilişkili resimler hazırlanmıştır. Târihî birer belge niteliğindeki bu eserler, Osmanlı ordusunun fetih ve seferlerini yalın ve gerçekçi bir gözle betimlemektedir. Bu özveriyle hazırlanan minyatürlü yazmalarda at figürleri çokça tasvîr edilmiştir. Osmanlı minyatür sanatında atlar târihî, dînî, edebî ve bilimsel konulu birçok yazma eserde kendisine yer bulmuştur.5

Tabiattan ihamla üslûplaştırılan hayvan motifleri dışında hayâl mahsûlü, efsânevî hayvan motifleri de eserlerimizde kullanılmıştır. İslâm sanat eserlerinde en sık kullanılan efsânevî hayvan ejder olmuştur. Türklerin evren adını verdiği bu hayvan kudret, bereket ve uğur sembolü olmuştur. Dede Korkut masallarında iki kanatlı, dört ayaklı, yedi başlı olarak uzun kalın kuyruğuyla tasvîr edilen ejder, İslâm sanatında Moğol istilâsından sonra görülmeye başlanmıştır. Anadolu Selçuklu sanatında en güzel örneklerinin görüldüğü ejder motifi, Kubâdâbâd Sarayı çinilerinde, Ahlat mezartaşlarında da yer almaktadır. 

Bezeme sanatında sıklıkla karşımıza çıkan diğer efsânevî hayvan ise sîmurg olmuştur. Zümrüd-i anka olarak da bilinen bu kuş; Kafdağlarının ardında yaşadığına inanılıp son derece renkli, ihtişamlı ve ejder ile mücâdele edecek kadar güçlü kabûl edilir. Farsçada otuz kuş anlamına gelen sîmurg’un, otuz ayrı kuşun özelliğini içerisinde taşıdığına inanılmaktadır. Diğer hayvan tasvirlerinde olduğu gibi, dînî konular dışında kalan yazma eserlerde görülmektedir.6

Kelîle ve Dimne, Câhiz’in Kitâbü’l-Ḥayevân’ı, Harîrî’nin el-Maḳāmât’ı, Sa‘dî’nin Gülistân’ı ve Nizâmî’nin Ḫamse’si gibi yazma eserlerde hayvan tasvirlerinin en güzel örneklerini bulmak mümkündür. Mehmed Siyahkalem’e atfedilen minyatürlerin önemli bir bölümü de özgün hayvan tasvirlerinden oluşmaktadır. 

Yazma eserlerde, mîmârîde kullanım eşyâlarında karşımıza çıkan ustalıkla bezenmiş hayvan tasvirleri; mücâdele, hız, güç, saltanat gibi ifâdeleri barındırmaktadır. Çini bir panoda çiçek dallarının arasında kuşlar, minyatür bir sayfada Osmanlı Dönemi kılıç kuşanma merâsiminde pâdişâhı ve saray erkânını büyük bir gururla taşıyan atlar ya da katı’ bir bahçede mücâdele hâlinde geyik ve kurtlar…  Büyük ustalıkla stilize edilen, Orta Asya’da ilk çizgileri atılan hayvan tasvirleri, geçmişten güç alarak günümüze kadar ifâdesini güçlendirerek gelmiştir. 

Dipnotlar:

1 Sâmiha Ayverdi, Bir Dünyadan Bir Dünyaya, Kubbealtı Yayınları, s. 21.

2 Celal Esad Arseven, “Türk Sanatı”, Cem yayınları, İstanbul 1973, s.11-14.

3 Celal Esad Arseven, “Türk Sanatı”, Cem yayınları, İstanbul 1973, s.44.

4 Özlem Oktay Çerezci, “Türk Sembolizminde At”, Z Dergisi, Güz 2018, S.3, s.93.

5 Ali Nihat Kundak, “Osmanlı Minyatürlerinde At Tasvirleri”, Z Dergisi, Güz 2018, S.3, s.459.

6 İnci A. Birol - Çiçek Derman “Türk Tezyînî Sanatlarında Motifler” Kubbealtı Yayınları, İstanbul 2011, s.129.

 

Mayıs 2021, sayfa no: 50-51-52

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak