Ara

İyilik Seferberliği

İyilik Seferberliği

İslâm medeniyeti iyilik seferberliğidir. Seferden sefere koşan Müslümanların derdi topraklara ve ganîmetlere sâhip olmak değil gönüllere sirâyet edebilmektir. Anadolu’yu vatan edinen Türkler gazâ rûhuyla Anadolu’da diriliş destânı yazmışlardır. Müslümanlar asırlardır hâkimiyet kurdukları topraklarda öldürmenin değil yaşatmanın, gasp etmenin değil paylaşmanın, ötekileştirmenin değil kardeşleşmenin, tahakküm etmenin müsâmaha kültürünün gerçekleşmesi için çaba sarf etmişlerdir. Anadolu’yu gazâ ile fetheden Türkler, adâlet ve iyilik duygusu ile bu toprakları medeniyetin beşiği kılmışlar, okunan ezanlar, yankılanan dâvetler ve yeşeren umutlarla bu toprakları rahmet iklîmine dönüştürmüşlerdir. Anadolu’da İslâm tasavvufî zevkle yaşanır olmuş, Anadolu’daki seferlere dervişler öncülük etmiş, Anadolu’nun yeniden îmârına alperenler, abdallar, ahîler, meşâyıh-ı kirâm, ârifler ve mürîdler kitlesi elbirliği içerisinde gayret etmişlerdir. Anadolu’yu şefkat ve merhamet diyârı hâline getiren dervişler umutların yeşermesine, hayâllerin süslenmesine, kalkınmanın seyrine, mutlu ve müreffeh nesiller yetiştirmenin derdine düşmüşlerdir. Adâletin sesi, iyiliğin öncüsü, erdemlerin taşıyıcısı ve başarının adresi konumundaki bu dervişlerden biri de hiç şüphesiz Yûnus Emre’dir (ö. 720/1320). Kendisinin tecrübe ettiği dervişliği, çevremize gece ve gündüz iyilik etme seferberliği olarak nitelemektedir. Şöyle ki:

Her kime kim dervişlik bağışlana
Kalpı gide pâk ola gümüşlene 

Nefesinden müşk ile anber tüte
Budağından il ü şâr yemişlene 

Yaprağı dertli için dermân ola
Gölgesinde çok kademler işlene 

Âşıkın gözü yaşı hem göl ola
Ayağından saz bitip kamışlana 

Cümle şâir dost bahçesi bülbülü
Yûnus Emre arada dürraclana. 

Dervişi ağaca benzeten Yûnus Emre bizlere nefesinden misk ile anber tüten, dallarından il ve şârın yemiş devşirdiği, yaprağı dertli için dermân olan, gölgesinde çok hayırlar işlenen bir ağaç misâli dervişlik kalitesinden bahsetmektedir.

Yûnus Emre dervişliği ele almak istediği şu şiirinde kötülük edene iyilikte bulunma erdemi olarak tanımlamaktadır.

Her kim bana agyârısa Hak Tanrı yâr olsun ana
Her kancaru varurısa bâg u bahâr olsun ana 

Bana agu sunan kişi şehd ü şeker olsun aşı
Gelsin kolay cümle işi eli irer olsun ana 

Önümce kuyı kazanı Hak tahtın agdursun anı
Ardumca taşlar atanı güller nisâr olsun ana 

Acı dirligüm isteyen tatlu dirilsin dünyede
Kim olümüm isterise bin yıl 'ömür virsün ana 

Her kim diler ben hâr olam düşmen elinde zâr olam
Dostları şâd u düşmânı dost agyârı yar olsun ana 

Her kim diler ise benüm o dostumdan ayrıldugum
Gözlerinden hicâb gitsin dîdâr ıyân olsun ana 

Miskîn Yûnus'un dünyede güldügini işitmeyin
Agladugum isteyene gözüm bınar olsun ana. 

Yûnus Emre kendisine yabancı olana, kendisini tanımayana, kendisine rakip olana, hattâ kendisine düşmanlık eden Müslüman kardeşlerine bile Cenâb-ı Hak’tan yardım dilemektedir. Cem’ hâline bürünenler zem ile medhi bir görürler. Başkalarının alkışlarına ve övgülerine aldanmazlar. Kendisine yönelik eleştirel yaklaşımlara dikkat kesilirler. Kendinin aleyhinde tutum sergileyenlerin bile gittikleri yerde gülistâna kavuşmalarını, nereye giderlerse orasının bağ ve bahar olmasını Hak’tan dilemektedir. Kendine zehir sunan kişinin bal ve şeker tadında yemek yemesini, her işinin kendisine kolay olmasını, her istediğine kolaylıkla erişmesini, hiçbir sıkıntısının olmamasını dilemektedir. Kendisinin önüne kuyu kazan kendini bilmez kardeşlerine Cenâb-ı Hak’tan niyâzı makāmlarının yüksek olmasıdır. Kendisinin arkasından taşlar atan dost görünümlü zavallıların önüne güller atılmasını dilemektedir. Kendisine acı çektiren, kendisine sıkıntı çıkaran ve kendisiyle uğraşan câhillere bile dünyâda tatlı bir hayat sürmesi niyâzında bulunmaktadır. Kendisinin hayâtına kasteden ve ölümünü isteyen duyarsız Müslümanlara bile Hak’tan bin yıl ömür dileğinde bulunmaktadır. Kem gözle bakanlar, çirkin sözler söyleyenler, yalan yanlış konuşanlara Yûnus Emre çok acımaktadır. Hallâc-ı Mansûr gibi o da kendisini taşlayanların bilmedikleri, tanımadıkları ve idrâk edemedikleri için aykırı tutum sergilediklerini düşünmektedir. Tevhîd makāmına eren âşıklar celâlde cemâl tecellîsini sezen güçlü sîmâlardır. Kesret dünyâsındaki dağınıklık, perîşanlık ve yersizlik girişimlerine karşı vahdet dünyâsının âhengine, güzelliğine ve kalitesine kendilerini kaptırmışlardır. Yüce Yâr’in derdine koyulanların ağyâra bel bağlayanlardan farkını İbrâhim Hâs (ö. 1176/1762) ne güzel ifâde etmektedir:

Kim ki Allâh'a uydu
Sırr-ı Sübhân’ı duydu
Cân u cihânı koydu
Gel Allah Allah
Dön Allah Allah. 

Kendisini küçük gören, kendisine aşağılık nazar sergileyen, kendisinin hor ve hakîr olmasını isteyen, kendisini çekemeyen, kendisinin düşman eline düşüp ağlayıp inlemesini dileyen yakınlarına iyilik duygularını tâzelemekte, dostlarının mutlu, düşmanlarının da kendilerine dost kesilmelerini ya da düşmanlarının kendilerinden tamâmen uzak olmalarını dilemektedir. Kendinin dostundan ayrılmasını isteyecek kadar amansızlaşanlara basîret dilemekte, gözlerinden perdelerin kalkmasını niyâz etmekte, Hakk’ın cemâlini görmelerini arzulamakta, Hakk’ın vahdetini idrâk etmelerini istemektedir. Kendisinin Hakk’ın varlığında fânî olduğunu, varlık kisvesinden soyunup miskîn ve yoksul konuma düştüğünü, kendisini Hakk’ın varlığında fânî kılıp yok hükmüne dönüştüğünü söyleyen Yûnus Emre, dünyâda gülüp eğlendiğini, sevinip neşelendiğini kimseler işitmesin der. Yûnus Emre’nin ağlamasını isteyen kişiye gözünün pınar olup akmasını niyâz etmektedir.[1] 

Son derece içli, hisli, duygulu, lirik ve candan söylenen bu şiirinde Yûnus Emre, Müslümanın bir başka Müslümanla bir derdinin olamayacağını gāyet güzel bir şekilde özetlemektedir. Allâh'ın bizleri birbirimize kardeş kılıp adımızı Müslüman koyduktan sonra aramızda hasımlığın, kindarlığın, düşmanlığın, haset ve dedikodunun olamayacağını, birbirimizi ihmâl edip, birbirimizin aleyhinde tutum sergileyemeyeceğimizi gāyet veciz bir tarzda dile getirmektedir. Kötülüğe kötülükle değil kötülüğe bile iyilikle mukābele edilmesi gerektiğini dile getirmektedir. 

Yûnus Emre içtenlikle ve yürekten yapılan hareketlerin cevapsız kalmadığını düşünmekte, yapılan her iyiliğin Hak Teâlâ tarafından en güzel şekilde ödüllendirileceğinden bahsetmekte, iyilik seferberliğinde kararlı ve devamlı olunması gerektiğini vurgulamaktadır. Onun nazarında Müslüman Müslümana yük olmaz. Müslüman kardeşini ihmâl edip kendi kaderine terk edemez. Müslüman olarak hepimizin yegâne ödevini; bîçâre, kimsesiz ve düşkünlere yardım etmek olarak betimlemektedir.

Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda sana gele
Hak şarabın içmiş gibi 

Bir miskini gördün ise
Bir eskice verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hülle donun biçmiş gibi. 

Yûnus Emre’ye göre iyilik ülküsü, insanın değişmez kılavuzu olmalıdır. İnsana düşen var gücüyle iyiliğe dâir hatıralar bırakmaktır. İyilik timsâli olmak için işlerini nezih, düşüncelerini kaliteli, hedeflerini ulvî duygulara yöneltmelidir. Ona göre yapılan iyilikler hem yapana hem de muhâtaplarına kıymet kazandırmaktadır. Buna göre Yûnus Emre’nin yaşam felsefesinin merkezinde, bizzat kendisini kemâle erdirmiş, kendi gerçekliğinin farkına varmış, insanlık kalitesini elde etmiş, kendisi gibi çevresini de yetiştirip aydınlatmış erenlere özlem yer almaktadır.

Yûnus Emre’nin en temel çağrısı Müslümanlar olarak birbirimize sürekli iyilikte bulunmayı şiār edinmektir. Kendisine kötülük yapanlara dahi iyilikle karşılık vermeyi prensip edinmiş ve yine bizlere şu şekilde seslenmiştir:

Acı dirliğim isteyen tatlı dirilsin dünyâda
Kim ölümüm ister ise bin yıl ömür versin ona 

Her kim diler ben hâr olam düşman elinde zâr olam
Dostları şâd u düşmam dost u ağyâr olsun ona 

Miskin Yûnus'un dünyâda güldüğünü işitmeyin
Ağladığım isteyene gözüm pınar olsun ona. 

Yûnus Emre ahlâkî güzellikleri görünür kılmanın derdindedir. Ahlâkî prensipleri laftan ibâret görmemekte, güzel ahlâkın bütün inceliklerini davranış kalitesi hâline dönüştürmektedir. Kulun kendisini Allâh'ın huzûrunda bilmesi, söz ve eylemlerini Allâh'a sunabilecek kaliteye kavuşturması, her an Rabbinin hoşnutluğunu kazanma derdine düşmesi onun yanlışa, kötülüğe, kabalığa, çirkinliğe, günâha, taşkınlığa karşı tavır koymasını gerektirmektedir. Vahdet deryâsına dalan kişilerde ikilik ortadan kalkar, ayrılık ve gayrılık kalmaz, herşeye Hak nazarıyla bakmaya başlarlar. Ne kimseden incinirler ne de kimseyi incitirler. Kötülüklere gālip gelebilmek için başkalarına karşı hiç bir garaz beslememek gerektiğini vurgulayan Yûnus Emre, dervişliği iyilik seferberliğe dâvet çağrısı olarak görmekte ve şöyle seslenmektedir:

Dervişlik der ki bana sen derviş olamazsın
Gel ne diyeyim sana sen derviş olamazsın 

Derviş bağrı baş gerek gözü dolu yaş gerek
Koyundan yavaş gerek sen derviş olamazsın 

Döğene elsiz gerek söğene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek sen derviş olamazsın 

Dilin ile şakırsın çok mânâlar okursun
Vara yoğa kakırsın sen derviş olamazsın 

Kakımak varmışsa gerMuhammed de kakırdı
Bu kakımak sende var sen derviş olamazsın 

Doğruya varmayınca Mürşide yetmeyince
Hak nasîb etmeyince sen derviş olamazsın 

Derviş Yûnus gel imdi ummanlara dal imdi
Ummana dalmayınca sen derviş olamazsın. 

[1] Mustafa Tatçı, Her Genç Bir Yûnus, H Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2021, s. 132-133.

Nisan 2024, sayfa no: 10-11-12-13

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak