Ara

İtāat ve İsyan

İtāat ve İsyan

İnsanın ömrü boyunca içinde bulunduğu hâlin kısaca özetidir “itāat ve isyan” ve her an, her dem, her nefes ya itāat eder insan ya da isyan.

Kısaca târifi ile; “boyun eğme, buyruğa uyma, söz dinleme” anlamında olan itāat ile; “karşı gelme, itāatsizlik etme, baş kaldırma” anlamlarındaki isyan iki zıt uçlu düşünme ve davranma şekilleridir.

İtāat ve isyânın kaynağı da, muhâtabı da otoritedir. İnsanın hayâtında ise seçtiği üç otorite vardır; Allah, nefis ve şeytan.

Allah (cc) otoritesini, gönderdiği peygamberler vâsıtası ile insanlara hatırlatır ve tebliğ eder. Yarattığı insanı bütün özellikleriyle madden ve mānen en iyi bilen Allâh’ın (cc), herhangi bir beklentisi olmayan otoritesi, insanın dünyâ ve âhiret mutluluğu üzerinedir. Allah (cc), otoritesinin icrâsının da kendisine halîfe olarak yarattığı insan eliyle yapılmasını ister ve gönderdiği peygamberlerle insanların dünyâ ve âhiretini ilgilendiren emirler ve yasaklar koyar. Çünkü emir ve yasaklar huzur ve mutluluğun sebepleri ve temînâtıdırlar. Peygamberler aynı zamanda vahyi açıklayıp, hayatlarıyla örnek olan ilk İslâm hukukçularıdır. Çünkü yaratılan ilk insan olan atamız Âdem (as)’dan günümüze “insanın dünyâdaki yaşam anlayışı ve biçimi olan İslâm”, insanın Allâh’a karşı, diğer insanlara ve varlıklara karşı olan hukûkunu düzenlemektedir.


Kalp, akıl gibi anlamlara gelen nefis, terbiyesi insanın eline verilmiş en kıymetli varlıktır. İnsan kalbini ve aklını beslediği kaynaklar çerçevesinde fikirlerini ve davranışlarını şekillendirir, şahsiyetini oluşturur. İnsanın en büyük imtihânı da, kendisine bütün kötülükleri bıkıp usanmadan devamlı emreden nefsini terbiye etmesi ve itminâna/huzûra erdirmesidir. İtminâna eren yāni mutmain olan nefis Yaratan Rabb’ine döner, Rabb’i ondan râzı, o da Rabb’inden râzı olur. Terbiye edilmemiş nefsin öncelikle insanın kendisine ve sonra etrâfına/çevresine verdiği zararı tahmîn ve târif etmek imkânsızdır.


“Öfkesinden yanıp tutuşan” anlamındaki şeytan, hayırdan ve rahmetten uzaklaşmış yaratık; yanıp helâke mâruz kalmış varlıktır. Âdem’e (as) melekler secde ettiği halde şeytan kibirlenip ilâhî emre karşı gelmiş, gerekçe olarak da kendisinin ateşten, Âdem’in (as) çamurdan yaratıldığını ileri sürmüştür. Kendisini de yaratan Allâh’ın “secde edin” emrine karşı, kendisinin insandan daha kıymetli olduğu kibriyle, kendince kıymetli olanın kıymetsize hürmeti anlamına gelen secde etmeyi de reddetmiştir. Allâh’a karşı kibirlenmesine ve O’nun emrine itāatsizlikle isyânına bakmayarak, ilâhî huzurdan kovulmasını Âdem’in (as) yāni insanın yaratılışına bağlayan şeytan, insanoğluna vesvese vermeye, çeşitli hîle yöntemleriyle bâtılı hak gibi gösterip insanları doğru yoldan saptırmaya Allah’tan izin istemiş, bu izin kendisine verildikten sonra şeytan insanoğlunun apaçık düşmanı kesilmiştir. Şeytānın “secde et” emrine itāat etmesi yerine Allâh’a kibir ve insana hasetinin kıyâmete kadar devâmı anlamına gelen “izin isteme” olayı, şeytānın, insanın “kıymetsiz bir varlık” olduğunu iddiā ettiği fikrini kanıtlama çabasıdır.


İnsan bu üçlü otoritenin ikisiyle dünyâ ve âhiretin huzûrunu yakalarken, yine diğer ikisiyle de dünyâ ve âhiretin azâbına müstehak olmaktadır. Huzur ve azâbın belirleyici ortak paydası ise nefistir. Allah ve peygamberine teslîm olup itāati seçerek İslâmî hayat tarzını yaşayan nefis dünyâ ve âhiretin huzûrunu yakalarken; apaçık düşmanı olan şeytānın tarafını seçen nefis ona tâbi olup vesveselerine kanarak dünyâda rüsvây olmayı âhirette ise ilâhî azâbı hak etmektedir.


Otoritenin En Büyük Özelliği Ödül ve Cezâdır

Allah (cc), insana cennet ve cemâlini va’dederken, şeytan cehennemi ve onun azâbını va’deder. Şeytan, sıkıntılı ve hiç kimse tarafından hoş karşılanmayacak, çirkin bulunacak bu vaadini, farklı inanışlar örgüsü ile perdeler. İslâm dîni dışındaki bütün inançlarla sarmaş dolaş dost olan şeytānın kullandığı farklı perdeleme usûllerinden biri, tahrîf edilmiş “âhiret inancı” çerçevesinde Yahudilik ve Hristiyanlıktır. Diğer perdesi, Allah dışında kutsal sayılan canlı ve cansız varlıklardan oluşan şirk unsuru putlardır. Bir başka perdesi Allah inancını reddeden “ateist” ideolojilerdir. Yine bir perdesi Allâh’ın varlığını kabûl edip O’na sâdece “yaratma” özelliğini veren, lâkin Allâh’ın dünyâdaki otoritesini reddedip devre dışı bırakan ve kendi otoritelerini tesis eden seküler şirk anlayışlarıdır. Şeytānın sayısız perdelemelerinin amacı “Allâh’a karşı haklılığını isbât etmek!” ve ebedî düşmanı olan insanı, kendisinin ve tâbi olanlarının gideceği cehennem ehlinden yapmaktır. Çünkü şeytānın perdelemelerinin arkasındaki, insanı yalın ateşiyle bekleyen cehennemdir.


İnsan, kendi seçimiyle otoriteyi belirler. Ya nefsini ıslâh edip Allâh’ın otoritesine teslîm olur, Allâh’ın cennet ve cemâline kavuşur ya da nefsinin hevâ ve hevesine kapılıp, şeytānın otoritesine teslîm olur ve cehennemin can yakıcı azâbına yakalanır. İnsan, bulunduğu hâlin hangi otoriteye itāat ve hangi otoriteye isyan içerdiğini test ve tahlîl etmek için mutlak doğru olan Allâh’ın kitâbı Kur’ân’a ve âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberinin (sav) sünnetine ve O’nun vârislerine mürâcaat etmeli ve nefsinin ayarlarını tekrar tekrar gözden geçirmelidir. Çünkü insan, dünyâda iken kendi elleriyle kendi nefsinin Cennet ve Cehennem ayarlarını yapar. 

İnsanın İnsana İtāat ve İsyânı

Allâh’ın otoritesi ile şeytānın otoritesi dünyâ hayâtında insan eliyle icrâ edilir ve hâkim kılınır. Her alanda güç ve iktidârı elinde tutan zümre, ya Allâh’a itāat eder ve Allâh’ın halîfesi/vekîli olarak O’nun adına Allâh’ın hükümlerini icrâ eder/yürütür ya da nefsinin hevâ ve hevesi ile hareket edip şeytānın otoritesine teslîm olarak Allâh’a isyân eder.

Topluma āit ahlâk ve standartların dîne göre değil, güncel hayâta göre düzenlenmesinden yana olan yāni şeytānın otoritesinin uygulayıcısı güç ve iktidar sāhipleri, seküler sistemlerini, bireyin ve evrenin kutsaldan arındırılması, dünyevîleşme, Allâh’a ve âhirete olan inancın tamâmen ortadan kaldırılması anlayışı üzerine inşâ ederler. Amaçları ve hedefleri; Allâh’ı -hâşâ- yeryüzünden tamâmen tahliye ederek/dışlayarak her şeyin merkezine insanı yāni kendilerini yerleştirip nefis ve hevâlarına göre diledikleri gibi yaşamak ve yönetmektir. Kural ve kānunları kendileri koyduklarından, icraatlarını ve yönetimlerini kontrol edecek kişileri ve kendilerine hesap sorulacak kriterleri de kendileri belirlerler. Söz konusu kriterlerde kendileri için bir sıkıntı oluştuğunda hemen onları değiştirir ve yenilerini yürürlüğe koyarlar. Bu tür yapılar kendileri ve bâtıl sistemleri için tehdit gördükleri her şeye saldırır ve onları yok etmeye çalışırlar. Yaptıkları katliamları, soykırım ve işgalleri meşrû gösterebilmek için de her türlü yolu kullanır, destekledikleri ve besledikleri, kendilerine itāat eden yandaşlarıyla dünyânın her yerinde, icraatlarını aklama ve bâtılı hak gösterme manipülasyonları yaparlar.

Mü’minin itāatteki sıralamasını ve Rasûlü (sav) dışındaki insanlara itāatteki şartını ve sınırını, Rabbimiz Nisâ sûresi 59. âyet-i kerîmede şöyle belirler:

“Ey îmân edenler! Allâh’a kayıtsız şartsız itāat edin, O’nun buyruklarını size ileten bir elçi olarak Peygambere de kayıtsız şartsız itāat edin; bir de, Kur’ân ve Sünnete aykırı hüküm vermedikleri sürece, sizin gibi mü’minlerden olan ve bu iki kaynak tarafından yetki sāhibi kılınan kimselere, yāni Müslüman ve âdil yöneticilere, İslâm âlimlerine, âile büyüklerine ve birlikte yaşadığınız insanlardan sizden herhangi bir şey isteyenlere ve benzerlerine itāat edin! Fakat onlara itāat, Allâh’a ve Peygambere itāat gibi kayıtsız şartsız olmamalıdır...”

Mü’minin, mü’minlerden olan yetki sāhibi kimselere ve büyüklerine itāati ise Allâh’ın Rasûlü (sav) tarafından şöyle kayıt ve şarta bağlanmaktadır: “Yaratıcıya/Allâh’a isyân olan bir işte hiçbir yaratılmışa itāat yoktur!”[1] 

[1] Buhari, Ahkam, 4; Müslim, İtāat, 39; Ahmed bin Hanbel, Müsned 1/129, No: 1065; Hakim, Müstedrek, 123/3.

Aralık 2024, sayfa no: 68-69-70-71

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak