Beyazıt meydanına hangi yönden çıkarsak çıkalım Sultan Beyazıd-ı Velî Câmi-i şerîfini (16.yy.) ve onun hemen karşısında bütün ihtişâmıyla duran İstanbul Üniversitesi’nin giriş kapısını görürüz. Bu âbidevî yapı, mîmârîsi ve üzerinde yer alan nefis hat yazılarıyla âdetâ güzellikler meşheri, şehrin ziyneti ve sembolüdür. Bugün İstanbul Üniversitesi merkez binâsı olarak faaliyet gösteren mekân, Fâtih Sultan Mehmed Hān’ın İstanbul’da yaptırdığı ilk saray olan Sarây-ı Atîk’in (Eski Saray) bulunduğu alan üzerine kurulmuştur. İnşaatı 1458’de tamamlanan Eski Saray, Harem dâiresi ve çeşitli köşklerden oluşmaktaydı.1 Bir zamanlar yeniçeri ağalarının ikāmetgâhı olarak da kullanılan mekân, Sultan II. Mahmûd döneminde, Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’nin en üst rütbedeki kumandanı olan seraskerin resmî makāmı ve idâre merkezi olarak yeniden inşâ edilmiştir. Seraskerlik ikāmetgâhı için ilk müstakil yapı Sultan Abdülaziz zamanında yaptırılmıştır.2 Daha sonraları pek çok ilâveler yapılarak onarım görmüştür. Beyazıt Meydanı’na cepheli giriş kapısı üzerindeki “Dâire-i Umûr-ı Askeriyye” yazısı bu dönemlerin hâtırasıdır. Kapı, “Bâb-ı Seraskerî” veya “Serasker Kapısı” olarak da bilinir. “Dâire-i Umûr-ı Askeriyye” yazısının sağında Fetih sûresinin birinci âyet-i kerîmesi “İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ / Doğrusu biz sana apaçık bir fetih açtık.”, solunda ise aynı sûrenin üçüncü âyet-i kerîmesi “Ve yansurakallâhu nasran azîzâ / Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder.” yazısı yer alır. Yeşil zemin üzerine altın varaklı bu kitâbe Şefik Bey imzālıdır.3 Soldaki âyet-i kerîmenin altında 1282 (1865-66) târihi bulunmaktadır. Bu yazıların üzerinde Sultan Abdülaziz’in tuğrası bulunmaktaydı.4 Vaktiyle bir tâlihsizlik örneği olarak bu tuğranın üzeri kapatılmış, yakın zamanda ise bu hatâdan dönülmüş ve tuğra yeniden görünür hâle getirilmiştir.
Bâb-ı Seraskerî’nin kurulup teşkîlatlandırılmasından sonra sadrâzamlar artık “serdâr-ı Ekrem” unvânıyla askere kumanda etmeyi terk etmişlerdir. Gerek barış gerekse savaş zamanlarında bütün askerî işler bu dâirece yürütülmüş, serasker de Osmanlı kara kuvvetlerinin en büyük kumandanı olmuştur. 1835 yılından sonra rütbece şeyhülislâmlıkla, hattâ zaman zaman sadrâzamlıkla aynı seviyede tutulan seraskerliğin sadrâzamlıkla birlikte aynı şahısta birleştiği de olmuştur.5 Bâb-ı Seraskerî’nin bünyesinde zamanla bāzı değişiklikler ve yenilikler yapılmıştır. 1879 yılında Harbiye Nezāreti’nin kesin olarak kurulmasıyla bütün askerî işler bu nâzırlığa bağlanmış ve bu durum Cumhuriyet’in ilânına kadar devâm etmiştir.6 1923’te diğer bakanlıklar gibi Harbiye Nezāreti de Ankara’ya taşınmış ve binâ, kuruluşu Fatih Sultan Mehmed Hān’a kadar uzanan Dârülfünûn’un kullanımına tahsîs edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 31 Mayıs 1933’te aldığı karar uyarınca Dârülfünûn 31 Temmuz 1933’te kapatılmış ve bir gün sonra, 1 Ağustos 1933’te, İstanbul Üniversitesi kurulmuştur.7 Mekân o günden itibâren İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüsü olarak anılacaktır. Bu sebeple İstanbul Üniversitesi’nin kuruluş târihi 1453 olarak kabûl edilir.
İstanbul’un Âfet Gözlem Kulesi
Galata Kulesi ve Kız Kulesi gibi pek ön plana çıkmamış olsa da İstanbul’un târihinde, kültüründe önemli, hattâ -hayâtî derecede- önemli bir yer tutmuş kulelerden birisi de yine bu kampüsün içerisinde yer alır. Beyazıt Kulesi olarak bilinen yapının ilki Küçükpazar’da çıkan büyük yangının ardından, 1749 yılında İstanbul’daki yangınları gözlemlemek ve âcil çağrı yapmak maksadıyla ahşap olarak inşâ edilmiştir.8 Lâkin itfaiyeciliğin kurumsallaşma târihi daha gerilere doğru gidiyor. Târihi içinde en fazla yangın geçiren şehirlerden biri olan İstanbul’da şehri yangınlara karşı korumak üzere ilk defa Dâmad İbrâhim Paşa tarafından 1720 yılında Tulumbacı Ocağı kurulmuştur.9 1749’da yaptırılan kulenin adı “Harîk Köşkü”dür. Bu dönemde yangın kulesi olarak adlandırılır. Ne hazîndir ki, 1774’teki Cibâli yangınında, bi’l-vesîle kendi kaderi de yangınla kesişmiş ve kule tamâmen yanarak kül olmuştur. 1826 yılında Sultan II. Mahmûd tarafından yeniden ahşap olarak yaptırılan kule, Yeniçeri Ocağı’nın, buna bağlı olarak Tulumbacı Ocağı’nın dağıtılmasıyla ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle yıktırılmıştır.10 Ancak iki gün sonra çıkan bir yangın yeniden bir kule yapılmasının gerekli olduğunu gösterince yeni bir ahşap kule yaptırılır. 21 Haziran 1826’da tamamlanan bu kule de kundaklanarak yakılınca11 1828 yılında Vezir Ağa Hüseyin Paşa tarafından Balyan âilesinden Senekerîm Balyan’a, İstanbul Üniversitesi yerleşkesinin târihî giriş kapısı arkasındaki bahçenin içerisine şimdiki kâgir kule yaptırılmıştır.12 1849 yılında kulenin ilk şekli değiştirilmiş, bekçilerin bulunduğu bölümün üstünde kalan ahşap kısım tamâmen kâgir yapılmış ve kule bugünkü biçimine kavuşmuştur. Bu tâdilat sırasında yangın kulesi işlevini Süleymaniye Câmii’nin üç şerefeli minârelerinden birinin gördüğü kaynaklarda yer alır.13
1889’da kulenin üzerine demirden bir gönder dikilmiş, 1894 depreminde zarar görmüş ve onarılmıştır. Beyazıt Yangın Kulesi, yukarıdan aşağıya doğru “Sancak Katı” (bayrak bulunurdu), “Sepet Katı” (yangın bölgesine doğru sepet sarkıtılırdı), “İşaret Katı” (yangın durumunda memurlar buradan işâret verirdi) ve “Nöbet Katı” (yangın gözetleme memurlarının bulunduğu kat) olmak üzere dört bölümden oluşur.14 Zaman içerisinde yapılan ilâvelerle kulenin yüksekliği 85 metreye ulaşmıştır. Kulenin gözetleme yerine kadar 180, buradan üste kadar 76 olmak üzere toplam 256 ahşap basamağı vardır.15 İlk yapıldığı târihlerde yangın kulesi olarak tasarlansa da ilerleyen zamanlarda her türlü âfet ânında, ulaşım konularında ve hava durumu hakkında bu kuleden istifâde edilmiştir. Kulenin Beyazıt Meydanı tarafına bakan cephesinde yer alan, Sultan II. Mahmûd (Adlî) tuğralı, 20 mısrâlık kitâbesi, Keçecizâde İzzet Molla tarafından, kıta nazım şeklinde kaleme alınmış, Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi (öl. 1849) hattıyla yazılmıştır. Kulenin yapım târihi son beyitte 1244 (1828–29) olarak verilmiştir.16 “Hak bu kim Sultân Mahmûd’un sarây-ı şevkete/ Bir nazîri gelmemiştir olalı dünyâ binâ” dizeleriyle başlayan kitâbenin târih mısrâsı şöyledir: Sanki tâk-ı çerhe yazdım İzzetâ târîhimi/ “Kıldı Hān Mahmûd-ı Adlî kulle-i vâlâ binâ”
Ağa! Bir Çocuğun Oldu
Yangın, Beyazıt Kulesi’nden gündüz sarkıtılan sepetlerle, Galata Kulesi’ne asılan bayraklarla ve geceleri de fener yakılarak haber verilirdi. Bu bayrak ve fenerleri gören İcâdiye Kulesi top atışı yaparak yangını bütün İstanbul’a duyururdu. Beyazıt Kulesi’nden bütün İstanbul, Kadıköy’den Vaniköy’e kadar Anadolu yakası ile Bebek’e kadar olan Rumeli yakası, Galata Kulesi’nden Galata, Beyoğlu ve Eyüp tarafı, İcâdiye Kulesi’nden Vaniköy ve Bebek’ten öte Boğazın iki yakası gözetleniyordu. Top sesini duyan İstanbul halkı yangının semtini öğrenmek için “köşklü”leri beklerdi. Yangın kulesine “yangın köşkü”; yangın gözcülerine de “köşklü” deniyordu.17 Kulelerin kapasitesine göre mevcut köşklüsü bulunurdu. Beyazıt Kulesi’nin mevcûdu 20 kişi idi. 1923’e kadar göreve devâm eden bu köşklüler kulelerdeki odalarda yatar kalkardı.
Yangının başlamasından söndürülünceye kadar geçen süre boyunca kuleden sepetler ve fenerler asılırdı. Beyazıt yangın kulesi Cumhuriyet döneminde de kullanıldı. Hattâ 1962 yılında havanın açık olduğu bir gün Büyükada’da meydana gelen bir yangının, gözetleme yapan itfaiyeci tarafından sokağına kadar belirtildiği rivâyet edilir.18 Yangının yerini bildiren sepetler de 1934 yılına kadar yangınlarda sarkıtıldı. Zaman içerisinde Beyazıt Kulesi’nin bāzı gelenekleri de oluşmuş. Bunlardan birisi şöyle hikâye edilir: Yangını gören kule nöbetindeki köşklü: “Ağa! Bir çocuğun oldu” derdi. Ağa da sorardı: “Kız mı, oğlan mı?”. Anadolu yakası, Beyoğlu ve Boğaz’ın Rumeli yakası yangınları “kız”, İstanbul içi yangınları da “oğlan” olarak anılırdı. Haberi alan Ağa hemen kalkar, dolaptan bir çanak maytap çıkarıp yakarak İcâdiye Kulesi’ne haber verir ve İcâdiye’den yedi pâre top atılarak yangın tüm ahâliye ilân edilirdi.19
Trafik Denetleme ve Meteoroloji İstasyonu
İstanbul’un deniz trafiğinin yönlendirilmesinde önemli payı olan kule, aynı zamanda hava durumu hakkındaki uyarılarıyla âdetâ meteoroloji istasyonu görevi yapıyordu. Galata ve Unkapanı köprülerinin açık ya da kapalı olduğu Beyazıt Kulesi’nden bildirilirdi. Kulede sabaha karşı saat 04.00 ile 06.00 arasında yeşil ışık yandığı zaman, Haliç’teki gemilerin Marmara denizine geçtiği; kırmızı ışık yandığı zaman Marmara denizindeki gemilerin Haliç’e geçtiği; çift kırmızı yandığı zaman ise köprülerin kapalı olduğu belirtilirdi.20 Kule, uzun süre geceleri farklı renklerde aydınlatılarak İstanbullular’a ertesi günün hava tahmîninin duyurulması için kullanıldı. Kulenin mavi renkte aydınlatılması ertesi gün havanın açık olacağını, yeşil renk yağmuru, sarı renk sisi, kırmızı renk ise karı haber verirdi.21 Kule, Cumhuriyet’in ilânına, yāni 1923 yılına kadar faaliyetini sürdürdü. Aradan geçen yıllarda yapı sâdece hava tahminlerinin ilânı için kullanıldı.22 Bu uygulamaya 1995 yılında son verildi. 2010 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin girişimi ve İstanbul 2010 Kültür Başkenti projesi kapsamında kule tekrar restorasyona alındı.23
Restorasyon çalışmalarına kadar kullanılamayacak durumda olan kule, iki yıl süren çalışmalar sonucunda eskiden olduğu gibi tekrar faaliyete geçti. Pek çok kimse bilmese de günümüzde hâlen düzenli bir biçimde yangın, gözetleme, meteoroloji ve yol durumu hakkında İstanbul halkını bilgilendirmektedir. Kule, 2013 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından “Özel Müze” olarak tescillenmiştir.24 “İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kulesi Anıt Müzesi” olarak faaliyet gösteriyor.
Müze ücretsiz olup İstanbul Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nden randevu alınarak gezilebilmektedir.
Dipnotlar:
1 GÜNERGUN, Feza –KADIOĞLU, Sevtap, “İstanbul Üniversitesinin Yerleşim Târihçesi Üzerine Notlar”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları VIII/1, s.140, 2006.
2 ÖZCAN, Abdülkadir, “Bâb-ı Seraskerî”, TDV. İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., c.4, s.364, İstanbul, 1991.
3 ALTUN, Ara, “Bâb-ı Seraskerî”, TDV. İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., c.4, s.364, İstanbul, 1991.
4 ALTUN, Ara, a.g.m., s.364.
5 ÖZCAN, a.g.m., s.364.
6 ÖZCAN, a.g.m., s.364.
7 GÜNERGUN, Feza –KADIOĞLU, a.g.m., s.140.
8 “Beyazıt Kulesi”, www.istanbulkulturturizm.gov.tr. Erişim Târihi:10.12.2018.
9 ÇELİK, Yüksel, “Tulumbacı”, c.41, s.370, Ankara, TDV. İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 2012.
10 “Yangın Kuleleri”, www.itfaiye.ibb.gov.tr Erişim Târihi:10.12.2018.
11 ÖZKAN, Ertuğrul, “Beyazıt Yangın Kulesi”, TDV. İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., c.6, s.54-55.İstanbul, 1992.
12 GÜNER, Cansu, “İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kulesi Anıt Müzesi”, www.muzeyum.istanbul.edu.tr Erişim Târihi:10.12.2018.
13 GÜNER, Cansu, a.g.i.s.
14 GÜNER, Cansu, a.g.i.s.
15 GÜNER, Cansu, a.g.i.s.
16 GÜNERGUN, Feza –KADIOĞLU, a.g.m., s.148.
17 “Yangın Kuleleri”, www.itfaiye.ibb.gov.tr Erişim Târihi:10.12.2018.
18 “Yangın Kuleleri”, www.itfaiye.ibb.gov.tr Erişim Târihi:10.12.2018.
19 “Yangın Kuleleri”, www.itfaiye.ibb.gov.tr Erişim Târihi:10.12.2018.
20 “Yangın Kuleleri”, www.itfaiye.ibb.gov.tr Erişim Târihi:10.12.2018.
21 “İstanbul’un Bekçisi Beyazıt Yangın Kulesi”, www.milliyet.com.tr. Erişim Târihi:10.12.2018.
22 “Dünden Bugüne Beyazıt Yangın Kulesi”, www.cdn.istanbul.edu.tr. Erişim Târihi:10.12.2018.
23 GÜNER, Cansu, a.g.i.s.
24 GÜNER, Cansu, a.g.i.s.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak