Ara

İstanbul’un Fethi’ni Şiirle Anlatmak

İstanbul’un Fethi’ni Şiirle Anlatmak

“Fethin 572. Yılında Fatih’e ve askerlerine rahmetle.”

Târih, bize sâdece geçmişe âit kişi ve olaylardan ve bunlarla ilgili bilgilerden söz etmez. Târihin bugüne ve geleceğe ilişkin mesajları da vardır. Târihi böyle anlayanlar, yaşadıkları zamânı da üç boyutta yâni dün, bugün ve yarın olarak değerlendirirler. Bu durum hem fert hem de toplum için aslında bir bilinç hâlini gösterir.

Geçmişimize bu gözle baktığımızda bugüne ilişkin mesajları da olan nice olaylar hatırlarız. Çünkü târihimiz, fetihler ve fâtihler târihidir. Coğrafyayı Anadolu olarak düşündüğümüzde bu anlamda nice fetihlerle karşılaşırız. Malazgirt’le açılan fetih sayfaları daha nice yerlerle devâm eder. Ama bunlar arasında öyle bir fetih ve fâtihi vardır ki, bu kavramlar söz konusu edildiğinde akla ilk onlar gelir. Sözünü ettiğimiz fetih, İstanbul’un fethi; fâtihi ise Sultan Mehmet Han’dır ki o, bu fetihle birlikte kısaca hep Fatih olarak anılacak, fetih böylece ona böyle bir ad kazandıracaktır.

Târihin bütün olayları destanlara konu olurlar/olmalıdırlar da… Çünkü, geçmiş, bir hâfızadır hele de böylesi önemli olaylar söz konusu ise… Bu yüzden diğer önemli târihî olaylar gibi İstanbul’un fethi de nice destan tarzı şiirlerin konusu olmuş ve fethin hemen ardından başlayarak günümüze kadar bu olayı anlatan çok sayıda şiir yazılmıştır. Bunlardan hâfızalarda yer eden en önemli şiirlerden biri ise merhum Arif Nihat Asya’nın “Fetih marşı” başlığını taşıyan şiiridir.

Fetih Marşı, adından da anlaşılacağı gibi marş formatında yazılmış bir şiir… Dolayısıyla hemen her marşta görülen ortak duygu ve coşkuları terennüm etme özelliği bu şiirde de yer alıyor. İnsan bu şiiri okuduğunda doğrusu heyecanlanıyor ve fetih gününün neşesini yaşıyor. Fetih marşı, bu anlamda son derece başarılı bir şiir olarak görülmelidir. Fakat, onun bu yönü kadar hattâ bu yönünden daha da önemli görülmesi gereken yönü, okuyucuyu üç boyutlu bir zaman içinde yaşatmasıdır.

Şiir, türsel özelliğine de uygun olarak bize önce fetih olayını hatırlatıyor/anlatıyor: 

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek
Kerpetenlerle sûrun dişleri sökülecek 

Mısrâlarıyla başlayan giriş kısmı fethin askerî tarafına ışık tutuyor. Şüphesiz ki, Fâtih’in fetih öncesi bu hazırlıkları ve bunların doğurduğu muhteşem sonuç yâni zafer, çok önemlidir. Şâir, sözüne bununla başlayarak bize fâtihin dehâsını gösteriyor. Böylesi liderler plan ve strateji ustasıdırlar. Akılları kadar hayâl güçleri de onlara varmak istedikleri hedefte yol gösterir, ışık tutar. İşte Fâtih’in gemileri karadan yürütmek şeklindeki büyük dehâsı akıl ve hayâl gücünün birlikte nasıl uyumlu çalıştıklarının bir göstergesidir. Böyle bir planladır ki; İstanbul’u demir kale gibi koruyan surlar yıkılabilmiş ve İstanbul’a girilebilmiştir.

Şâirin, fetih olayı çerçevesinde bahsettiği târihî bir diğer isim ise fethin sembollerinden biri sayılan Ulubatlı Hasan’dır. Onun bu olayda gösterdiği kahramanlık ise fetihteki idealizm ve kararlılığın bir ifâdesidir. Şâir, ona da atıfta bulunarak fetih için gerekli başka bir değere işâret etmektedir.

Fetih marşında sözü edilen diğer isimler ise Selim, Süleyman ve Sinan’dır. Biz bu ifâdelerden bir yandan Osmanlı târihinin diğer iki büyük pâdişâhını, Selim ve Süleyman Han’ı hatırlarken onların yanı başında Sinan’ı da hatırlıyoruz. Çünkü o da taşların mîmârı olarak başka bir fethin fâtihi olmuş, Selimiye ve Süleymaniye gibi iki büyük yapıyla fetihlere başka bir mânâ katmıştır. İşte fetih sonrası inşâ edilen yapılarla bu şehir, bizim şehrimiz yapılmıştır.

Fetih Marşı’nda geçmişe ilişkin söylenenler bu kadar. Şiirin diğer mısrâlarını okuduğumuzda ise fethin bugüne bakan tarafının şâirin asıl anlatmak istediği konu olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla fetih, şâirin gözünde târihî anlamından öte anlamlar taşımaktadır. Nedir bu anlam? Şâir, şu durumun iyice farkındadır. Fetih önemlidir ama daha da önemli olan fethin kalıcılığıdır. Sâdece bir hâtıraya yaslanarak yaşadığımız zaman içinde var olamayız. Fetih rûhu her zaman diri tutulmalı, zamâna, zemîne göre yapılacak her anlamdaki fethe her zaman için hazır olunmalıdır.

Bu durum, dikkatimizi yaşanılan zamâna çevirmeyi gerekli kılıyor. Şiirde geçen “kırık âbide” söyleyişi yeni fetihlerin zarûretini ortaya koyuyor. Buna göre, yeni fetihler lâzımdır. Bunu yapacak olanlar ise gençlerdir. Fakat onlar, durumun ve taşıdıkları değerin farkında değiller. Hâlâ oyun ve oynaş peşindeler. Gündelik işlerin telâşıyla vakit geçiriyorlar. Şâirin:

Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın?

……..

Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

…….

Bilmem, neden gündelik işlerle telâştasın

şeklindeki söyleyişleri, aslında gençlere içinde bulundukları durum karşısında bir îkaz niteliği taşıyor. Şâir, bir yandan bu eleştiriyi yaparken bir yandan da onlara “Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...” diyerek millet için ne değer taşıdıklarını hatırlatıyor. Bu demektir ki millet bugünü ve geleceği adına gençlerinden zamânın fâtihleri olmalarını beklemektedir. Şâir, bu yüzden “Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın..” diyerek gençlerin zamânın olumsuzluklarını tersine çevirmek için bir an önce harekete geçmelerini istiyor. Şâir, bu dileğinde elbette haklıdır. Her nesil gibi şimdiki gençlerin de târihe ve millete karşı sorumlulukları vardır.

Şiirin bu noktada bir ilginç tarafı da sâdece erkeklere/delikanlılara değil aynı zamanda genç kızlara da seslenmesidir. “Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!” mısrâı, genç erkekler kadar, genç kızlara da sorumluluklar yüklüyor. Onlar da fâtihliğe aday çocuklar doğurup onları bu misyona göre yetiştirmek görevindedirler. Böylece erkeğiyle, kızıyla bütün bir gençlik harekete geçmeli ve kendi zamanlarının fetihlerini gerçekleştirmelidirler.

Omuzlarına böylesine zor bir sorumluluk yüklenen gençler ne yapacaktır? Ya da ne yapmalıdır? Bu soruların cevâbını da veriyor şâir. Şiirin nakarat mısrâlarında tekrârlanan “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!” mısrâı işte bu soruların cevâbını oluşturuyor. Fâtih, İstanbul’u onların yaşında iken fethetmiştir. Bu örnek durum, zamânın gençleri için yeterlidir. Mâzî, dâimâ kuvvet alınan yerdir. Dolayısıyla harekete geçmek için gerekli motivasyon târihimizde, özellikle de İstanbul’un fethinde gizlidir. Gelecek için geçmişte olanlar bize ışık tutmaktadırlar. Bu anlamda İstanbul’un fethi bile tek başına yeterlidir. Şâir, işte bu yüzden bu mısrâı şiir boyunca sık sık tekrâr ediyor. Onları sorumluluğa çağırırken aslında bir fedâkârlığa çağırıyor.

Burada şâirin fedâkârlık kavramı için söyledikleri de bu yüzden çok önemli görülmelidir. Bu bakımdan şiirin ana mısrâlarından biri de “Sen de geçebilirsin yârdan, anadan, serden” mısrâıdır. Buna göre, vatan ve millet meseleleri, gerektiğinde “yârdan, anadan ve serden” geçmeyi de gerekli kılabilir. Ancak böyle yapabilenler bir destan yazabilirler. Bu da özgüven duygusunu içselleştirmekten geçer. Fetih ve fâtih mîrâsına sâhip olanlar, kendilerine güven duymalıdırlar. Dün yapılabilenler, bugün de yapılabilir. Çünkü bir değer taşıyoruz içimizde… Bunun farkına varabilirsek fetih nesli olarak bugünün fâtihleri olabiliriz.

Fetih Marşı’nda dikkat çekici başka söyleyişler de var. Bunlardan biri de:

Delikanlım, işâret aldığın gün atandan

Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan!

söyleyişidir. Millet hayâtı devamlılık gösteren/göstermesi gereken bir hayattır. Biz, bugünün insanları olarak nasıl geçmişe bakıyorsak geçmişin fâtihleri de bugüne ve geleceğe bakarlar. Yaptıklarını gelecek için yapmışlardır. İşte bu noktada toplumsal hareketler toplu bir bilinç ister. Bu bilinci uyandıracak öncü güç, gençlerdir. Eğer gençler, zamânın fendini yenme karârıyla yürümeye başlarlarsa millet de onların ardından yürüyecektir. Burada “Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan’dan....” mısrâı yeniden hatırlanmalıdır. Çünkü o örnek ve önder bir gençti. Ölümü göze alarak surlara sancağı dikince geridekiler de açılan bu kahramanlık yolundan onun ardında yürümüşler ve böylece fetih, fethe katılanların toplam ve ortak fedâkârlıklarıyla ve sorumluluklarıyla gerçekleşmiştir.

Bir millet için önemli olan bugünü ve geleceği olmalıdır. Fakat, bugünün ve geleceğin inşâı, mâzînin olaylarından da bağımsız olarak gerçekleşemez. Geçmiş, ileri atılmak için dayanak noktamız olmalıdır. Bunun için de doğru târih olgusu son derece önemlidir. Fetih Marşı, işte bu anlamda önem taşımaktadır. Bir yandan târihî hâdiseyi ebedîleştirirken bir yandan da bugüne ve geleceğe ilişkin bir duygu ve bilinç kazandırmaktadır okuyucusuna.. Üstelik, okurun bir şiirden alması gereken estetik hazzı da vererek. Dahası gençlere seslenerek ve okura ümit aşılayarak. Şâirlerin bir görevi de bu değil midir? Sözü şiirin son beytiyle bitirelim: “Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın?/ Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!”

Mayıs 2025, sayfa no: 60-61-62-63

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak