Bir şehre āit olmak, sâdece orada doğup büyümekle alâkalı değildir. Bu āidiyet, daha çok şehri sevmekle, şehre hizmet etmekle ve şehirde değer üretmekle sağlanır. Sözgelimi Bursa’da, Fetihten bu yana nice Müslüman Türk doğup yaşamış ve ölmüştür. Ancak târih Bursevî ve Bursalı nisbesiyle temâyüz eden kaç kişiyi kayda almıştır? Elbette diğer şehirlerle kıyaslandığında ilim, irfan ve sanat şehri olan Bursa, bu anlamda çok zengin bir isim havuzuna sâhiptir. Fakat bunlar içinde husûsen iki isim vardır ki sanat, edebiyat ve düşünce alanında bıraktıkları mîrasla diğerlerinin önüne geçer. Bunlardan ilki, Fatih’in hocası olarak da anılan Bursalı Ahmed Paşa’dır. İkincisi ise, “Bursa’nın kutup yıldızı” olan İsmail Hakkı Bursevî’dir.
Bu her iki isim de Bursa’da doğmamıştır. İlki ataları itibâriyle Bursalı sayılabilir. Nitekim babası, II. Murad’ın kazaskerlerinden Veliyyüddîn Efendi aslen Bursalı bir āileye mensuptur. Edirne’nin fethinden sonra sultānın dâvetiyle Bursa’dan ayrılmış ve Edirne’de bir mahalle kurmuştur. Ancak kader, İstanbul’un fethinden sonra Ahmet Paşa’yı Bursa’ya sevk etmiştir. Kerem Kasîdesi’nden öğrendiğimiz kadarıyla, bir “sürgün hikâyesi”dir, Ahmed Paşa’yı Bursalı yapan iksir. O, önce Emir Sultan’a hizmet etmiş, sonra bütün bir Bursa vilâyetine… Onun bu mîrâsına dâir biz daha evvel Bursalı Şâir Ahmed Paşa ve Dönemi (Bursa, 2010) isimli kitapta değerlendirmeler yapmıştık. İlgilisi oraya bakacaktır. Ancak Aydost’ta doğan Bursevî’nin hikâyesi daha derin ve dikkat çekicidir.
İlim, irfan ve sanat şehri olan Bursa’nın “kutup yıldızı” olan İsmail Hakkı Bursevî, bu şehri “Rûh-ı Kuds” olarak tavsîf eder. Şöyle diyor:
Aceb midir hayât-ı nev bulursa mürdeler onda
Hakîkat mazhar-ı envâr-ı Rûh-ı Kuds’dür Bursa
Ne hoş bir tavsîf… Latîf ve lezîz bir söyleyiş. Bu şehre gelen ölü ruhlar yeniden diriliyor, yeni bir hayat buluyor diyor. O sebeple Bursa’yı, nefesiyle ölüleri dirilten Hz. Îsâ’ya benzetiyor. Bu benzetmeyi yapan şâir, elbette daha sonra Bursevî nisbesiyle mâruf olacaktır. Şehrin rûhunu çözen bir tecessüsle nazar ettiği âşikâr… Orada kendisiyle alâkalı söylediği çok yerinde bir sözdür. Çünkü o, Rumeli’de farklı şehirlerde dolaşmış, ama bir türlü yatağını bulamamış ırmaktır. O ırmak, yatağını Bursa’da bulacak ve burada yazdığı eserlerle değerler dünyâmızı tâmir edecektir.
Evet, Bursevî yazdığı eserler, yaptığı şerhler ve söylediği şiirlerle akıl ve gönül dünyâmızı onaran bir tâmircidir. Ama önce, bu şehir onu tâmir etmiş ve ona yeni bir hayat sunmuştur. Bu kalkıp geldiği ve yerleştiği şehirde “mānevî bir el”, Aydostlu genç “mürşid” ve sözünü esirgemeyen şâir İsmail Hakkı’ya dokunmuş, onu tâmir ederek ona yeni bir hayat bahşetmiştir. O mānevî el, Osmanlı’yı kuran bu kurucu şehrin rûhudur. Şimdi tam da burada, kısa da olsa bu her dem “tâze” olan Bursalı şâire dâir bilgilerimizi hatırlayalım.
Hayâtına dâir detaylı bilgi, kaleme aldığı kendi eserlerinde mevcut. Özellikle Silsilenâme-i Celvetiyye ve Tamâmü’l-Feyz gibi kendisine geniş ölçüde yer ayırdıklarının yanı sıra, vâridât, makālât ve mektûbât türündeki eserleri ve bir kısım eserinde yer alan sebeb-i te’lif bölümü, hayâtı konusunda ayrıntılı bilgi veriyor.
Bursevî, 1653’te, bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Burgaz şehrine bağlı Aydos kasabasında doğdu. Esâsen İstanbul'un Aksaray semtinde doğup büyüyen babası Mustafa Efendi, İsmail Hakkı'nın doğumundan bir yıl evvel evi yanınca Aydos'a gidip yerleşmişti. Mustafa Efendi, Aydos’ta Celvetî şeyhi Atpazarî Osman Fazlı Efendi’nin muhîtinde bulunmuştur. Bu muhit, yedi yaşında annesini kaybeden İsmail Hakkı'yı sarıp sarmalayacak ve Celvetî mürşidlerinin büyüklerinden biri olarak yetiştirecektir. Nitekim Osman Fazlı Efendi'nin halîfesi Ahmed Efendi'den Arapça dersleri alan İsmail Hakkı, Osman Fazlı'nın Aydos'a uğrayan Edirne halîfesi Seyyid Abdülbâki Efendi ile birlikte Edirne'ye gitti. Burada din ilimlerini öğrenirken bir yandan da hüsn-i hatla meşgûl oldu.
Evet, bilahare çeşitli Balkan şehirlerinde geçen eğitim ve irşad faaliyetlerinden sonra, 32 yaşında Bursa’ya geldi. Kalan kırk yıllık ömrünü Bursa’da tamamladı.
Bursa’da geçen yılları zarfında, tefsîr, hadîs, inanç, ibâdet, tasavvuf ve şiir alanında eserler kaleme aldı. Ulucami, Kayhan ve kendi adıyla anılan İsmail Hakkî Dergâhı câmiinde vaazlar verdi. Bu hizmetleri sebebiyledir ki, muhâcir olarak geldiği şehirde ādetâ yeniden doğdu ve Bursevî olarak anılır oldu. Nihâyet, bir Temmuz akşamı, 72 yaşında, dostları arasında hayâta vedâ etti.
Bu kısa anlatımda, onun Bursa’ya gelmeden önce ilmî yönden kendini geliştirdiği, görevlendirildiği şehirlerde irşad faaliyetleri yaparak tecrübe kazandığı ve insanı tanımaya çalıştığı görülmektedir. Bu bakımdan Bursa, onun daha çok eserlerle hemhâl olduğu bir şehir olacaktır. İrşad vazîfesini, tekkede husûsî tâliplere dönük yaptığı gibi, Ulucâmi ve Kayhan Câmii’nde umûma açık sürdürmüş; Kur’ân tefsiri, Mesnevî ve Muhammediyye şerhleri gibi müselsilen, bir dizi hâlinde devâm eden dersler yapmıştır. Bilahare bu derslerin kaleme alınarak onun adını ileri noktalara taşıyan eserler olduğuna tanık olmaktayız. Eser telifini, insanı irşâd için bir vâsıta görmüştür. Mâlûm esas olan sohbettir; orada sadra yāni insan kitabına yazı yazılır… Bursevî, hem sohbetle insan kitabına yazılar yazmış, hem de satırlara yazarak o sözü ve sohbeti zaman ırmağının dalgalarına bırakmıştır. Bu sebepledir ki onun sohbeti hâlâ devâm etmektedir.
Nihâyet Bursa ile anılan bu büyük ruh, Bursa’da ne istediğinin farkındadır. Bir yandan irşâd vazîfesini yaparken, öte yandan te’lîfâtla uğraşması ve Bursa kitabını okuma gayreti onu şehrin “kutup yıldızı” yapmıştır. Adı şehirden çok öteye, farklı kıtalara ve ülkelere ulaşmıştır. Bu meyanda onun “isteme” redifli gazeli, hâlini tasvîr sadedinde önemli bir mihenktir. Şöyle diyor:
Nefsini kāl etmedikçe kendine hâl isteme
Nâr-ı aşka yanmadıkça nûr-ı ikbâl isteme
Kılmadıkça bâtını takvâ ile ârâste
Hırka-i dervîşe girme eynine şâl isteme
Beççe-i şâhin olsan da derûn-i beyzâda
Vakti gelmezden mukaddem uçmağa bâl isteme
Şâh isen de bâb-ı hizmette yine bende ol
Hak huzûrunda beğim zinhâr iclâl isteme
Feyzi neylersin ki senden kimse olmaz müstefîd
Hayr-ı bâkî bilmez isen kîsene mâl isteme
Var ise miskîn eger hoş bu onun gammâzıdır
Mârifet bâzârına ey Hakkî dellâl isteme
Sohbetleri ve eserleriyle nice gāfilleri uyandıran, ma’rifet ve hakîkat rehberi olan Bursevî bu yolda terakkî etmenin en kıymetli anahtarını bize sunmaktadır: Hizmet kapısında kul olmak… “Şâh isen de bâb-ı hizmette yine bende ol!” Peki, bu nedir? Dâimâ Hakk’ın huzûrunda olmaktır. Diğer bir ifâdeyle aşkla, samîmî gayretle Hakk’ın emirlerini yerine getirmek, insan ve insanlık için çalışıp çabalamak. Durmak yok, dâimâ çalışmak; iyi insanların sayısını artırmak gerek… O durmadı; kırk yıllık Bursa hayâtı içine kimseye nasîb olmayacak büyük bir külliyâtı sığdırdı. Rahmet olsun.
Ağustos 2025, sayfa no: 48-49-50
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak