Ara

İslâm’ın Kalelerinden Bir Kale: TESETTÜR

İslâm’ın Kalelerinden Bir Kale: TESETTÜR

Tesettür hem erkekte hem kadında olması gerekmekle berâber, kadınların örtünme yerlerinin miktar bakımından erkeklerden daha fazla olması vs. gibi sebeplerden dolayı tesettür konusunda kadınların daha hassas davranmaları gerekmektedir. Kadın için tesettür, kendisini birçok çirkinliklerden koruyan bir kale gibidir. Kadının korunması yuvanın korunması demektir. Kadının korunması toplumun korunması demektir. Kadının korunması, Peygamberimizin ‘îmandandır’ diye bahsettiği ‘hayâ’nın korunması demektir.1 Hayâ ki, îmânın/İslâm’ın muhafazası için vazgeçilmez değerlerdendir. Bunun içindir ki tesettürü İslâm kalelerinden bir kale olarak ifâde ederiz ve tesettür, İslâm’ın bireyde, âilede ve toplumda varlığının devâmını sağlaması için olmazsa olmaz diyebileceğimiz hakîkatlerdendir. Son dönemlerde yaşanan ve benzerine câhiliye toplumlarında bile az rastlanabilecek derecedeki açıklık-çıplaklık/tesettürsüzlükle mü’minin, mânevî ziyneti olan hayâ perdesini yırttığına ve hayânın îmanlı bedenleri ne kadar terkettiğine üzülerek şâhit olmaktayız.

Tesettür kelimesi Arapça setretmek, örtmek, gizlemek manasına gelen “str” kelimesinden türemiştir. Kelime anlamı itibâriyle tesettür; iyice örtünmek mânâsına gelir. Şer’î ıstılahta ise tesettür; ‘Dinimizin örtülmesini emrettiği âzâları şer’î olarak belirtilmiş örtünme şartlarına uygun olarak örtmek ve yabancılara/nâmahremlere karşı yasaklanan ziynetlenmeyi/süslenmeyi terk etmektir.”

İslâm’da tesettürün hükmü Kur'ân-ı Kerîm, sünnet, icmâ-i ümmet ve kıyâs-ı fukaha ile sâbit olup farz-ı ayındır. Dolayısıyla tesettürü inkâr etmek küfürdür. Yâni kişinin dinden çıkmasına sebep olur. Tesettüre riâyet etmeyen bir kimse, tesettürün farziyyetini kabûl ederek bu yanlışa düşüyorsa o kimse farziyyetini kabûl edip yerine getirmediği için haram işlemiş olur. Öte yandan tesettürün/örtünmenin nasıl olacağını, şartlarını ve mâhiyetini herhangi özel veya tüzel bir kişi, moda evi, kıyâfet îmâl eden firma veya herhangi bir kurum belirleyemez. Bunu belirleyecek merci sâdece ve sâdece Allah ve Resûlüdür. Aksi takdirde, şer’î ölçülere uymayan örtünme türleri İslâmî olmayacağından Allâh’ın emri yerine getirilmiş olmaz.

TESETTÜRÜN ZIDDI TEBERRÜC/AÇILIP-SAÇILMAK

Tesettürün ne demek olduğunu daha iyi anlayabilmek için, tesettürün zıt anlamlısı olan teberrücü/açık-saçıklığı çok iyi anlamak gerekir. Teberrücü bilmek aynı zamanda bâzı giyinme türlerinin tesettürle alâkası olmadığını algılamamıza yardımcı olur.

Teberrüc; yükselmek ve açığa çıkmak mânâsına gelen “brc” kelimesinden türemiş bir kelime olup; açığa çıkmak, süslenmek, açılmak, saçılmak ve kadının süslenip mahremlerinden başkasına görünmesi, süsünü ve güzelliklerini kocasından başkasına göstermesi gibi mânâlara gelmektedir.

‘Evlerinizde oturun. Önceki câhiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı (teberrüc) gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allâh’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.’2

Teberrücten/açık-saçıklıktan birkaç örnekle şöyle bahsetmemiz mümkündür:

1-) Kadınların dışarıya çıktıkları zaman dînin kurallarına uygun şekilde dış elbiselerine dikkat etmemeleri teberrüctür. Kadınların ince (şeffaf) ve vücut hatlarını belli edecek derecede dar kıyâfetler giyinmeleri tesettüre aykırıdır. Peygamberimiz (sav) ince ve dar kıyâfet giyinen kadınları “giyinmişler ama açıklar”3 şeklinde nitelemiştir. 

2-) Bir başka teberrüc örneği ise; kadınların güzel kokular sürünerek ve makyaj yaparak yabancı erkeklere kendilerini göstermeleridir. Mahremi olmayanların (kadına nikâhı düşen erkeklerin) göreceği şekilde; kadınların gözlerine sürme çekmeleri, yüzük, bilezik gibi ziynetlerini yabancı erkekler tarafından görülebilir şekilde sergilemeleri teberrücün örneklerindendir.

3-) Kadınların nikâhı düşen erkeklerle aynı ortamlarda oturup sohbet etmelerini de bu bağlamda değerlendirmemiz gerekmektedir. Toplumumuzda sıkça görülen yanlışlardan birisi olarak amca-dayı çocukları veya hala-teyze çocukları ‘berâber büyüdük’ düşüncesiyle birbirlerine karşı rahat hareket etmektedirler. Hâlbuki bu saydıklarımızın (yaygın kullanışla kuzenlerin) nikâhları birbirlerine câizdir. Onun için buluğ çağına gelmiş amca-dayı, hala-teyze çocuklarının (erkek-bayan olarak) birarada, özellikle yalnız başlarına/başbaşa kalmalarının dînen haram olduğu unutulmamalıdır.

TESETTÜRDE/ÖRTÜNMEDE BULUNMASI GEREKEN ŞARTLAR

İslâm, en basit meseleden en mühim meseleye kadar her konuda söz söyleyen, hüküm koyan evrensel bir dindir. Müslüman ise, İslâm’ın getirdiklerine kayıtsız ve şartsız teslim olmuş kişidir. İslâm, herhangi bir konuda hüküm beyân etmişse müslümana düşen o hükme teslim olup amel etmektir. Müslüman erkek ve kadınlar, bir amel yapacakları zaman o amelin İslâm’a uygunluğunu veya o amel konusunda İslâm’ın getirmiş olduğu şartları mutlaka göz önünde bulundurmalıdırlar. İşte, tesettüründe tesettür olabilmesi için kişinin kendi zevkine göre değil, modacıların tasarımlarına göre değil, İslâm’ın şartlarına göre olmasına özen gösterilmeli ki Allâh’ın (c.c) emri yerine getirilmiş olsun. Peki, İslâm’a göre tesettür nasıl olmalıdır?

1-) Elbise vücûdu gösterecek şekilde şeffaf ve vücut hatlarını belli edecek şekilde dar olmamalıdır.  

Ebu Hureyre Radıyallâhu Anh anlatıyor; Resûlullah Sallallâhu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

‘Cehennem ehlinden iki grup vardır ki ben görmedim; (ilerde çıkacaklar). Bir topluluk; berâberlerinde sığır kuyrukları gibi sopalar vardır, onunla insanları döverler. Kadınlar; giyinmişlerdir, (fakat) çıplaktırlar, kendileri yoldan sapmışlardır. Başkalarını da saptırırlar. Başları horasan develerinin hörgücü gibidir. Bu kadınlar cennete giremeyecekler ve o cennetin kokusu şu kadar mesâfeden hissedildiği halde kokusunu da hissedemeyecekler.’4

2-) Kadının giydiği elbise şer’an ve örfen erkeklerin giydiği elbiselerden olmayıp kadınlara özel elbise olmalıdır.

İbni Abbas Radıyallâhu anhumâ anlatıyor;

Nebî Aleyhisselâm Efendimiz kadınlardan erkeklere, erkeklerden kadınlara benzemeye çalışanlara lânet etti.’5

‘Erkek ayakkabısı giyen kadın hakkında, Hz. Aişe Radıyallâhu Anha’ya soruldu; Hz. Aişe Radıyallahu Anha; “Resûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem kadınlardan erkekler gibi olmaya çalışana lânet etti.” demiştir.’6

Buradaki ayakkabıdan maksat; erkeklere has olan ayakkabılardır. Bu rivâyetten anlaşıldığı üzere kadınların erkekler gibi giyinmesi ve erkeklere has kıyâfetleri tercih etmeleri câiz değildir.

Zamânımızda ortaya çıkartılan giyinme şekillerinde bunu fazlaca görmekteyiz. Öyle ki; dış kıyâfetlerin altından giyilen pantolonlar bunun örneğidir. Kadının pantolonla dışarı çıkması ve gezmesi câiz olmaz. Örfen erkek kıyâfeti olarak benimsenmiş pantolonun kadın tarafından giyilmesi câiz değildir, hattâ pantolonla namaz kılması onun setr-ü avret farzını yerine getirerek namaz kılmış olmasına engel teşkil etmektedir.

3-) Başörtüsü yakalara kadar inecek büyüklükte olmalı.

‘Mü’min kadınlara da söyle gözlerini korusunlar. Nâmuslarını, iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesnâ olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları kız kardeşlerinin oğulları (yeğenleri), kendilerinin kadınları (mü’min kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden kadına ihtiyâcı kalmamış (cinsî güçten kesilmiş) hizmetçiler yahut henüz kadınların sûretlerine muttalî olmamış çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinlerGizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey Mü’minler! Topluca Allâh’a tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz.’7 Âyette açık bir şekilde “Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler” emri vardır. Ne yazık ki günümüzde ‘kapalı bayan’ diye adlandırılan nice kadınlar var ki sırf modaya uyum sağlamak uğruna, -avret bölgesinden olan- boyun kısmını kapatamayan küçücük başörtüsü(!) takmak sûretiyle ‘tesettürlüyüm’ avuntusuna bürünmektedirler. Fakat tesettür bir bütünlük arz etmektedir/etmelidir. Kur’ân ve Sünnetin tanımlarına uymayan örtünme şekillerinin hiçbiri tesettür değildir. 

4-) Elbise kibre ve diğer kötü ahlâklara sebep olmamalıdır. 

Kadının veya erkeğin giydiği elbise kibre sebebiyet verecek şekilde olmamalıdır. Kadının elbisesi, nikâhı düşecek erkeklere kendisini güzel gösterecek şekilde olmamalı. Bir kadın sâdece kocasına karşı güzel görünmek için süslenmelidir. Kadınların dışarı çıkarken süslenip de evinde sıradan bir şekilde olması her iki taraf (karı-koca) açısından da hayırlı netîceler doğurmaz.

Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor; “Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem mescidde oturuyordu. Mescide süslenmiş ve süslerinin içinde kibirle yürüyen bir kadın girdi.

Nebî (sav) şöyle buyurdu; “Ey insanlar! Hanımlarınızın (dışarıda) süslü giyinmelerine ve mescidde kibirli yürümelerine engel olun. Çünkü hanımları süslü giyinip mescitlerde gururlu yürüyene kadar İsrâiloğullarına lânet olunmadı.”8

Netîce olarak; tesettürün İslâm’a göre olması demek, Kur’ân ve sünnete göre olması demektir. Tesettürün şeklini ve mâhiyetini Allah ve Resûlü belirlemiştir. İslâm kadınının dikkate alması gereken temel husus da budur. İslâm’ın kadını, tesettür modası adı altında, İslâm’ın kalelerinden bir kale olan tesettür kalesini içten yıkmak isteyen küresel eşkıyâların elinde oyuncak hâline gelmemelidir. Tesettür, kişinin ve toplumun fuhşiyâta/kötülüğe sürüklenmesinin önündeki kaledir. Tesettürdeki temel hedef, kadını şer düşüncelere/eylemlere karşı muhafaza etmektir. Bu açıdan her âile, her konuda olması gerektiği gibi tesettür konusunda da çocuklarına İslâm’ın prensiplerini öğretmelidirler. Bugün genç kızlarımıza dizilerdeki aktörler yerine Hz Fâtımâlar, Hz Aişeler model olarak sunulmalıdır. Bâzı medya kuruluşlarının İslâm’a ve âile yapımıza zarar veren içerikli programlara yer veriyor olması, gözden kaçırılmaması gereken tehlikelerden birisidir. Müslüman kadının ve erkeğin hayat ölçüsü televizyon dizileri ve programları değil, insanlığa son umut olarak gönderilmiş İslâm’ın kitâbı Kur’ân ve Peygamberinin sünneti olmalıdır. 

Dipnotlar:

1 Buhari, İman, 16.

2 Ahzab, 33/33.

3 Sahih-i Muslum, Libas, Bab, 34, hadis no: 125, (2128), 1958, Cennet 53, (2857), 52, (2128); Ahmed b. Hanbel, Musned, 2/355, 440; Kutub-i Sitte, 5933.

4 Müslim, Sahih, Libas, 125 H.No: 2128; Müslim, Sahih, Cennet, 52 H.No: 2128.

5 Ebu Davud, Sünen, Libas, 28.H. No: 4097.

6 Ebu Davud, Sünen, Libas, 28. H.No; 4099.

7 Nur, 24/31.

8 İbn Mace, Sünen, Fiten, 19. H.No; 4001.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak